ZİHİN KAŞINTISI
Bizim diyarda kaşınmanın farklı çeşitleri vardır...
Bazan eliniz kaşınır, bazan sırtınız, bazan da başınız...
Zaman-zaman ayaklarımızın da kaşındığı olmuştur, laf
aramızda!
Tüm bu kaşınma çeşitlerinin kendine özgü felsefi veya
ezoterik bağlantılı izahları vardır:
Mesela, eliniz kaşınıyorsa “para gelecek” denir. Başınız
kaşınıyorsa “ başınıza bir kuş konacak!” Tabi bu kuşun türü,
yorumcunun size olan muhabbetine göre değişse de, çoğu kez
talih kuşudur. Ama nedense bu kuş hep belli zümrelerin
başına konar!
Ayakları kaşınanlara ise “yol görünüyor” demektir!
Bizim gençlik yıllarımızda “ayak kaşıntısı” çok salgındı ve
biz onun sebebini falcıların görüşünün aksine çok yürümeye
bağlardık. Süleyman Demirel “Yollar yürümekle aşınmaz”
deyince biz galeyana gelir, yürüdükce yürür ve tabi
ayaklarımız da kaşındıkca kaşınırdı...
Bu durum, işin izah yetkisi yöresel falcılardan alınıp,
ulusal falcılara teslim edilmesiyle değişmiş olmadı; onlarda
olayı aynı şekilde yorumladılar...Yani bizim ayaklarımız
kaşınıyordu... “Netekim” 12 Eylül 80 sabahı “1 nolu bildiri”
ile durum herkese duyuruldu...
Biz Avrupa’da bulunanlar yolların verdiği rehavetle bir-kaç
yürüyüş daha yaptıksa da işin tadının kaçtığını anlayarak
muzdarip olduğumuz ayak kaşıntısına başka izahlar ve
yorumlar arama gayretine düştük...
Kendi adıma ben, birgün, zeka düzeyi kadar mizah düzeyide
yüksek olan bir tanıdıktan “Ne olacak şu benim ayakların
hali?”diyerek duruma açıklık getirmesini istedim. Onun
cevabı kısa ve net oldu: “Kaşınıyor sa kaşıyacaksın
arkadaş!”
Bu cevap benim çok hoşuma gitti...Hiçbir felsefi bağlantı
kurma çabasına girmeden sözü yalın haliyle algılayıp
başladım ayaklarımı kaşımaya...Ben kaşır dım, onlar kanardı;
onlar kanardı ben kaşırdım...Sonra da ortaya çıkan manzarayı
“tuhaf, tuhaf” seyrederdim... Sanki Sezai Karakoç üstadın
Mono Roza’sı gökyüzünü seyrediyormuş gibi.
Aslında ben ayaklarımı kaşıdıkca zihnimide kaşıyarak
kanattığımı sonraki yıllarda farkettim.
Zihnim kaşındıkca ortaya çıkan manzara dehşet verici idi!
52 Afrika ülkesinin toplam gayrı safi milli hasılasını
Belçika’nınkinden birazcık fazla olduğunu bana zihin
kanamalarım öğretti...Sözüm ona, topyekün İslam ülkelerinin
ki ise içinda yaşadığimız Almanya’nın ki kadar bile değildi!
Haydi bu durumu “parayla saadet olmaz” türküsüyle teselliye
çalışalım ve “asl olan ilim-irfan-hikmettir” gibi
“söyleyene itibar kazandıran” bir sözün de arkasına
saklanalım... “Aydın” kavramına yaslanarak milleti
aşağılayıp öteleyenler mi hikmet ve irfan kapılarını
açacaklar dı?
Her adalet duygusu taşıyan insan gibi elbette bende
genellemelerden nefret ederim. Lakin, “Bu gericiler pire ile
evlenmeyi meşru sayıyor” diyen bir adamın siz profesör
olduğunu öğrenince “ne diyor bu adam!”diye merak etmez
miydiniz.? Bu merakınız sonunda, profesörün, bazı fıkıh
kitablarının nikah bahislerinde geçen “ileri derecede yaşlı
insan” anlamına gelen pir-i fani sözcüğünü pire sanarak
ahkam kestiğini görünce bir yerleriniz kaşınmaz mıydı?
Gençler!
Sizler, hem profesör, hem de şu sıralar millet vekili
seçilmiş birinin, “canım, Cuma’yı da kaza ediversinler”
sözünü anlamakta zorlandığınız bir sırada yaptığım bu
kıyağı sakın untmayın! Sizin profesör, cehalette bizim
profesörün eline su bile dökemez...Yine sizin ki, Cuma’yı,
Kaza’yı telaffus etmeyi biliyor; dua edin pirelerele
nikahlamıyor sizi!
Yine sizler, bazı popüler yazarların baş örtülü kızları
şarap içerken, mini etekli bayanları camiye girerken hayal
etmesini anlamakta zorlanabilirsiniz; kızmayın ama, yine
bizim gördüklermizi görmediniz, duyduklarımızı duymadınız,
demeden geçemiyeceğim! Onları söyleyen kişi, çok sevdiği
şarabı o gün fazla kaçırmış olmalı. Siz o aymazlığı, Yeni
Asya gazetesine verdiği reportajla dengeliyebilrsiniz. Onun
selefi olan bir insan bizim gençlik yıllarımızın popüler bir
yazarı ve yayın yönetmeni idi.
Alın size 1980’li yıllar... Ve kücük bir cehalet tadımlığı:
“Abdülkadir Geylani ile Şah-ı Nakşibend bir avrupa ülkesinde
buluşarak irticai eylem planlarını görüştüler”
Bu kadarı yeter herhalde...
Bizlerin neden ayaklarımızın kaşındığını anlamış
olmalısnsız...
Kuşcubaşı Eşref’in yaverine söylediği “Sevmek korumaya
yetmiyor” sözünden yola çıkarak “anlamak, aldanmaya
yetmiyor” demek geliyor içimden.
Bu ülkde herkesin bir yerleri kaşındı ama, olan sırtı ve
ayakları kaşınanlara oldu! Denklem çok iyi kurulmuştu:
Gençliğin ayakları kaşınmalıydı ki, sokağa sürüle!
Halkın sırtı kaşınnmalı ki, külfet bölüne!
Beylerin başı kaşınmalı ki, taçlar giyile!
Beyzadelerin elleri kaşınmalı ki, sefa sürüle!
Şimdi kaşınmanın başka bir türü beliriverdi ve bu da
denklemi baronların aleyhine olacak şekilde bozacağa
benziyor. Bunun adı aslında zihin kaşınmasıdır. Ama halkın
tam uyanışını önlemek için çarpıtıp “göbek kaşınması” olarak
lanse ediyorlar! Uzun yıllardır kafası karma karış edilen
Türk milleti “ muhtaç olduğu kudreti” kendi içinde
keşfederek özgüvenini yeniden ele geçirme sürecini
başlatabildi.
İşte lafı belden aşağı düşürmelerinin asıl sebebi bu korku
ve kaybetme sendromudur.
Uzmanlar kaybetme sendromunun arkasından kapsayıcı bir uyuz
tehlikesi olabilir diye uyarıyorlar!
Tavsiyem uyuz olmadan önce uykuya dalmak daha akıllı bir
yoldur.
Korkmayın!
Bu millet sizin de yedi ceddinizin de hakkını korur..
“Göbeğini kaşıyanlar” yani bu aziz millet, Hak’ka ve
adalete göbek bağı ile olduğu kadar, gönül bağı ve iman bağı
ile de bağlıdır...
Ve...Bu herkes için iyi bir teminattır!
Hidayet Kayaalp/
2 Temmuz 2011
SAYFA
BASI
Yazarın
diğer
yazıları:
ZİHİN
KAŞINTISI
TANRILAR
KUDUZ MU OLUYOR ?
ÇAKMA
LİDERLİK
‘SÖZLERİNİZE
DİKKAT EDİN’
EVET...
EVET... EVET ARKADAŞLAR..!
“ÜSTÜNÜZÜ
GİYİNİN ÜŞÜRSÜNÜZ”
ATIB
KURULTAYI
LAMI
CİMİ YOK
OYNAMADAN
GÜLEBİLMEK
HÜSEYİNSİZLEŞEN
TOPLUM RAYDAN ÇIKAR
YİĞİTLER
YÜKSEKTE ÖLÜR...
YEN
İÇİNDEN KOKU GELİYOR
BEN
ASYA’LI BİR KÖYLÜYÜM
ADEM’İN
ŞERLİ ÇOCUKLARI
Aşk
yolunda bir soylu rehber: Yunus Emre
SÖZE
AYAR VERMEK
KÜRESEL
BÜYÜCÜLÜK
HÜSEYİN
ÜZMEZ’E AÇIK MEKTUP
İNİLTİ
BÖLÜNMÜŞ
SEVDA
Sehpaya
uygun boyacı mı aranıyor
Mumla
eriyen umutlar
Düşünmek
farzmıdır?
Demokrasinin
çişimi geliyor
Söğüt’ün
sevenleri
Kış
Raporu
Kasıntı
Kütürü
Asrın
Belasına
Çözüm...
Eşeklerin
Gizemli Dünyası
İletişim
Kavşağının İşaret Levhaları:İlgi
Kalıpları
Ertuğrul
Gazi Ve Dursun Fakıh Ve...
Kendimizle
İletişim
Övgülerle
sövgüler arasında
Değişimin
Zihinsel Aşamaları
İletişim
kanalları ve farklı davranışlar
NLP
ve Biz
Kabaklı
köyün ahalisi ve NLP
"Değişim
mi, Gelişim mi?"
SAYFA
BASI
|