FİKİR
MEYDANI Orhan
Aras
|
|
ORARAS@aol.com
|
BEN YOKSAM KİM VAR ORADA?
Almanya’ da kuşla, hayvanla bağlantılı isimler çoktur.Mesela
Köln’ ün en büyük ve eski caddelerinden birinin ismi
Vogelsang’ dır.Yine Berlin’ de Muhammed Esad Bey’ in kaldığı
evin caddesinin ismi de Fassanenstrassedir. Yani , Sülün
caddesi. Orda eskiden süslü ve renkli kuyruklu, nazlı
sülünler yaşar mıydı bilinmez.Ama ben oraya her gidişimde
hayalimde sülünleri de o caddede gezdirirdim.
Bakü`de en çok gittiğim yerlerden birisi de Bülbül
caddesiydi. Bizim oraların bülbülünü, kekliğini babam bana
çocukluğumda tanıtmıştı. Babam sık sık ava çıkar, keklik
avlardı ama bülbüle asla dokunmazdı. ‘ Onlar, kuşların
şarkıcılarıdır,’ derdi.Sonra da meşhur bülbül
şarkısından bir dize okurdu bana:
Ötme bülbül ötme şen değil bağım
Dost senin derdinden ben yana yana...
Nasıl da yanık sesliydi babacığım! Sesi de, kendisi de,
bülbülleri de çekip gittiler bu vefasız dünyadan!
Neyse, benim Bakü `de sık sık gittiğim Bülbül caddesinin
bizim bülbüllerle alakası olmadığını biliyordum.Orası
Azerbaycan’ ın ünlü sanatçısı Bülbül' ün adıyla anılan bir
caddeydi. Ne zaman oraya gitsem dilime Kul Himmet’ in şu
dizleri gelirdi:
Sıratı, mizanı bunda geçmişler,
Varlık, benlik kafasını yıkmışlar
Al giymişler, yas donundan çıkmışlar
Gece kadir, gündüz bayram günleri.
Niye Kul Himmet, niye varlık benlik onu da yazacağım.O
caddede Prof.Dr. Selahattin Halilov’ un büyük
fedakarlıklarla kurduğu ' Felsefe Dünyası Evi ' vardı ve
ben ne zaman Selahatin beyin yumşak, davet edici sesini
duysam hemen çabucak hazırlanır ve oraya koşardım.
Orda kimleri tanımadım ki... Duygulu ve kamil insan Cahangir
Memmedli’ yi, Aida Qasımova’ yı, Könül Bünyadzade’ yi ,
Ebulfez Süleymanlı’yı, Eltac Yüzbaşov’ u, Gürcistan
Türklerinib önemli isimlerinden Asif Ozan Barselli’ yi, Asif
Rüstemli’ yi ve oranın vasıtasıyla Kitabı Dede Korkut'
umuzun ve nice Türk dünyasının baştacı eserlerini dilimize
aktaran, yorumlayan, çalışkan alim Prof. Dr.Ramiz Askeri...
Onlarla sohbet Azerbaycan’ la sohbet, Türk dünyası ile
sohbet demekti...Hele Cahangir Memmedli’ nin 525.ci
gazetesinde ölen hanımına yönelik aşkını, hasretini , yani
63 kızılgülün hikayesini okuduktan sonra ora ile gönül bağım
daha da arttı.Çünkü bu toprakların vefasını, yok olmaz
aşkını, insana olan hasretini anlatan Cahangir Memmedli
gibileri kamilleştiren, dile getiren önemli konular vardı
orda.
Felsefe Dünyası’ na gitmek sadece sohbet demek değildi tabii
ki.Duvarlardaki birbirinden ilginç kitaplar ve oraya
gelenlerin mistik duruşları insanı ister istemez felsefeye,
hikmete, irfana, varlığa, yokluğa, benliğe yönelik soruların
içine atardı.Hemen aklınıza niye var olduğunuz sorusu veya
hayatınızın nelerden ibaret olduğu mevuzusu gelirdi.Bu
soruları da Selahattin Hoca da deştikçe deşerdi.Hoca’ nın
Bakü’ deki Türk dünyası felsefecileri toplantısında ortaya
attığı bir soru hala aklımdan çıkmaz.Orda bir Türk ilim
adamının ahlakı insanın toplumdan aldığını söylemesi üzerine
Selhattin Hoca ilginç bir soru atmıştı ortaya...O ahlak
cemiyette yoksa nerden almalı? Herkes bir cevap vermişti ama
bir türlü gerçek cevap bulunamamıştı.Felsefenin özü biraz da
hayatı yorumlamak için bin bir cevaplar ortaya çıkaran
sorular değil miydi?
Bir defasında da Felsefe Dünyası’ na gelen Prof.Dr. Aida
Qasımova insan talihiyle ilgili bir soru sormuştu.Selahattin
Hoca,bu soruya Ebu Turhan felsefesinden sadece bir sözle
cevap vermişti:
’ Bazen biz yolu seçeriz, bazen de yol bizi...’
İnsanların çoğu ne seçtikleri yoldan memnunlar ne de onlar
için seçilen yoldan...Hep bir gel-git hadisesi hepimizin
beynini kemirir durur.Biz miyiz suçlu yoksa bizi suça
itenler mi? Bunlar insanı yoran sorular.Ama ne kadar
yorulsak da hep ‘benlik’ sorusunun etrafında dönüp durmuşuz.
Batı felsefesinde de ‘benlik’ meselesi devamlı tartışılan
bir konu olmuştur.Onlara göre bu mevzu, yani ‘ benlik ‘
(Self) mevzusu felsefenin en belirsiz kavramlarından
biriydi.Sadece Descartes, o meşhur sözüyle, ('cogito,
ergo sum
: Düşünüyorum o halde varım.) benliğe bir don giydirmeğe
çalışmış ve benliğin düşünen, yalın ve ölümsüz bir ruh
olduğunu bunun da sezgilerle kavranabileceğini ileri
sürmüştü.
Oysa İslam tefekküründe ‘benlik’ meselesi iki anlamda ele
alınmıştır. Biri, nefsi emmare denen ve devamlı mücadele
edilmesi gereken anlamıyla, öbürü ise insanı var eden
anlamıyla tanımlanmıştır.İnsanı var eden benliğin kaynağı
ise aşka bağlanmıştı.İnsan aşık olunca hem var olduğunu
duyumsar hem de aşkta yok olurdu.
Bu tür soruların sıkça sorulduğu yer olan Felsefe Dünyasında
Selahattin Hoca tam girişte oturur, sırtını iyice
sandalyesine dayar, gözlerini kısar ve bir mevzu hakkında
kısa bir cümle veya bir kelime söylerdi.Mesela, güzellik,
mesela maneviyat, mesela müdriklik... Hoca ile birlikte
bütün gün çeşitli konularda fikir alışverişinde bulunan
Şergşunas Prof.Dr Könül Bünyadzade gözlüklerinin arkasından
zaten küçük olan gözlerini daha da kısarak ortaya atılan bir
söze hem Batı’ dan hem de Doğu’ dan özlü cevaplar vermeğe
çalışırdı.
Birgün Şah ismail, Selahaddin Eyyubi’ den bahsederken onları
milli kimlikleri hakkında ortaya atılan sözleri hatırlatmış
ve 1160 yıllarında Ebu Munkız adlı Arap bir yazar tarafından
yazılmış ‘İbretler Kitabı’ ından bahstemiştim.Ertesi gün
Könül Bünyadzade o kitabın orjinalinden anlattığım
meseleleri okuduğunu söylemişti.İlim adamı olmak buydu işte!
Zahmet çeken, araştıran, yorumlayan... Belki de Selahaddin
Hoca biraz da bu ‘ilim’ ortaya çıksın diye böyle bir yer
açmıştı.Ora uğrak yeri olsun, insanlar çekinmeden oraya
gelip fikirlerini söylesinler veya sorularını sorsunlar...
İçimizde böyle düşünen ve bu tür zahmetlere giren kaç kişi
vardır acaba?
Bülbül küçesinden şimdi kimlere geçer, orda sadece sanatçı
Bülbülü değil babamın bana tanıttığı bülbülü kimler anar ve
türküsünü söyler bilmiyorum.Ben şimdi bu satırları bir kış
günü, binlerce kilometere uzakta, Almanyada yazarken o
caddeden yüzlerce insan geçmektedir.Ama kaçı dönüp oralarda
bir yerlerde olan Felsefe Dünyasına bakıyor acaba onu merak
etmekteyim.Bir de , acaba , o evden içeri girerek ikinci
kata çıkıp, o kitapların arasında oturan Prof.Dr. Selahaddin
Halilov Hoca' ya kim, hangi soruyu sormaktadır? Ben, ne
kadar orda olmasam da ve hayatta sorulan her soruya cevap
verilemedğini bilsem de, sorulara verilecek daha çok
cevaplar vardır , diye düşünmekteyim.
SAYFA
BAŞI
Yazarın
diğer
yazıları:
BEN
YOKSAM KİM VAR ORADA?
OZAN
YUSUF POLATOĞLU
TARİH
YAZMAK
AN(N)A
AŞKI
BİR
KEDİN VARDI
SEN
NERDESİN ÇİÇERO ?
SONBAHAR
BAĞIMSIZLIK
RUHU
NERDEYDİN
SEN ZAKİR FAHRİ?
BAHTiYAR
VAHAPZADE
UYUR
İDİK UYARDILAR
GURBET
VE ŞİİR
DÖNÜŞ
BÜYÜK
YAZAR
Kutsal
Anadolu Topraklarında
Size
yakışıyor mu bay Giordano?
Bir
Türk Alpereni: İbrahim Bozyel
Türk
Don Juan'ı
Dedem
Korkut yom verecek
Dinle
küçük adam!
Azerbaycan’da
savaş edebiyatı
Tuna
nehri akmam, diyor
Gül
döksem yollarına
Bir
dostun ölümü
Onlar
söyledi biz de inandık!!!
Bir
roman, bir tesbit ve "Sarı Muallimler"
Bizi
Hangi Dünyada Öldürüyorlar Kardeşler
Çok
acıtıyor değil mi?
Ağlama
Ne Olursun?
İnsanlık
öldü mü?
Balık
Adam
Yüreği
Yaralı Şair, Tofig Abidin
Aman
da beyler kavgadan geldim yorgunum...
Ali
ile Nino hala yaşıyor
Necla
Kelek´in "Yabancı Gelini"
Juan
Goytisolo
Ayna
Dergisi´nin (Der Spiegel) aynası sadece cin ve şeytan
mı gösterir?
Susmak
mı bağırmak mı?
SAYFA
BASI
|