
Anadilin İdeolojik Gösterimi
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, Kürtçenin ikinci bir remi
dil olması yönündeki kışkırtıcı tartışmalara yeni bir boyut
kattı. TES İŞ Sendikasının, 19 Aralık 2010 tarihinde yapılan
9. Kongresinde, “resmi olmayan farklı ana dilleri ideolojik
ve siyasi Saiklerle gündeme taşır ve tartışırsak,
huzurumuzu, düzenimizi bozarız”, dedi.
Bilindiği gibi, BDP ve taraftarları uzun zamandır, Kürtçenin
ikinci bir resmi dil olması, özerklik ve teröristlerin af
edilmesi konularında, sürekli propaganda yapmaktadır. Konu
tartışıldıkça, Türkiye gerilmektedir. İnsanların karşılıklı
kuşkuları artmaktadır. Bu durum AK Parti’ye halkın verdiği
desteği de olumsuz yönden etkilemektedir.
Sayın Cumhurbaşkanı Gül’ün “yerel anadilin ideolojik bir
değere dönüşmesi” konusundaki uyarısı üzerinde, özellikle
durmak gerekir. Çünkü bir halk kültürünün, geleneğinin ve
anadilin ideolojik bir değere dönüşmesi, başlı başına önemli
bir konudur. Sosyolojik tahlilleri gerektirmektedir. Bir
taraftan yaşayan bir yerel kültür yani anadil var. Diğer
taraftan bu kültürü, çağdaş manada siyasi ve ideolojik bir
değere dönüştürme süreci var.
Konu iki yönden önemlidir. Birincisi ideolojik ve siyasi bir
değere dönüşen her hangi bir anadil veya inanç,
kendiliğinden çatışma, çözülme ve siyasi kutuplaşma inşa
eder. Bu çatışmalar, çözülmeler ve kutuplaşmalar, sadece
ötekileştirilen geniş sosyal yığınlarla yaşanmaz. Aynı
zamanda ideolojileştirilen yerel kültürün taşıyıcısı ve
mensubu olan halk arasında da ortaya çıkar. Böylece
karşıtlık ve çatışma hem adına ortaya çıkartılan
kültürün/anadilin mensupları arasında, hem de
ötekileştirilen geniş halk yığınları, yani toplumun
geneliyle yaşanır.
İkincisi, ideolojik bir değere dönüştürülen otantik
kültürler/anadiller, aynı zamanda özgün bağlamlarından da
kopartılmış olurlar. Kökeninden kopartılan bir inanç, bir
değer ve bir anadil zamanla kendine yabancılaşır. Bizzat
ideolojiye öncülük eden grupları elimine eder. Bu durum
onlarda kimlik krizi yaratır. Marksist öğretinin fanatik sol
gruplar tarafından sürekli yeniden üretilmesi,
kalıplaştırılması, bilindiği gibi zaman içerisinde öğretiyi
sosyolojik bir muhayyile olmaktan çıkarttı. Bilimsel bir
öngörü olmasını da böylece engelledi.
Benzer bir durum son zamanlarda post-modern bakış
tarzlarıyla inşa edilmeye çalışılan etnik kimlikler için de
geçerlidir. Bilindiği gibi,
Yerel değerlere dayalı tabii varoluş biçimlerinin ideolojik
gömleklerle sunulması, söylemleştirilmesi ve yeniden
üretilmesi uygulamaları, Türkiye’de fazlasıyla
yapılmaktadır. Halen de bu tür çabalar devam etmektedir.
Örneğin İslam’ın ideolojik bir doktrin ve siyasi düzen
olarak sunulması konusunda çok çalışma yapıldı. Bu konuda
birçok sosyal grup faaliyet gösterdi. Şimdilerde Alevilik
için aynı uygulamaları tekrarlamak isteyenler vardır. Bundan
dolayı Aleviler arasında ciddi bölünmeler, inanç
farklılıkları ve çekişmeler yaşanmaktadır. Çeşitli etnik
varoluşlar da bu süreci hala yaşamaktadır. Lazları, Kürtleri
vb. yerel anadilleri siyasi ideolojik değerlere dönüştürme
çabaları ise halen devam etmektedir.
Terör örgütü ve BDP’nin yerel düzeyde yaşanan ve konuşulan
Kürtçeyi, siyasi bir ideolojiye dönüştürmesi ve siyasal bir
malzeme olarak kullanması çabaları gittikçe artmaktadır.
Onların bu çabası anadil olarak yerel düzeyde konuşulan
Kürtçeyi kendi otantik ortamından kopartmaktadır. Kürtçe
konuşmayı bir dili konuşmaktan çıkartmaktadır. Konuşmayı bir
gösteriye ve meydan okumaya dönüştürmektedir. Böylece
anadili konuşma, sade bir topluluk, grup ve insan davranışı
olmaktan da çıkmaktadır.
BDP’lilerin bu çabaları aynı zamanda Kürtçeyi de kendi
içinde yapı-bozumuna uğratmaktadır. Onu doğal ortamından
koparmaktadır. Kendi özgün yapısına ve gelişimine
yabancılaştırmaktadır. Çünkü bir dil doğal haliyle
bırakılırsa zaten kendi kendini geliştirir. Gelecek
zamanlara taşır. Siyasi ve ideolojik bir çaba olmadan yüz
yıllardır konuşulan Kürtçenin, günümüze taşınmış olması bu
durumun tipik örneklerinden birisidir. Benzer bir örneği
Selçuklulardan da vermek mümkündür. Onların anadili Türkçe
olduğu halde, yaklaşık iki buçuk yüz yıl boyunca resmi dil
olarak Farsçayı kullandılar. Ancak buna rağmen Türkçe
yaşamaya devam etti.
Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün anadil tartışmaları
konusundaki uyarısı, bir yönüyle kışkırtıcı siyasi ve
ideolojik davranışların akıbetine işaret ederken; diğer
yönüyle, yaşayan anadillere saygıyı da ifade etmektedir.
SAYFA
BAŞI
Yazarın diğer yazıları:
Anadilin
İdeolojik Gösterimi
FİTNE
ENDÜSTRİSİ VE WİKİLEAKS
Erasmus’un
Barbarları
Örgütler
ve Cemaatler
Erbakan’ın
Son Sözleri
Anayasanın
Gölgesindeki Terör
Kurucu
İktidarın Anayasası
Terör
ve Etnik Kimlik
Türkiye’nin
Ekseni
Günahların
İktidarları
Bürokratik
Yargının Fanatikleri
ABD
Saldırılarının Doğası
İsrail'in
Arapları, Ermenistan'ın Türkleri
Zürih
Protokolü ve Soykırım İkonası İnancı
Örümcek
Ağı ve Yargı Gücü
Soykırım
Vahşeti Anıtı Olarak İsrail’in Gazze Katliamı
MUHAYYEL
ERMENİ SOYKIRIM İKONASININ KURBANI OLARAK TÜRKLER
Dazlak
şiddet eylemleri ve Türk hoşgörüsü
SAYFA
BASI
|