PERSPEKTIF Prof.
Dr. Ramazan Demir
|
|
rdemir@akdeniz.edu.tr |
Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi Kararı ve Türkiye: Bir analiz…
9 Haziran 2010 tarihinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi (BMGK) İran’a yönelik bir “yaptırım” kararı
aldı. Sebep; İran’ın nükleer programına yönelik engelleyici
4. tur yaptırım paketi… Yani bundan daha önce de az
yoğunluklu yaptırımlar içeren paketler kabul edilmişti.
Şimdiki en sert olanıdır.
BMGK’nin 15 üyesi var; bunlardan 12 ülke sert yaptırımlara
“evet” oyu verirken, Brezilya ve Türkiye “hayır”
oyu kullandı. Lübnan ise “çekimser” kaldı. Böylece
İran’a bundan böyle daha ağır “ambargolar” ve
bunların kontrol yöntemleri uygulanacak…
**
Başkan Obama’nın yaklaşımı…
Fransa-ABD-İngiltere tarafından hazırlanıp Çin ve Rusya’ya
da kabul ettirilen bu yaptırım kararı, önceki kısıtlamalara
göre son derece sert ve katı önlemler içerdiği
anlaşılmaktadır. ABD’nin güneş yanığı tenli başkanın
ifadesine göre, şimdiye kadar BMGK den çıkarılan “en sert
ve en kapsamlı yaptırımlar” şeklinde nitelenmektedir.
Ayrıca Başkan Barack Obama, yaptırımların İran’ın sadece
nükleer faaliyetine yönelik değil, aynı zamanda, balistik
füze programına ve konvansiyonel silahlarına da kısıtlamalar
getireceğini belirtmiştir. Bu içerikle gerçekten sert
yaptırımlar olacağa benziyor.
Başkan Obama, İranlı liderlerin sadece söylemlerin arkasına
saklandıklarını, eylemlerinin ise “kaygı verici”
olduğunu belirterek, uluslararası topluluğu ikna
edemediklerini belirtti. Obama’nın, “Bugün kabul edilen
bu güçlü karar, güçlü bir uluslararası destek aldığını, bu
yaptırımlar uluslararası topluluğun Ortadoğu’da bir nükleer
silah yarışının kimsenin çıkarına olmadığı ve silahların
yayılmasını önleme rejimine meydan okuyan ülkelerin hesap
vermesi gerektiği yönündeki ortak görüşünü ortaya koyuyor”
ifadesi son derece çarpıcıdır. İlginçtir, Başkan Obama’nın
Türkiye-Brezilya-İran arasında imzalanan anlaşmaya
değinmemesi, akıllara bazı sorular da beraberinde
getirmektedir.
Obama, neden Türkiye’nin gayetlerini es geçti? Bu sorunun
cevabı muhtelif olabilir; bize göre en güçlü sebep, başta
Ortadoğu’da Türkiye’ye biçilen rolün sınırlarının AKP
hükümeti tarafından aşıldığı noktasındaki varsayımlar
olabilir.
Çünkü Obama, Ortadoğu’da nükleer silah yarışına kimsenin
girmemesini vurgularken şunu kast ediyor olmalı;
‘Ortadoğu’da, Bizden ve İsrail’den başka kimseye nükleer
silaha sahip olma hakkına sahip değildir, buna fırsat
vermeyiz’ anlamında okumak gerektiğini düşünüyorum. Bu
ifadeleri okurken yüklenecek anlamın bundan başka
olabileceğini sanmıyorum…
**
Türkiye’nin gayreti…
Bilindiği üzere Türkiye ve Brezilya’nın İran’la imzaladığı
uranyum takas anlaşması vardı. Bu anlaşmanın da Viyana
Grubu olarak bilinen ABD, Rusya ve Fransa tarafından
onaylanması bekleniyordu ki buna hiç fırsat tanınmadı; BMGK
toplantı günü olumsuz yanıt verildi. Tabii ki ABD ve
yandaşları pek sıcak bakmadıkları bu anlaşmaya “hayır”
demelerinin de pek çok sebebi olabilir; en önemlisi böyle
bir olayda Türkiye’nin ABD’nin önüne geçme görüntüsünün
verildiği yönündeki diplomatik davranış yanlışlıkları
olabilir.
Aslında nükleer programın sınırlandırılması bağlamında
Türkiye iyi bir hamle yapmıştır; fakat sonunu
getirememiştir. Bu hamlenin ardında durması ve BMGK
toplantısında “hayır” kararını vermesi de son derece
doğru bir karardır. Tersini yapmış olsaydı, belki
“ağababalara” yaranırdı fakat herkesin gözünde olan
saygınlığını kaybederdi…
**
Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Ertuğrul Apakan,
BMGK’de söz alarak Türkiye’nin konu ile ilgili imzalarına
bağlı kalacaklarını belirtmesi beklenen bir sonuçtur.
Diplomatik yaklaşımla konuya açıklık getirilmiştir. Ertuğrul
Apakan’ın şu ifadesi ise dikkat çekiciydi; Viyana grubu
olarak bilinen ABD, Rusya ve Fransa’nın Tahran Bildirisi’ne
oylama günü “ret” yanıt vermelerinin anlamlı olduğunu
ifade etmesi, bazı ülke diplomatlarınca farklı yorumlara
sebep olmuştur; Viyana grubunun olumsuz yaklaşımı,
Türkiye’nin “ret” oyu verme yönünde etkili olduğu
ifade edildiği alınan haberlerdir. Her şeye rağmen Türkiye
öteden beri İran’a yönelik önerdiği “nükleer programı
konusunda şeffaf olması ve uluslararası topluluğun
kaygılarını gidermesi” noktasındaki çağırısını
yinelemiştir. Bu, Türkiye’den beklenen ve kendisine yakışan
bir durumdu. Apakan, bir noktanın altını çizerek belirtti;
“İran’ın takas anlaşmasına bağlı kalmasını beklediklerini
ve müzakerelere gelmeli” diye konuşmasını tamamladı.
**
Türkiye’nin kararı…
Ankara’nın BMGK toplantısında verdiği karar doğrudur… Ankara
yaptırıma “hayır” demekle doğru karar vermiştir.
Çünkü Türkiye, İran’a yönelik yaptırımların diplomatik
yöntemlerle çözülmesinden yana olmuştur ve bu konuda çok
gayret de sarf etmiştir. Kaldı ki bir de üçlü bir anlaşma
yapmışlardır; dolayısıyla yaptırımların kabul edildiği bu
BMGK oturumda “hayır” oyu vermesinin sebebi bellidir,
doğru ve yakışanı yapmıştır. Şayet “evet” deseydi,
kendini inkâr demekti…
Türkiye bölgesinde nükleer silahların olmasını
istemiyor. Buna karşın İsrail nükleer silahlara sahip. İran
da buna alternatif olmak istiyor; ABD ve yandaşları hayır
diyor, “bir çöplüğün bir horozu olmalı…” diyorlar!
Türkiye tehlikeyi görüyor ve istiyor ki şarkılar sevinç için
çalınsın, savaşa hele nükleer savaşa dayalı gözyaşı akmasın…
İyi de karşı taraf “iyi niyeti” dikkate almıyor ki…
Türkiye, orantısız güç kullanımıyla haksız savaşlarla,
saldırganlıklarla insanlar ölmesin istiyor… Yine de Türkiye
arayı bulmaya çalışıyor, fakat çektiği kantarda ağırlığı
yetmiyor! İşin aslı budur… Evet, iyi niyet ve amaç çok
güzel; fakat emperyalistlere bir kez elini kaptırırsan
kolunu hatta gövdeni bile isterler… Türkiye bunun ne kadar
farkında, orası şüphelidir…
**
Türkiye’ye Diplomatik Uyarı…
Obama’nın, “Bu yaptırımlar diplomasiye kapı kapatmıyor”
demesine karşın Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, İran’a
yönelik süregelen diplomatik yardım çerçevesinde, Türkiye ve
Brezilya’nın önemli bir rol oynamaya çalıştıklarını
kaydetmekle birlikte başarılı olamadıklarını belirtmesi
işin “püf” noktasını yansıtıyordu. Bu ifadelerle
uranyum takas anlaşması konusunda Türkiye ve Brezilya’nın
çabalarının çok önemsenmediğini, bunun sadece “iyi niyetin”
ifadesi olarak takdir edilmesiyle yetinilmesi son derece
anlamlıdır.
Bakan Clinton, Türkiye ve Brezilya’nın aynı zamanda
Güvenlik Konseyi üyeleri olduğunu belirterek, onların da
bu BMGK kararına uymaları gerektiğini hatırlatması,
ince diplomasinin bir uyarı niteliğini taşıdığını da
kimsenin dikkatinden kaçmadı…
**
Viyana grubu ABD’ye paralel…
Viyana grubunu oluşturan 3 ülkenin, İran’ın uranyum takas
taahhüdünü yeterli bulmamaları, aslında niyetlerinin ne
olduğunu ortaya koymaktadır. Bu üçlünün Atom Enerjisi
Kurumu’na (UAEK) sundukları raporlarında,
İran-Türkiye-Brezilya mutabakatı hakkında “ciddi
kaygılar” başlığı ile çekincelerini belirtmeleri,
İran’ın nükleer silah yapma yönündeki ısrarlı olduğu fikrini
güçlendirmesi olarak ifade edilmiştir.
Nitekim bu üçlü raporun içeriği ile ABD Daimi Temsilcisi
Büyükelçi Gıyn Davies’in, uranyum takasını öngören mutabakat
hakkındaki şu ifadeleriyle (“Tahran bildirisi İran’ın
yükümlülüklerini yerine getirmesini tam olarak karşılayacak
nitelikte değil. Örneğin, İran elindeki uranyumu ülke dışına
çıkarıp karşılığında yakıt (zenginleştirilmiş uranyum)
almayı taahhüt ederken, bir yandan kendisi de uranyumu yüzde
20 oranında zenginleştirmek üzere faaliyette bulunuyor.”)
aynı paralellik taşıması çok yadırgayıcı değildir…
Çünkü aynı frekansın dalgalarıdırlar…
**
Bundan sonra ne olabilir?
Sorusunun cevabı açıktır. Bununla beraber şunlar
beklenmelidir;
1- İran halkından baskı gelmedikçe İran hükümeti
görüşmelerden çekilmeyecek, ilgili ülkelerle görüşmelere
devam edecektir.
2- El altında nükleer programındaki gelişmeleri
sürdürecektir, aralıklı duraklamalarla ve İran’ın meşhur
ince diplomasi pazarlıklarıyla durumu idare edecektir.
3- Sıkı ambargolar karşısında şirketten-şirkete silah
alışverişleri yine yapılacak veya üçüncü bir ülke aracı
firma gibi görev alacak, ambargolar delik-deşik olacaktır.
4-Ne ABD ne de AB ülkelerinin hiç biri İran’la savaşı göze
alamayacaklardır, olabildiğince taviz koparmaya
çalışacaklardır. Batılıların canı tatlıdır, onlar için
önemli olan silah satacak pazar bulmaktır!
5- İran’da rejim değişimi için büyük paralar harcanacak,
muhalefet güçlendirilecek, reformist bir kimlikle rejim
değişikliği ya da iktidar değişikliğine sürüklenecektir.
Bunların hepsi varsayımdır, fakat hepsinin olma ihtimali
eşittir. Zaman içinde bunların hangisinin olabileceği
görülecektir. Çünkü zaman en iyi hakemdir…
**
Türkiye şimdi ne yapmalı?
Türkiye meşru zeminde kalarak; UAEK’nin gözetiminde Viyana
grubunun İran’la konuşması için çalışmalıdır… Türkiye bunu
yaparken çok ince bir diploması uygulamalı; öne “flaş”
isim olarak çıkmamalı, taktik gereği Rusya ve ABD’yi önde
tutarak yanında durmalıdır. Türkiye İran’ın, Tahran
anlaşmasına ilişkin mutabakat mektubu, UAEK gözetiminde
Viyana Grubu tarafından ciddiyetle ele alınabilmeyi
sağlayabilir. Rusya’yı ve AB ülkelerini İsrail’in
nükleer güce sahip olma riskini dikkate sunabilir. Bu
tehlikenin yeni tehlikelere “emsal” oluşturduğu
noktasında gayret sarf edebilir, İsrail’in nükleer gücünün
sınırlandırılmasının sağlanması, sorunu epeyce çözüme
yaklaştırabilir.
***
10.6.2010
rdemir@akdeniz.edu.tr
www.r-demir.com
YAZARIN
DİĞER
YAZILARI:
Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve Türkiye: Bir analiz…
“Numaracı”
Cumhuriyetçiler...
Ziya
Gökalp’ın İstemediği “Boşolar”...
Neden
Cumhuriyet?
SAYFA
BASI
|