DÜRBÜN Prof.
Dr. Hacı Duran
|
|
duranhaci@gmail.com
|

DAZLAK ŞİDDET EYLEMLERİ VE TÜRK HOŞGÖRÜSÜ
Almanya’da
Türkleri yakarak taciz etme eylemleri Solingen yangını ile
ortaya çıkmıştı. Solingen katliamından sonra, azalan yada
göze batmayan ırkçı şiddet hareketleri son zamanlarda
yeniden arttı.
Ludwigshafen kentinde 9 Türk’ün ölümüyle sonuçlanan
yangından sonra, Türklerin evlerini kundaklama eylemleri
hala durmuş değildir. Son günlerde Türkleri yakarak
cezalandırma girişimleri devam etmektedir. Konunun vahameti
insan onurunu, haysiyetini doğrudan tehdit eder boyutlara
ulaşmıştır. Her gün kundaklama hadiselerine bir yenisi
eklenmektedir.
Almanya’da ırkçı eylemler olarak tanımlanan ve Türklere
yönelik olarak gerçekleşen şiddet hareketleri, Türkler’de
Almanlara karşı ırkçı duyguları ortaya çıkartmakta mıdır?.
Dazlakların Türkleri yakarak kitlesel ırkçı şiddeti
alevlendirmeye çalışması Almanya Türkleri arasında nasıl
karşılanmaktadır? Bu eylemlerden sonrada beklenen sosyal
tepkilerin tersine Türkler, Almanlara karşı ırkçı bir tutum
içine girmediler. Türklerin Almanlara karşı ırkçılık
yapmadıkları ve Almanlara karşı ayırımcı davranmadıkları,
üzerinde durulması gereken önemli bir konudur.
Bu makalede öncelikle Almanya Türkleri’nin Almanlara karşı
ayırımcı, önyargılı ve ırkçı tutumlara sahip olmadığını
ortaya koymaya çalışacağım. İkinci olarak kendilerine karşı
ırkçı duygular taşımayan bir halka, Alman ırkçıları neden
hala saldırıyorlar? Bu ırkçı tutum öğrenilmiş,
yönlendirilmiş bir hareket olabilir mi, konusu üzerinde
durmaya çalışacağım.
Geçen haftalarda Stern dergisi için 1002 Alman ve 502
Türk’e uygulanan anketin sonuçları gazetelerde yayınlandı.
İlginçtir Almanların yüzde 52’si “Almanlar’la Türkler
arasında sorun vardır” derken, sadece Türklerin yüzde 22’si
“sorun vardır”, demektedir. Almanların yüzde 96’sı Türklerin
ise yüzde 87’si “Türkler Almanca öğrenmelidir”,
kanaatindedirler. Bu sonuçlar Türkler’de Almanlara karşı
bir önyargı olmadığını, buna rağmen Almanlar’da Türklere
karşı bir önyargı olduğunu göstermektedir. Türkler’de
Almanca öğrenme isteğinin yüksek olması, onların entegre
olmak istediklerinin açık bir göstergesidir.
Almanya Türkleri’nin ikinci ve üçüncü kuşağı hakkında 1998
yılında yaptığımız bir araştırmada (1), Türklerin Almanlara
karşı önyargılı olmadıklarını biz de bulmuştuk.
Araştırmamızda ikinci ve üçüncü kuşak Türklere, Almanları ve
Türkleri aynı değişkenlere bağlı kalarak, nasıl gördüklerini
sormuştuk. Araştırmanın konuyla ilgili olan kısmı kısaca
şunu açıklığa kavuşturmaya çalıştı: Türk gençlerine Türkleri
mi Almanları mı daha dürüst, adil, çalışkan, zeki, eşitlikçi
vb gördüklerini sorduk. Verilen cevapların değerini sayısal
puanlara dönüştürerek karşılaştırdık. Sonuçlar şu şekilde
gerçekleşti:
DEĞİŞKEN ALMAN TÜRK
Bağımsız 74.21 45.27
Kurallı 70.74 41.25
Sosyal uyum 66.44 48.44
Başarılı 63.90 55.12
Bilgili 61.26 54.48
Sağlıklı 59.51 50.87
Mantıklı 50.50 57.32
Düzenli 54.07 54.44
Akıllı 48.40 62.77
Mutluluk 49.71 61.18
Kibar 43.59 55.23
Yaratıcı 43.31 43.89
Eşitlikçi 48.52 53.18
Dürüst 39.79 68.85
Sosyal adalet 55.74 53.30
Bu tabloyu okuyacak olursak, Türkler bağımsız davranma
konusunda Almanlara yüz üzerinden 74.21 puan vermişler,
Türklere ise 45.27 puan vermişler. Kurallara uygun davranma
konusunda Almanlara 70.74, Türklere ise 48.25 puan
vermişlerdir. Sosyal uyum konusunda Almanlara 66.44 puan,
kendilerine ise 48.44 puan vermişlerdir. Diğer değişkenler
de tabloda görülmektedir. Tabloya göre bir genelleme
yaparsak şunu göreceğiz: Almanya’da yaşayan bir Türk’e göre,
Almanlar Türkler’den şu bakımlardan daha iyidir: Almanlar
Türkler’den daha bağımsızdır, kurallara bağlıdır, uyumludur,
başarılıdır, bilgilidir, çalışkandır, sağlıklıdır.. Buna
karşılık Almanya’da yaşayan Türklere göre Türkler,
Almanlar’dan daha mantıklıdır, mutludur, akıllıdır,
dürüsttür. Bunun dışındaki özellikler bakımından ise iki
grup biri birine benzer denmektedir. Sonuçların doğruluğu
yanlışlığı veya bir gerçeği ifade edip etmediği ayrı bir
tartışma konusudur. Ancak bu sonuçlar, Almanya Türkleri’nin
Almanlar hakkında önyargılı olmadığını açık bir şekilde
ortaya koymaktadır. Çünkü, etnik ayrımcılık ve ırkçılık
hakkında yapılan bütün araştırmalarda ırkçıların,
ayırımcıların ve önyargılı tarafların karşı tarafı
dehümanize ettiği saptanmıştır. Ancak görüldüğü gibi,
Türkler kendilerini yakan ve kendilerine karşı önyargılı
oldukları bilinen bazı ırkçı Almanlara rağmen, Almanlara
karşı önyargılı değiller. Bir çok konuda onları
kendilerinden daha üstün görmektedirler. Önyargılı bir
şekilde onları tanımlamıyorlar. Onlar hakkında değerlendirme
yaparken fanatik bir bilinçle hareket etmiyorlar.
Irkçılık ve ayrımcılık uygulayanlar, şiddete maruz
bıraktıkları halka karşı önyargılar beslerler. Bu
önyargılarda karşı taraf; akılsız, mantıksız, kirli, tembel,
işe yaramaz, değersiz, sağlıksız, kurnaz, başarısız,
düzensiz, kaba, cahil ve çıkarcı gibi sıfatlarla algılanır.
Irkçılar ayırımcı davrandıkları halkı kendileri gibi bir
insan olarak görmezler. Bu, ecnebiyi/ötekileştirileni insan
olarak değersiz, ilgi nezaket ve saygı görmeye değmez birer
varlık olarak görme biçimidir. Bu tür görme biçimlerine
Dehümanizasyon(karşı tarafı insan olarak görmemek, onu vahşi
bir varlık olarak değerlendirme) dendiği bilinmektedir.
Karşı tarafı insan dışı bir varlık olarak görme ve
değerlendirme biçimleri İngiltere’de Asyalı göçmenlere,
Amerika’da zencilere, Almanya’da daha önce Yahudilere
uygulanan ayırımcılıklarda rastlanan bir durumdur. Bazı
ırkçı Almanların, Türkleri yakması, ırkçı Almanlar’da
Türklere yönelik bir dehümanizasyonun mevcut olduğuna
işaret etmektedir. Ancak buna rağmen Almanya Türkleri’nde,
Almanlara karşı ırkçılığa ve ayrımcılığa dair bir bilinç
yoktur. Türkler’de kendilerini yakanlara karşı ırkçı bir
bilincin olması beklenirken, bu bilincin olmadığı yukarıda
belirtildiği gibi iki ayrı araştırmada ortaya konmuştur.
Bilindiği gibi bütün araştırmalarda ırkçı saldırılara maruz
kalan halkın da saldırganlara karşı ırkçılık yaptığına dair
sonuçlar vardır. Ayırımcılara karşı ayırımcı davranmak tabii
bir refleks olarak görülür. Dünya da ırkçı şiddetin ve
katliamın uygulandığı, yaşandığı bütün bölgelerde ırkçılığa
maruz bırakılan halkın tepki gösterdiği ve ırk ayırımı
uygulayan grupların ırkına karşı, ayırımcı davrandıkları
gözlenmiştir. Bu, ırkçılık hareketlerinin yaşandığı
bölgelerde karşılaşılan bir durumdur. Mesela Amerika’da
Beyazlar, Zencilere ve Kızılderililere karşı ırkçı
uygulamalar gerçekleştirdi. Buna karşılık Zenciler ve
Kızılderililer de, Beyazlara karşı ırkçı davranışlar ve
refleksler geliştirdiler. Almanlar 1930-1940 yıllarında
Yahudilere karşı ırkçı politikaları uygulamaya koydular.
Yahudiler de Almanlara karşı benzer tutumlar geliştirdiler.
Almanlara karşı Yahudiler bu tutumlarını hala
sürdürmektedir.
Karşılıklı tepkiler ve ırkçı çatışmalar, ırk ayırımcılığına
dayalı şiddetin taraflarca meşru görülmesi sonucunu doğurur.
Gözünü intikam ve hırs bürümüş olan kitleler, ırkçı kinle
karşı tarafa uyguladıkları şiddeti meşrulaştırma eğilimine
girerler. Karşı tarafa saldırmayı kendileri açısından haklı
bulurlar. Bu duygular zamanla, çatışmayı, şiddeti ve karşı
tarafı hakir görmeyi bir kural haline getirir.
Türkler Almanlara karşı önyargılı bir tutum içinde
olmadıklarına göre, Türklere yönelik Alman ırkçılığı bundan
sonra ne ile beslenecektir. Çünkü ırkçılığı karşı tarafın
refleksi besler. Görüldüğü gibi, Türkler’de böyle bir
refleks yoktur. Irkçı duygunun kaynağı konusunda çok farklı
teoriler vardır. Bu teorilerden birisi, engellenme
teorisidir. Engellenme teorisine göre ekonomik,
siyasi, kültürel çıkarlarının, tehlikeyle karşı karşıya
kaldığına inandırılan insanlar (gerçekten böyle bir tehlike
olsun yada olmasın fark etmez) önlerine konan günah
keçisine saldırırlar. Mesela Amerika’da uzun yıllar boyunca
pamuk üretimi randımanlı olmayan bölgelerde Beyazlar, suçlu
olarak Siyahları görmüşler ve onlara ırkçı şiddet
uygulamışlar. Ancak Zenciler de her zaman refleks
göstermişlerdir. Konuyla ilgili çalışmalarda ırkçı ve şiddet
duygularının doğal olmadığı ve öğrenildiği bilinmektedir.
Almanların Türklere karşı ırkçı duygular içinde olmalarını
gerektirecek doğal sebepler o kadar fazla değildir. Tam
aksine yaklaşık bir yüzyıldır Almanlar’la Türkler
birbirleriyle savaşmamışlar, birlikte ittifak yaparak başka
milletlerle savaşmışlardır. F.A.. Zeitung gazetesinin 24
Eylül 2007 tarihli sayısında W.Günter Lerch yazdığı bir
makalede buna değinmektedir. “Türklere karşı Almanlar’da
tarihten kaynaklanan bir önyargı yoktur. Birlik vardır,
ittifak vardır, dayanışma vardır” demektedir. Aynı duygular
Türklerde de mevcuttur. Bir diğer önemli nokta ise 1960’lı
yıllardan bu yana Türkler Almanya’da çalışıyorlar,
yaşıyorlar. Daha önce böyle bir ayırımcılılıkla muhatap
olmadılar. O zaman şunu rahatlıkla iddia edebiliriz:
Türkleri yakmaya çalışan Alman dazlaklar ve ırkçılar, belli
mahfillerce bu amaçla eğitiliyorlar. Türk karşıtı duygularla
birileri tarafından besleniyorlar. Belki de Almanya’nın
ekonomik ve sosyal bir çok sorununu saklamak için Türkler bu
gruplarca “günah keçisi” olarak sürekli afişe edilmektedir.
Ancak Türklerin Almanlara karşı takındığı bu hoşgörü
kültürü, öyle tahmin ediyorum ki, ırkçılığı körükleyen
çevrelerin gerçek amaçlarını boşa çıkaracaktır. İki halkın
tarihten gelen birlikteliği, karşılıklı hoşgörüsü,
kışkırtıcı dazlak eylemlerine rağmen devam edecektir. Barış
içinde Almanya’da birlikte yaşayacaklardır.
1- Prof.
Dr. H. M. Taşdelen, Doç. Dr. E. Sözen, Doç. Dr. H. Duran,
Yard. Doç. Dr. A.. Eskicumalı, Avrupa’da Yeni Kuşak Türk
Gençliği ( Kimlik ve Uyum Sorunları) Sakarya Üniv. Yay.
2000.
SAYFA
BAŞI
Yazarın diğer yazıları:
Örümcek
Ağı ve Yargı Gücü
Soykırım
Vahşeti Anıtı Olarak İsrail’in Gazze Katliamı
MUHAYYEL
ERMENİ SOYKIRIM İKONASININ KURBANI OLARAK TÜRKLER
Dazlak
şiddet eylemleri ve Türk hoşgörüsü
SAYFA
BASI
|