·  ANASAYFA  
·  AVRUPA HABER  
·  MEDYA  
·  EKONOMI  
·  FIRMALAR  
·  SPOR  
·  YAZARLAR  
·  BASIN ÖZETLERI  
·  COCUKLAR  
·  KADIN & YASAM  
·  BEDAVA SMS  
·  BEDAVA POST  
·  DOWNLOAD  
·  TREIBER  
·  CHAT  
·  NETMEETING  
   
   


  BİR DÜŞÜNCE

                 İsmail Altıntaş

 

Is.Altintas@gmx.de

                       

AİLE ve TOPLUMSAL İŞLEVİ


Toplumun en önemli kurumu olan ´aile´; anne, baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşur. Buna bağlı olarakta evlilik sözkonusudur. Evlilik ise ancak; fıtrata/natur uygun olarak bir erkekle bir kadının, nikah bağı ile bir araya gelerek, meşru/yasal/ahlaki bir şekilde yuva kurmalarıyla gerçekleşebilir.

Sosyal bir varlık olması hasebiyle insan, hayatını tek başına sürdürse bile, kendi dünyasında büyük bir eksiklik hissedebilir. İbn Haldun´un da vurguladığı gibi, insanın, medeni/toplumsal bir varlık olması zaruridir.[1]

Bu hususa Kur´an şöyle işaret eder: “İçinizden bekarları evlendirin.”[2] Hz. Muhammed de (s.a.v) “Kişi evlendiği vakit dininin yarısını tamamlamış olur, diğer yarısı için de Allah´ın korumasına girsin[3] buyuruyor. Başka bir Hadisinde ise; “Gençler! İçinizden evlenmeye gücü yetenler evlensin; zira evlenmek gözleri haramdan daha çok korur, zinadan daha çok muhafaza eder. Gücü yetmeyen kimse ise oruç tutsun[4] tavsiyesinde bulunmuşlardır. Çünkü oruç, insanı birçok kötülüğe karşı koruyan özelliklere sahiptir.

Toplumun huzuru, o´nu meydana getiren ailenin huzurlu oluşuyla temin edilebilir. Birey ve toplumun huzurunu sağlamayı gaye edinen İslam Dini, evlilik kurumuna gereken önemi vermiş ve o´ndaki mutluluğu en üst düzeye çıkarmak için bir takım ölçü ve prensipler getirmiştir.

Evliliğin ana gayesi namus ve iffeti, ruh ve beden sağlığını korumaktır. Yine evliliğin diğer amaçlarından birisi de yeryüzünde neslin devamını sağlamaktır. Bu hususla ilgili olarak Hz. Peygamber (s.a.v.) “Evlenin çoğalın, nikah benim sünnetimdir” buyurmaktadır.

Bu tavsiyelere uyarak zaman ve şartlar bir araya gelince gençleri ve bekarları evlendirme anne ve babaların önemli görevlerinden biridir. Şüphesiz bu görevi yerine getirmek anne ve baba için en büyük mürüvvettir/mutluluktur.

Ancak evlilik yapılırken dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Bunların başında evleneceklerin birbirilerini tanımlarına meşru çerçevede firsat verilmesi, meslek, sosyal statü ve asalet gibi hususlarda birbirlerine denk/küfüv olmaya riayetleri, evliliğin daha sağlıklı temeller üzerinde kurulmasına yardımcı olabilir. Hz. Peygamber (s.a.v) bu hususa şöyle işaret etmektedirler: “Kadın bir takım özelliklerinden biri için nikahlanır. Güzelliği, malı, ahlak ve dini için. Sen bunlardan dindar ve ahlaklıyı tercih et.”[5] Çünkü, evlilik hayatın
ın en önemli aktörü kadındır. Hem eş  ve aynı zamanda  anne olan kadın, çocuğun ilk öğretmeni, eğitmeni ve ahlaki modelidir.

Bu şartlar ve anlayış içinde kurulan aile yuvasında, tam bir huzurun sağlanması için eşlere düşen bir takım vazifeler vardır. Bunlar karşılıkılı sevgi, saygı, hoşgörü, güven ve özveridir. Evliliği bir binaya benzettiğimizde bu sayılanları o binayı ayakta tutan temel direkler olarak kabul edebiliriz. Bu temel direkler sağlam olursa, dıştan gelecek hiçbir tehlike o kutsal yapıya zarar veremeyecektir.

Ancak günümüz modern sanayi ve sanayi ötesi toplumlarında ortaya çıkan sıkıntılardan bazıları, aile kurumuna gerçek anlamda önem vermemekten kaynaklanmaktadır. Günümüz toplumlarında aile problemleri giderek çoğalmakta ve kutsal aile imajı maalesef zayıflamaktadır. Aile hayatı ulvi/yüce gayelerden uzaklaşarak dünyevileşmektir. Halbuki aile kutsal bir kurum ve geleceğimizin teminatı olarak toplumdaki asli yerini muhafaza etmek durumundadır. Özellikle aile ocağı, yetiştirdiğimiz nesiller için ilk terbiye yeri; dini, milli, manevi ve ahlaki değerlerin kazanıldığı ilk mekteptir. Sevginin aşılandığı ilk irfan yuvasıdır.

Şu hale göre; güçlü toplumlar, ancak bireyleri inanç, fikir ve ideal birliği içerisinde, içtenlikle kaynaşmış mutlu ailelerden meydana gelir. İşte o nedenle kutsal aile yuvasının devamı İslam dininde çok önemlidir. Aile yuvası, ayrılmak için değil hayatı birlikte paylaşmak ve devam ettirmek için kurulur. Bundan dolayı İslam da boşanma olayı hoş görülmemiştir.

Hz. Muhammed (a.s.), “Allah (c.c.) katında helal olan şeyin en sevimsizi eşini boşamaktır[6] buyurmakta; başka bir Hadisinde de “Geçerli bir özrü olmaksızın kocasından, kendisini boşamasını isteyen kadına cennet kokusu haramdır[7] buyurarak konunun önem ve ciddiyetine dikkat çekmektedirler. Bu sebepledir ki, bu kutsal aile yuvasını yıkmak üzere kasıtlı çaba sarfedenleri, İslam dini olgun insan ve müslüman saymamaktadır. Bu konuda yine Hz. Muhammed (s.a.v); “karı ile kocanın arasını açan bizden değildir...” buyurarak ailenin korunması gerektiğine işaret etmektedirler. Hatta öyle ki, İslam dininde kesinlikle haram sayılan yalana bile, aile yuvası yıkılma noktasına geldiğinde, karı-kocanın arasını bulmak üzere, ölçülü bir şekilde ruhsat/izin verilmiştir.

Gerçekten iyi niyetlerle kurulan aile yuvasının, aynı duygularla devam ettirilmesi için küçük anlaşmazlıkları büyütmeden aile içinde halletmek mümkündür. Ailenin mahremiyetini korumanın, insani ve ahlaki  bir görev olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü, hiçbir olgun insan, akl-
ı selime, toplumsal ve ahlaki değerlere karşı davranmak istemez.

Şu güzel sözün üzerinde düşününüz ve unutmayınız; “Felaketlere yolaçan büyük yangınlar, küçük kıvılcımlarlardan çıkar, kıvılcımları ise bir fincan su söndürür.” Küçük bir fedakarlıkla halledilebilecek anlaşmazlığı, aileye sarsacak bir problem haline getirmemeliyiz. Tabii ki eşler, hem aralarındaki sevgi bağlarını zayıflatan ve birbirlerini inciten söz ve davranışlardan kaçınmalılar ve hem de karşılıklı kibir ve inatlaşmaktan uzak durmalıdırlar. Özellikle ailede karşılıklı sevgi ve güven hissettirilmelidir. Uyumlu bir evlili
ğin aileye sevgi ortamı hazırlayacağı muhakkaktır.

Sonuç olarak; Müslüman-Türk toplumunun en önemli ve kutsal sayılan kurumlarından biri olan ´aile´yi, korumak ve ayakta tutmak için elimizden gelen gayreti sarfetmenin görevimiz olduğunu unutmayalım. Hele hele geleceğimizin güvencesi olan çocuklarımız
ı ortada bırakmak istemiyorsak, -ki hiç kimse bunu istemez- o zaman aileyi koruma gayretimizi makro düzeye çıkartmalıyız. Ailede hak ve sorumluluklar paylaşılmalı ve hakkaniyet ölçüsünde yerine getirilmeye çalışılmalıdır. Amacımız sorumluluktan kaçmak değil, bilakis sorumluluğumuzun bilincine varmak olmalıdır. Değilse toplumsal çözülme aile kurumu´nun yozlaşmasıyla başlar. Toplumların ve milletlerin devamının ve varlığının teminatı ise bünyesinde barındırdığı sağlam aile kurumuyla doğru orantılıdır.



[1]  Ünver Günay, Din Sosyolojisi, İnsan Yay. İstanbul 1998, s. 13.

[2]  Kur´an-ı Kerim 24/32.

[3]  Et-Tergib vet-Terhib, Beyrut, 1968,c.3,s.42 (Beyhaki´den).

[4]  Sahih-i Müslim Terc. C.7. s.211.

[5]  Buhari, Nikah, 15; Müslim, Rida´, 15.

[6]  Cami´üs-Sagir, C. I, s. 22. 

[7]  İbn Mace, Bab 33, Hadis no:, 1936.



Yazarın diğer yazıları:

Ramazan ayının düşündürdükleri
Olgun Insan


SAYFA BASI

| Ana Sayfa | Haberler| Gazeteler | Ekonomi | Firmalar | Spor | Yazarlar 

Copyright © Mima Datentechnik / Jülicherstr.20 / 52070 Aachen / Deutschland
Tel:
+49 (241) 900 57 50 (pbx)  Fax: +49 (241) 99 777 57  
e-posta:
info@Turkpartner.de
Bu site Mima Datentechnik Internet Servisi tarafýndan hazýrlanmaktadýr

Editör'den

Selam

İsmail Altıntaş
Aile ve toplumsal işlevi
Mahmut Aşkar
İbret
Muhsin Ceylan
Göç Kanunu ve terör
Şefik Kantar
ABD Hamburg’ u bombalar mı?
Ali Kılıçarslan
Uyum mu, Kıyım mı?
Ismail Tüysüz
Türkiye'nin orkideleri koruma altına alınmalı 
Euro Zerr
Fikirler Bayatlar mı?
Ramazan Alp
Şiirin yalnızlığı
Abdullah Güler
Toprak Ana