DÜRBÜN Prof.
Dr. Hacı Duran
|
|
duranhaci@gmail.com
|

Demokratikleşmenin
Sınırındaki AK Parti
AK Parti’nin kullandığı dil, son zamanlarda liberal,
ulusalcı ve bölücü sol çevreler tarafından yoğun bir şekilde
eleştirilmektedir. Partinin liberalizmden saptığı,
özgürlükleri kısıtlamaya çalıştığı, kişisel arzulara ilişkin
yaşam alanlarını daralttığı, demokratik ve küresel değerleri
ifade eden sembolleri tahfif ettiği iddia edilmektedir. Bu
değerler yerine muhafazakâr, dini, milli ve tarihi
metaforlara, saplantılara ve önyargılara ilişkin değerleri
yerleştirmeye çalıştığı söylenmektedir.
AK Parti’nin “söz ve eylemleriyle demokratikleşmenin
sınırına geldiğini” iddia eden Ahmet İnsel’in Radikal’de
çıkan son yazısı bu eleştirilerin tipik örneklerinden
birisidir. İnsel ve yukarıda adları geçen çevreler,
Kars’taki heykeli, alkolizme karşı hükümetin almak istediği
tedbirleri, İslam ülkeleriyle kurulan sıcak ilişkileri ve
Başbakan Erdoğan’ın milli birlik ve beraberlik konusunda
aldığı tutumu eleştirmektedirler. Bu yöndeki çabaları
demokratikleşmeye aykırı bulmaktadırlar.
AK Parti’nin kurucu değerlerine ve yaşatıcı kitlelerine
göndermelerde bulunmaktadırlar. AK Parti’nin kurucu
değerleriyle Demokrat Parti’nin, Milli Görüş çizgisindeki
partilerin, dindar çevrelerin, muhafazakâr ve klasik manada
sağ yelpazede yer aldığı varsayılan grupların temel
inançlarını, fikirlerini ve tutumlarını kastetmektedirler.
Onlara göre bu grupların samimi bir şekilde demokrat
olmaları beklenemez. Ak Parti çizgisindeki muhafazakâr
çevrelerin demokrat olma iddiaları sahici değildir. Bu
amaçla atılan adımlar ve yapılan yasal düzenlemeler ise
içeriksiz sahte gösterilerdir.
AK Parti eleştirisi adıyla ortaya çıkan bu iddialar iki
önemli temele dayanmaktadır. Bunlardan birincisi, milli
birlik(Tek devlet, tek millet, tek bayrak) siyaseti ile
demokratikleşme siyaseti karşıt eğilimler olarak
görülmektedir. İkincisi ise dindar, muhafazakâr ve milli
birlikten yana olan kesimlerin demokratikleşme konusundaki
söylemlerini sahici bulmuyorlar.
Liberal,
ulusal ve ayrılıkçı sol grupların muhafazakarlar/gelenekten
gelenler hakkında bu şekilde düşünmesinin çok farklı
nedenleri vardır. Bu nedenlerden bir kısmı siyasi rekabet
sürecinde ortaya çıkan kıskançlıklar ve grupsal değerlerle
alakalıdır. Bilindiği gibi, partizan kıskançlıkların
doğasının ideolojik temeli yoktur. Bunlar sırf muhalefet
olsun diye gösterilen tepkilerdir. Ancak yukarıda iki madde
şeklinde verilen tepki biçimlerinin arakasında doktriner ve
ideolojik bir tavır da vardır. Bu ideolojinin üstünde durmak
gerekir.
Gerçekten milli birlik ve demokratikleşme, karşıt değerler
midir? Liberal sol çevreler, demokratlığı milli birliğin ve
kardeşliğin karşıtı olarak görürler. Ulusalcı sol çevreler
ise demokratlığı laikliğe bağlı geleneksel inançlara karşı
ve ulusal birliğin tamlayanı olarak görüyorlar. Demokrasi
tarihi ile milli devletlerin tarihini bu manada
karşılaştırabiliriz. Bu tarihe bakıldığında milletleşme
süreci ile demokratikleşme sürecinin karşılıklı olarak
gerçekleştiğini görmekteyiz. Demokrasi tarihi ile milli
devletin tarihi biri birini tamamlayan iki önemli süreçtir.
Yani milli devlet demokrasinin varlığının önemli
şartlarından kabul edilir. Fransız ihtilalında kullanılan
sloganlar bu durumun basit örneklerindendir. Kardeşlik,
dayanışma, hürriyet ve eşitlik bu ihtilalin sloganlarıydı.
Bu durumun örneklerini iki farklı tecrübeyle gösterebiliriz.
Almanya ve Fransa ikilisinin milletleşmesi ile demokrasileri
şekli bakımdan olmasa da amaçları, siyasetleri ve toplumdan
beklentileri bakımından benzer nitelikler taşırlar. Bu
ülkelerin demokratik anlayışları, farklılıkları ortadan
kaldırmaya, vatandaşların tümünü, etnik ve kültürel
kökenleri farklı da olsa entegre etmeye dayanır. Farklı
kültürlerin varlığı vatandaşların kültürel eşitliğine aykırı
kabul edilir. Bundan dolayı laik bilimsel değerler,
demokratik hakların kullanımı için herkese benimsetilmeli
anlayışı benimsenmiştir. Öte taraftan İngiltere ve ABD
örneğine bakıldığında kültürel farklılıkların kısmen de olsa
kabulü ve tanınırlığı gibi bir durum söz konusudur. Ancak bu
tanınırlık onların hoş karşılanması ve eşit görülmesi
anlamına gelmez. Birinci grup ülkeler, farklı olanı yani
ecnebiyi içine almayı, kendinden saymayı, kendisine
dönüştürmeyi hedef alır. İkinci grup ülkelerde ise ecnebiyi,
yani kökeni yabancı kabul edilen grupları, kültürel ve
sosyal olarak dışlamayı ve hukuki olarak vatandaşlık
statüsünde tutmayı temel alır. Hakim kültür, kendi
üstünlüğüne duyduğu inançtan dolayı, ecnebiyi
içselleştirmeyi ve entegre etmeyi hoş görmez. Bu durumu,
kendisinin bozulması, daha doğrusu kütü bir cinsle
aşılanması olarak görür.
Ancak her iki gelenekte de millet önemli bir kavramdır. Ülke
vatandaşlarının ortak çatısıdır. Demokrasi bu çatının siyasi
işlerliğini, yani yönetim sürecine katılmayı sağlayan bir
değerdir, uygulamadır. Grupsal haklar milli birlik
bağlamında ele alınır ve düzenlenir.
Sonuç olarak AK Parti’nin milli birlik ve kardeşlik
konusunda yaptığı politika, demokratikleşmenin sınırları
gibi bir sorunsal inşa etmiyor. Tam aksine demokratikleşmeyi
besleyen ve batılı manada temellendiren bir süreçtir.
Demokratik haklar, yeni edinilen alışkanlıklara dayalı grup
hakları(Alkoliklerin, feministlerin, eğlence gruplarının,
lezbiyenlerin ve geylerin durumu) ile ilgili olur, veya
tarihsel ve mekansal bir kültüre dayalı olur(Aleviler,
Çerkezler, Kürtler, Sünni ve Şii tarikatlar, vb.) fark
etmez. Kaldı ki Türkiye’de tarihsel ve mekansal temeli olan
grupların tanınırlığı, Batıdaki gibi de değildir. Hoşgörü ve
kardeşlik değerleri üstüne kuruludur. Bu grupların tümü
milli devletin paydaşlarıdır, tamamlayıcı unsurlarıdır.
Resmi olarak bu durum mevcut olmasa bile kültürel olarak bu
durum böyledir. Bundan dolayı milli birlik vurgusu
demokratikleşmenin önünde bir engel değildir.
SAYFA
BAŞI
Yazarın diğer yazıları:
Demokratikleşmenin
Sınırındaki AK Partiı
Çatlak
Kafaların Heykeli
Anadilin
İdeolojik Gösterimi
FİTNE
ENDÜSTRİSİ VE WİKİLEAKS
Erasmus’un
Barbarları
Örgütler
ve Cemaatler
Erbakan’ın
Son Sözleri
Anayasanın
Gölgesindeki Terör
Kurucu
İktidarın Anayasası
Terör
ve Etnik Kimlik
Türkiye’nin
Ekseni
Günahların
İktidarları
Bürokratik
Yargının Fanatikleri
ABD
Saldırılarının Doğası
İsrail'in
Arapları, Ermenistan'ın Türkleri
Zürih
Protokolü ve Soykırım İkonası İnancı
Örümcek
Ağı ve Yargı Gücü
Soykırım
Vahşeti Anıtı Olarak İsrail’in Gazze Katliamı
MUHAYYEL
ERMENİ SOYKIRIM İKONASININ KURBANI OLARAK TÜRKLER
Dazlak
şiddet eylemleri ve Türk hoşgörüsü
SAYFA
BASI
|