·  ANASAYFA  
·  AVRUPA HABER  
·  MEDYA  
·  EKONOMI  
·  FIRMALAR  
·  SPOR  
·  YAZARLAR  
·  BASIN ÖZETLERI  
·  COCUKLAR  
·  KADIN & YASAM  
·  BEDAVA SMS  
·  BEDAVA POST  
·  DOWNLOAD  
·  TREIBER  
·  CHAT  
·  NETMEETING  
   
   


  Din ve Toplum

        Yrd. Doç. Dr. Fazli Arabacı

 

arabaci@turkpartner.de

 

Din Anlayışımıza Dair

            Din olgusu, insanoğlunun başlangıcından günümüze kadar gelen ve fertlerin gerek özel hayatlarında gerekse toplumsal hayatta önemli derecede rol oynayan gerçekliklerden biridir. Ferdin ve toplumun düşünce ve eylem alanlarında bu derecede önemli olan bir olgunun yaşanan reel hayatın içinden konuşmasından daha doğal bir şey olamaz. Ne var ki  mevcut din anlayışımızın düşünce ve bilgi örgüsünün böyle bir ihtiyacı karşılayacak durumda olmadığı anlaşılmaktadır. Şüphesiz burada sözkonusu olan husus, iman ve ibadetlerle ilgili değişmez ilkeler değil, ancak bunların arasında yer alan (kader anlayışı gibi)bazı  ilkelerin yorumu ve anlama biçimiyle sosyal hayatımızı ilgilendiren meselelerdir. Örneğin kader meselesini ele alalım. Bizim dini geleneğimizde ve dini bilgilerimiz arasında yer alan kader meselesi hep Allah’ın değişmez bir yazgısı olarak kabul edilmiş ve bu kabule dayalı olarak ferdî ve toplumsal sorumsuzlukların faturası hep Allah’a kesilmiştir. Anne babanın ihmalinden ya da doktorun vurdum duymazlığından dolayı sağlığı bozulan çocuğun ya da ferdin durumu, yaptığı inşaatın demirinden çimentosundan çalan müteahhidin sorumsuzluğundan ötürü yıkılan binanın altında kalıp ölen ya da sakat kalan insanların durumu, siyasi sorumsuzluklarından dolayı bir proje üretmeksizin ve gerçekleştirmeksizin memlekette artan sefalet ve işsizliğin, ekonomik darlığa bağlı problemlerin, eğitimsizlik vb. durumu hep kaderle izah edilmiş, insanlar kutsal olanı ihmal ederek yapmış oldukları olumsuz eylemlerin mağdurlarını yine o ihmal ettikleri kutsalın ezici ve boyun eğdirici yaptırımıyla kendi dünyalarına hapsetmişlerdir. Ve bunun adı kader olmuştur. Oysa kader, mevcut imkanlar ölçüsünde yapılması gerekenlerin harfiyyen yerine getirilmesinden sonra başa gelendir. Bunun dışında bireysel ve toplumsal sorumsuzlukların neticesinde oluşan olayları kaderle izah etmek, kendi sorumsuzluğunu son derece istismar edilen kader inancının potasında eritmek, gönülden inanan masum insanları kandırmaktır.

            Mevcut din anlayışımızın ve dini bilgilerimizin yetersizliği ve yaşanan sosyal hayata cevap vermedeki eksikliği  Suruş’tan yapacağım bir alıntıyla açıklamak istiyorum. İrandan belirli sayıda bir grup Hacı adayı Arabistana gidiyor. Hac mevsiminde bulaşıcı hastalıkları önlemek maksadıyla yetkililer bir duyuru yapıyorlar. Bu duyuruya göre her Hacı adayı tuvalete girdikten sonra ellerini sabun vb. ile yıkaması gerekiyor. Ancak sözkonusu Hacıların başında rehber olarak bulunan molla buna itiraz ediyor. Sebebi ise onun okuduğu fıkıh kitabında “eller üç defa yıkanırsa temiz olur” hükmüdür. Şüphesiz hiçbir kimyasal temizleyicinin olmadığı dönemde islam ulemasının koymuş olduğu bu kural islam medeniyeti adına alkışlanacak bir durumdur. Ancak günümüzde gelişen son teknolojinin ışığında eller kaç defa yıkanırsa yıkansın suyla gitmeyen, ancak bir kimyasal temizleyici ile yok edilebilen bakterilerin bulunduğu tespit edilmiştir.   Mollanın okuduğu fıkıh kitabını yazan 8. 9. asırlarda ya da daha önce yaşayan islam uleması mikroskobu nerden bilsin? Onun yaşadığı dönemde en iyi temizleme yolu su ile birkaç defa yıkamak idi.  Sorun bugünü yaşadığı halde günün getirdiklerinden habersiz olanlarda. Bu ve buna benzer örnekler sünni gelenek içersinde de oldukça yaygındır. Hani bir banka reklamında kullanılan söz vardı ya: Yok aslında birbirimizden farkımız(cümlenin ikinci kısmını ben şöyle tamamlıyorum) netice de biz işte böyle müslümanız.

Günümüz açısından mevcut imkanlar içersinde müslümanları tarihin görünmez dehlizlerine sokmak her halde bir vebaldir. Bu, tembelliğimizin, düşünce ve bilgi üretemeyişimizin üstünü yetersiz olan bilgilerin aktarımıyla örtüp, insanların bugünkü hayatını tarihe gömmekten başka bir şey değildir.

            Şu halde böyle bir vebali yüklenmek istemiyorsak, inananları bile bile tarihe gömmek istemiyorsak din anlayışımızı sorgulamamız gerekmektedir. Şüphesiz burada biz ilahiyatçılara büyük görevler düşmektedir. Ancak talep ve desteğin, zaman, mekan ve imkanların oluşturulmadığı yerlerde “zamansız öten horoz olmak” ta hoş bir şey değil. O halde bir kamuoyu gerekli değil mi?

SAYFA BASI




Yazarın diğer yazıları:

Din Anlayışımıza Dair

Selam

   
SAYFA BASI

| Ana Sayfa | Haberler| Gazeteler | Ekonomi | Firmalar | Spor | Yazarlar 

Copyright © Mima Datentechnik / Jülicherstr.20 / 52070 Aachen / Deutschland
Tel:
+49 (241) 900 57 50 (pbx)  Fax: +49 (241) 99 777 57  
e-posta:
info@Turkpartner.de
Bu site Mima Datentechnik Internet Servisi tarafýndan hazýrlanmaktadýr

Editör'den

Hedef

Fazlı Arabacı
Din Anlayışımıza Dair
Mahmut Aşkar
Bize benzemiyorsun
Fikret Ekin
Kaşınan ve Kaşıyanlar
İsmail Altıntaş
Kurban; Aşkın Varlığa Yaklaşmak
Sizden Biri
Hacı düğünü
Muhsin Ceylan
Vekâletle yaşma alışkanlığı
Latif Çelik
İyi geceler Türkiyem. Rahat uyu…
Ismail Tüysüz
Düşen Ecyad kalesi ile birlikte aklıma düşenler
Şefik Kantar
Önemli bir başarı !
Ali Kılıçarslan
40 yıl önce 40 yıl sonra
Ramazan Alp
Şiirin yalnızlığı
Abdullah Güler
Ahmet'in Hikayesi