GÖZCÜ Yakup
Tufan
|
|
yakuptufan@hotmail.com
|
BANGLADEŞ’DEN SELAM VAR
Karaçi’den kalkan uçağımız (PIA) yaklaşık dört saatlik bir
uçuştan
sonra Dakka Hava Limanına indi. Mevsim, Avrupa ve Türkiye’de
kış olmasına rağmen,
Bangladeş’de yaz havasını andırıyordu. Pasaport
kontrölünden önce, öğle namazını kılmak niyetiyle girdiğim
mescitte, Bangladeşli Mustafa Bey ile tanıştık. Mustafa Bey,
iri cüsseli, uzun sakallı ve Dakka Hava Limanında görevli
bir kişiydi. İfadesine göre, kendisi Tebliğ Cemaatı’na
mensupmuş ve aktif biriymiş.
Bangladeş’e Kurban kesmek ve mağdurlara yardım etmek için
ATİB adına Almanya’dan geldiğimi ve Türk olduğumu
söyleyince; çok sevindi ve çok ilgi gösterdi. Namazdan sonra
da bana refakat eden Mustfa Bey, vize ve bagaj konularında
büyük yardımı dokundu. Ve hatta; seni karşılmaya gelecekler
gelmemişlerse, ben seni gideceğin yer olan Kişorganj’a
kadar gönderir ve yanına refakatcı veririm, diyerek
gönlümüzü de aldı. Bangladeşli kardeşlerimizin Türkler’e
duydukları dostluk ve muhabbet daha ilk adımda, hava
limanına iner inmez, kendini göstermişti.
Dakka Hazrat Jalal (Celal) International Airport’tan dışarı
çıktığımda, beni karşılamak için gelen Amin Bey ile
karşılaştım. Daha önceki yıllarda geldiğimde tanıştığımız ve
Muhammed Aziz Rahman Beyin eniştesi olan Amin Bey, uzun ve
kınalı sakallı biri. Muhabbetle boynuma sarıldı ve İnglizce:
„Bangladeş’e hoşgeldiniz“, dedi.
Öz kardeş yada kırk yıllık dost havası ve muhabbeti
içerisinde birlikte araba parkına doğru ilerledik. Daha
sonra da bizi bekleyen münibüse binerek Koşorganj’a hareket
etmek üzere hava limanından ayrıldık.
Dakka ile Kişorganj arasındaki yolun oldukca bozuk, dar ve
engebeli oluşu sebeyle çok kez kazanın eşiğinden döndük.
Yollarda ne kaide kural ve ne de trafik işareti var. Tek
uyarı sistemi ise, korna çalmak adeta. Yol boyunca
karşılıklı korna seslerinde kulağımız iyice şişti. Rikşa’dan
otobüse, bisikletten motorsiklete, herkesin tam bir karmaşa
çerisinde seyir ettiği yollarda, her an kaza yapmamak için
yalnız şoför değil tam bir cambaz olmak lazım. Bu karmaşa
sebebiyle olack ki, yol boyu karşılaştığımız vasıtaların
özellikle de otobüslerin adeta çarpılmadık, vurulmadık bir
yanları kalmamıştı.
Yaklaşık üç buçuk saatlik çetin bir yolculuktan sonra
Kişorganj’a vardığımızda ortalık kararmıştı. Misafir
olacağımız M.A. Rahman Beyin evinin önüne geldiğimizde ise,
mahşeri bir kalabalık ile karşılaştık. Kurban proğramı için
toplanan büyük bir kalabalık etrafımızı sarmıştı ve arabadan
iner inmez adeta bir sevgi seli ile karşılaştık. Başta
Samsul Bey (M.A.Raman’ın küçük kardeşi) olmak üzere onlarca
insan buyun ve boğazımıza sarıldılar. Daha önceki yıllarda
bizi tanıyan çocuklar ise „Amca Can“ diye tezahürat
yaparak, sevgi gösterisinde bulundular. Yüzlerce insan
arasından ancak zor güç geçerek misafir olacağımız evin
giriş kapısından içeri girebildik.
Cuma sabahı namazdan sonra kurban kesim proğramına başlandı.
Kurban kesimi için görevli yüz elli kişiden fazla insan
vardı. Kurbanlık hayvanlar ise, bir meydanda toplanmış ve
ayrı ayrı direklere bağlanmıştı.
Meydana Türk ve ATİB bayrak ve flamaları asıp hazırlıkları
tamamladıktan sonra kurban kesim işlemine başlandı. Önce,
ATİB-MHW Kurban Kampanyasına katılan, listede isimleri
yazılı olan ve bize vekalet veren hayırseverlerin isimleri
tek tek okundu. Daha sonra da kasaplar ve görevliler
eşliğinde, tek tek kurbanlar kesilmeye başlandı.
Kesilen kurbanların bir tarafta derileri yüzülüyor ve büyük
parçalara ayrılıyor, diğer bir tarafta ise, yine onlarca
kişi tarafından etler küçük parçalara ayrılıyor ve „pay”
haline getiriliyordu. Yediden yetmişe bir çok meraklının
seyrettiği kurban kesim proğramı, 150 den fazla insanın
hummalı bir çalışması sonunda, saat 15:00’e doğru, bitti.
Naylon torbalara doldurarak dağıtıma hazır hale getirilen
„kurban payları”, dört tekerlekli arabalara yüklenerek,
görevliler nezaretinde pay dağıtım mahaline götürüldü.
Sabahın erken saatlerinde Kişorganj’ın mahalle ve çevre
köylerinden gelen binlerce fakir fukara, saatlerce kurban
eti, pay almayı bekliyorlardı. Ebeden toruna, gelinden
kıza, bütün kadınlar bir yanda, dededen toruna, erkekler ise
karşı tarafta sıraya girmişlerdi. Kelimenin tam anlamı ile
ortalık inne atılsa yere düşmez, vaziyetteydi. O gün bir de
yağmurda yağmıştı ve ortalıkta yer yer çamur vesu
birikintileri vardı. Kilometrelerce uzaktan gelen, yalın
ayak baş açık garipler, çamur ve su birikintileri üzerinde
saatlerce bekliyorlardı.
Özellikle çocuklar ve yaşlılar ezilmemek için ise yan
taraflarında bulunan ağaçlara sımsıkı tutunmuşlardı. Başta
çocuklar olmak üzere zavallı fakir ve fukaranın tek muradı;
bir kurban payı alabilmekti. Belki de bir yıl boyu
sofrasında göremediği bir kaç kilo ete kavuşmaktı muradı.
İkindi namazına müteakiben bir çok koldan başlattığımız
kurban payı dağıtımında; elimizden geldiği kadar önce
sakatları, çocukları ve yaşlıları gözetmeye çalışıyorduk.
Kurban payları alanların sevinçten gözleri parlıyordu.
Ellerinde pay dillerinde dua ve teşekkür (donnabat) ile ev
veya köylerinin yolunu tutuyorlardı.
Çok sayıda insan uzak yerlerden, 5-8 km’lik gibi uzak yoldan
gelmişlerdi.
Ortalık ana baba günüydü ve binlerce insan kurban payı için
sıradaydı. Kuyruğun ucu bucağı gözükmüyordu. Bu manzara
karşısında, biz hem üzülüyor hem de Allah’a şükür
ediyorduk. Üzüntümüz, üzüldüğümüz şey: Dünyanın bir yerinde
insanlar sefa sürüp, lüks ve bolluk içerisinde keyif
atarlarken, diğer bir yerinde ise fakru zaruret, yoksulluk
ve çaresizliğin kol gezmesi idi.
Hey gidi insanlık hey! Hey gidi İslam dünyası hey!
Afganistan, Filistin, Çeçenistan, Irak, Somali, Sudan, Doğu
Türkistan hey...!
Bayram öncesi Bangladeş’deki kardeş kuruluşumuz tarafından
Kişorganj mahalle ve köyleri tek tek gezilerek, 20 bin
civarında fakir ve fukaraya „kurban payı fişi„
dağıtılmıştı. Bundan dolayı sırada bekleyen herkesin elinde
bir fiş vardı. Düşürmemek ve kaybetmemek için azami dikkat
gösteriyorlardı. Zira onu kaybederse, kurban payı almak
tehlikeye girecekti.
Pazar ve panayırı andıran bir ortamda, tam bir bayram havası
içerisinde ve çok seri bir şekilde, biz pay dağıtımına devam
ediyorduk. Kulağıma binlerce -dua ve teşekkür sesleri-
geliyordu. Bir kaç kilo kurban etinin dua ve teşekkürleriydi
bu sesler.
Yalın ayaklarıyla çamura batmış çocuklar, sürünerek veya
yakınlarının yardımıyla kurban payı almaya gelen sakat ve
engelliler. Onların yüzlerindeki tebessüm, insanı ayrı bir
duygulandırıyor ve insana ayrı bir haz veriyordu.
Polis ve zabıtaların büyük gayret göstermesine rağmen
dağıtım esnasında zaman zaman izdiham yaşadığımız kurban
payı dağıtım proğramı, geç saatlere kadar devam etti.
Nihayet gece saat 23:00’e doğru kurban payı bekleyen
kuyruklar bitmiş, geriye ise ancak bir kiç kişi kalmıştı.
Onlara da sabah kurban payı verilecğini ilan ederek, o günkü
çalışmaları noktaladık. Hepimiz çok yorgun ve bitkin bir
vaziyette ve bir o kadar da mutlu bir şekilde misafir
kaldığımız evden içeri girdik. Zira, masa üzerinde bir kaç
saat önce hazırlanmış ve beklemekten çoktan soğumuş
yemekler, bizi bekliyordu.
Bayramdan sonra bir heyet halinde Kişorganj’ın etrafındaki
köyleri ziyarete gittik. Su çukurları yada göletlerin
etrafında oluşan köyler, hemen hemen hepsi aynı çaresizlik
içindeydiler. Üzeri kuru kamış veya muz yapraklarıyla örtülü
duvarları ise hasırlarla sarılmış karanlık ve kuytu tek
odalı evler, hemen hemne her yerde karşımız çıkıyordu.
Köylerin ortalarındaki su çukurları ise bu köylerin her
şeyleridi. Onların duş aldıkları, çamaşır ve bulaşık
yıkadıkları, hatta hayvanları yıkadıkları yerler bu su
çukurları yada bu göletlerdi.
Köylerde yaşayan bir kısım çocuklar ise, boş alanlarda, açık
alanlarda (Open Air) eğitim, öğrenim görüyorlardı.
Elektirik ve temiz içme suyunun bulunmadığı köylerde nerede
ise yüz kişiden doksanı işsiz ve aşsızdı. Etrafta ise
çocuklar kum gibi kaynıyorlardı. Ancak 144 000 km2 yüzölçümü
olan Bangladeş’in nüfusu 160 milyon civarındaydı. Gördüğümüz
manzara ve bize karşı gösterilen misafirperverlikten
etkilenmemek mümkün değildi. İnsanlar yoksul fakat candan
insanlardı. Yoksulluk ve çaresizlik yetişkinlerin belini,
çocukların ise boyunlarını bükmüştü.
Kişorganj -Çoşudal bölgesinde bulunan Amatişipur, Kunamati,
Bania Kadi, Mottopara, Nodar Mottopara köylerini
ziyaretlerimiz sonucu şu tesbitleri yaptık: Her yerde
unutulmuşluk, yoksulluk ve çaresizlik vardı. Fakat bu
insanlara yardım eli uzatmak pek o kadar da zor değildi.
Mesela: Yağmur, rüzgar ve güneşten korunacak tek odalı
baraka bir evi 300-500 Euro’ya yapmak mümkündü. Bir evi
besleyecek, gelir getirecek bir süt ineği, bir dikiş
makinası veya bir Rikşa (Üç tekerlekli bisiklet-taksi)
250-300 Euro çivarında bir paraya temin edilebilirdi. Temiz
su (kullanma su) kuyusu- su pumpası ise yalnız 100 Euro’ya
mal oluyordu. Bunun yanında aylık 50 Euro ile bir aileyi
himaye etmek veya 15-20 Euro ile bir talebeyi (yatılı)
okutmak mümkündürdü. Bu vesileyle Bangladeş’de bir dost ve
kardeş aile edinmek de bir hayal değildi. İşte sana kardeş
aile! İşte sana İslam kardeşliği! İşte sana insanlık!
Bir bayram günü akşam namazına müteakip vardığımız
Kişorganj’da bizi sevgiyle bağrına basan insanlar, veda günü
de sabahın erken saatlerinde (özellikle de M. A. Rahman
ailesi, 75 yaşındaki annesi, kardeş ve yeğenleri, küçücük
çocuklar) bizi uğurlamak için yerlerinden kalkmış ve
etrafımızda toplanmışlardı. Sanki kendi aile fertlerinden
birilerini gurbete uğurluyorlardı. Hepsi masun ve üzgün
gözüküyordu.
Kişorganj’da bulunduğumuz sürede „Amca Can“ diyerek bizden
ayrılmayan ve her şeker verdiğimizde veya başlarını
okşadığımızda gözlerinin içi gülen Moon ve Cihat, ağlamamak
için kendilerini zor tutuyorlardı. Veda anı gelip
arabalarımıza bindiğimizde ise, orda bulunanların her biri
kendince bize el sallıyor, teşekkür ve dua ediyordu. Bizden,
Bangladeş’den Türkiye’ye, Avrupa’ya, Almanya’ya,
kardeşlerimize selam götürün, selam söyleyin diyorlardı...
Bangladeş’de ve dünyanın dört bir yanında bulunan fakir ve
fukaranın imdadına yetişen, kimsesizlerin kimsesi olan,
garip ve gurabayı sevindiren, bayramlarda mazlumların yüzünü
güldüren ATİB ve diğer gönüllü kuruluşlara ve hizmet
erlerine teşekkür eder, hayır ve hizmetlerinin “İndi
İlahi”de makbul olmasını Allah (cc)dan niyaz ederim.
Dakka, 22 Kasım 2010
Yakup Tufan
YAZARIN
DİĞER
YAZILARI:
BANGLADEŞ’DEN
SELAM VAR
PAKİSTAN’DAN SELAM VAR
AVRUPA’DA
RAMAZAN BAYRAMI
SALDIRGAN
İSRAİL VE “MAVİ MARMARA” BASKINI
NRW
SEÇİMLERİ VE TÜRKLER’İN ÖNEMİ
ALMANYA
İSLAM KONFERANSI VE MÜSLÜMAN CEMAATLERİN DURUMU
GÖÇMENLER
VE UYUM MECLİSLER
PARELEL
TOPLUM VE DİN GERÇEĞİ
ALMANYA’DA
FEDERAL SEÇİMLER VE MÜSLÜMANLAR
NRW
MAHALLİ SEÇİMLERİ VE MÜSLÜMANLAR
ALMANYA
İSLAM KONFERANSI VE MÜSLÜMANLARIN MESELELERİ
AVRUPA
BİRLİĞİ VE AVRUPA TÜRKLERİ
WİNNENDEN
KATLİAMI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
BANGALDEŞ’DE
MUSON YERİNE GÜL YAĞMURU
HACCA YOLCULUK HAKKA YOLCULUK
Fransa’nın
İmajı
Uyum
nedir?
SAYFA
BASI
|