DÜRBÜN Prof.
Dr. Hacı Duran
|
|
duranhaci@gmail.com
|
Örümcek Ağı ve Yargı Gücü
Türkiye'de yargı bağımsızlığı ve yargı kararlarının adil
olup olmadığı, uzun zamandır tartışılmaktadır. Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin alternatif atama listesi
hazırlamaları, Adalet Bakanı ile atamalar konusunda karşı
karşıya gelmeleri, yargı sistemini her yönüyle yeniden
sorgulama ihtiyacını ortaya çıkartmış bulunmaktadır.
Kanunları uygulama noktasında tarafsız davranacakları
kanunla teminat altına alınan yargıçlar neden biri
birlerinden şüphelenirler? Yasayı uygulama yetkisini kendi
taraftarlarının uhdesine vermek isterler? Siyasi hükümetin
taraf tutması demokrasilerde bir yere kadar doğal
karşılanır. Ancak yargı mensuplarının taraf tutması hiçbir
zaman doğal karşılanmaz. Çünkü bu durum, bağımsız, nesnel ve
pozitif yargı ilkelerine aykırı görülür.
Tartışmanın içeriğine bakıldığında, yargı bağımsızlığı ve
yargı kararlarının adil olmasının, temel bir ilke olarak
algılandığı anlaşılmaktadır. Yani yargının bağımsızlığının
mümkün olduğu bir önyargı olarak her kes tarafından
benimsenmiştir. Yargı kararlarının adaleti sağlaması
gerektiğine dair bir inanç mevcuttur. Yani sistemin kendisi
doğru kabul edilmektedir. Sapmalar uygulayıcılardan
kaynaklanmaktadır. Yargıçların kendi aralarında
gruplaşmaları ve yasanın açık hükümlerine rağmen farklı
anlamlar çıkarmaları ve uydurulan bu anlamlara göre hüküm
vermeleri suç olarak kamu vicdanında yer almaktadır.
Bu seride yazcağım yazılarda, yargı bağımsızlığının fiilen
mümkün olup olmadığını, modern ve mevcut hukuk sistemimizin
adaletle ne kadar ilgili olduğunu açıklığa kavuşturmaya
çalışacağım. Adalet ile hukuk sistemini örtüşen değerler
olarak düşünmediğimi belirtelim. Çünkü hukuk düzeni adalet
duygusundan bağımsız olarak işleyen bürokratik bir aygıttır.
Bu aygıtın iktidardan, siyasi yönetimden, dini naslardan
bağımsız bir tüzel kişiliğe sahip olması hiçbir bir şeyi
değiştirmez. Çünkü bu hali ile kendi içinde büroratik olarak
işleyen özel bir iktidar, güç ve kudret alanı inşa
etmektedir. Dolayısıyla bağımsız yargı, fiili duruma
bakıldığında sadece bir göstergedir.
Adalet arayışı, bilindiği gibi, her zaman insanlığın en
önemli çabalarından birisi olmuştur. İnsanlar hep adil bir
düzenin özlemini çekmiştir. Adalet özlemi sadece ahlaki ve
insani bir duygu ve istek de değildir. Bunların ötesinde
siyasi bir tavır ve tutumdur. Bundan dolayı olsa gerek,
ideolojik-doktriner düzenlerin, bütün siyasi rejimler ve
iktidarların en önemli amacı söylemde de olsa, her zaman
adaleti sağlamak olmuştur. Bütün yönetimler ve rejimler
bunun için iktidara geldiklerini, bunun için başka ülkeleri
işgal ettiklerini ve bir önceki iktidarı devirdiklerini
ileri sürmüşlerdir. Adalet bu bakımdan her zaman önemli bir
siyasi değer olmuştur. Buna rağmen adaletin bir türlü
sağlanamadığı da tarihi bir gerçektir.
Adaleti sağlamak amacıyla bilindiği gibi, anayasalar,
kanunlar, tüzükler, yönetmelikler yani yazılı kanunlar
hazırlanmıştır. Bu yasal ve yazılı kuralları uygulamak üzere
güvenlik kuruluşları, yargı sistemleri, bürokratik hukuk
mekanizmaları ve adalet bakanlıkları ihdas edilmiştir.
Adaleti sağlama bu süreçlerin sonucu olarak hukuk sistemine
bağlanmıştır. Böylece, adalet bir inanç, vicdan ve duygu
durumu olmaktan zamanla çıkmıştır. Devletin veya toplumun
iktidar aygıtlarının cebri bir uygulaması, bağımsız işleyen
bir mekanizması haline gelmiştir. Bu düzenlemelerden dolayı,
adaletin sağlandığı en önemli kuruluş, bağımsız yargı olarak
algılanmaktadır. Günümüzde, yargı veya hukuk düzeni adaleti
sağlayan, her kese hak ettiği cezayı veya mükafatı veren bir
mekanizma olarak bilinmektedir.
Öte taraftan bürokratik olarak işleyen yargı
mekanizmalarının ve hukuk düzenlerinin adaleti sağlayıp
sağlamadıkları çok eskiden beri tartışılmıştır. Mesela M.Ö.
altıncı yüzyıldan itibaren yazılan tarih, mitoloji ve
felsefe metinlerinde, medeni toplumun, yani kurulu yazılı
hukuk düzeni olan toplumlarıın, adaleti sağlamadıklarını
belirten çok sayıda eleştirel metin vardır. Bunlardan en
ilginç olanı, barbar, köylü ve saf halk olarak etiketlenen
İskitleri temsil eden Anakharsis'in medeni, uygar, şehirli
olarak etiketlenen Yunanlıların hukuk düzenine yaptığı
eleştiridir. Bu meşhur hikayeye göre, Yunanlı Solon,
şehirli, medeni ve uygar bir toplum olduklarını, adaletin
kendi ülkelerinde, yazılı kanunların bağımsız mahkemelerce
uygulanmasıyla sağlandığını, etno-sentrik bir duygunun
tezahürü olarak, övünerek iddia eder. İskitli
Anakharsis(köylülerin, bedevilerin, yazılı kanunları olamyan
halkın temsilcisi) Solon'a şöyle cevap verir: “Yazılı
kanunlarınız (bunları uygulayan hukuk düzeniniz) örümcek
ağları gibidir. Güçsüzü tutarlar, ancak yerine göre
zenginler, soylular ve güçlüler tarafından yırtılıp
atılmaktadırlar.” der. Medeni toplumdan sayılmayan
Anakharsis'e göre yazılı kanunlar doğruluğu, dürüstlüğü ve
adaleti sağlamıyorlar. Bilakis bu değerlerin üstünü
örtüyorlar. Bundan dolayı yazılı kanunlar ve bunların
oluşturduğu sistem örümcek ağına benzetilmiştir.
Adalet duygusundan ve inancından bağımsız işleyen
bürokratik hukuk düzenine yapılan ilginç eleştirilerden
birisini de edebiyat öğretmenim Tahsin bey anlatmıştı.
“Vatandaşın biri, reji idaresinin güçlü olduğu dönemlerde
bir kilo tütünle yakalanıp, nezarete atılır. Uzun süre
nezaret eziyeti çektikten sonra, mahkemeye hakim huzuruna
çıkartılır. Hakim ilk kararını adama Birkaç yıl hapis cezası
vererek açıklar. Vatandaş hakime yalvarır. Cezayı biraz
azalt, der. Hakim iyi hali göz önünde bulundurarak bu kez
ceza indirimine gider. Köylü tekrar yalvarır. Bu durum,
birkaç kez tekrar eder. Her seferinde, hakim başka bir ceza
verir. En sonunda köylü vatandaş, hakim beye şunu söyler:
“Hakim bey senin bu kanunun benim şalvarımın uçkuruna
benzemektedir. Ne tarafa çekersen o tarafa gitmektedir. Ne
olursun, beni bırak, gideyim” der. Halk arasında mevcut
hukuk düzenine bu türden bir çok eleştiri yapılmaktadır.
İnce nüktelerle bu eleştiriler dile getirilmektedir. Mesela
bu bağlamda anlatılan bir çok “kadı fıkrası” olduğu da
bilinmektedir.
Yukarıda verilen iki örnek, hukuk düzeninin adaleti sağlamak
üzere müesses edildiği var sayımına dayanmaktadır. İlk ve
ortaçağın hukuk düzenlerinin adaleti sağlamak üzere inşa
edildikleri doğrudur. Bundan dolayı bu düzenlerin adaleti
tam olarak sağlayamadığına dair yapılan eleştirilerin de
gerçek bir bağlamı vardı. Çünkü adalet sağlamak üzere inşa
edilen bir hukuk düzeninden adaleti beklemek her kesin
hakkıdır. Bundan dolayı da yapılan eleştirilerin bir mantığı
vardı.
Ancak mevcut modern hukuk düzenlerinin adaleti sağlamak
üzere kurgulandıkları ve müesses oldukları şüphelidir.
Adaleti sağlamayı amaçlayan bir hukuk sistemi ile toplumsal
düzeni sağlamayı veya toplumu/kamusal alanı korumayı
amaçlayan bir hukuk düzeni arasında ciddi bir farkın
olduğunu konuyla ilgilenenler bilir. Modern hukuk düzenleri
öncelikle kamusal düzeni korumayı gerçekleştirmek üzere
tesis edilmişlerdir. Adalet gibi soyut bir amacı
gerçekleştirmeyi hedeflemiyorlar.
Adalet ile kamusal düzen karşıtlığı gibi bir durum var
ortada. Belki bir çok kimse adalet varsa kamusal düzen de
vardır, inancındadır. Bu geleneksel toplumlar için düşünülen
bir durumdur. Eski geleneğin rüzgarının etkisinde kalınarak
varılan bir kanaattir. Modern toplumlar için adaletle
kamusal düzen arasında sanıldığı gibi doğrudan bir ilişki
yoktur. Kamusal düzen modern bakış açısı ile
düşünüldüğünde, bilimsel olarak, teknik bir tarzda
düzenlenmiş olan düzendir. Aslında bu tartışma yeni de
değildir. Umumun menfaati için, adaletten vaz geçme veya
bazı hakların kullanımını askıya alma gibi bir durumun
ortaya çıktığı da zaman zaman görülmüştür.
Türkiye'de son zamanlarda vicdanların kabul etmediği ve
mevcut meri kanunların içerikleri ile bağdaşmayan bir çok
yargı kararı gündeme gelmektedir. Yargıtay, danıştay ve
diğer yargı kuruluşu üyelerinin kendi aralarında
gruplaştıkları, bir çok siyasi tartışmada taraf oldukları ve
hukuki kararlar verirken de tarafgir davrandıkları ortaya
çıkmış bulunmaktadır. Bu durumu bir çok kimse bağımsız yargı
anlayışı ile bağdaştırmıyor. Ancak bunun mevcut hukuk
düzenindeki bir sapma olarak ele alınması yanıltıcı
olabilir. Çünkü mevcut hukuk düzeni, adaleti sağlamak üzere
kurgulanmış değildir.
Modern hukuk düzenleri, toplumsal düzeni, kamusal alanı
koruma ve kollamak üzere kurgulanmıştır. Durum böyle olunca,
bu kurumların üyeleri adil davranan hakimler olarak
kendilerini göstermezler; işgal ettikleri iktidar alanının
temsilcileri olarak kendilerini ifade ederler. Böylece
muktedir güçlerle birlikte öremcek ağı denilen yazılı
kanunları çekinmeden çiğnerler. Çünkü yargı mensupları
bürokratik işleyişin bir uzantısı olarak güç savaşlarının
yargıdaki uzantılarıdır. Bundan dolayı yargı sistemi
kolaylıkla delinmektedir. Örümcek ağı gibi sadece madun ve
güçsüz kesimleri engellemektedir. Güçlü ve ceberutların
yolunu ise açmaktadır.
SAYFA
BAŞI
Yazarın diğer yazıları:
Örümcek
Ağı ve Yargı Gücü
Soykırım
Vahşeti Anıtı Olarak İsrail’in Gazze Katliamı
MUHAYYEL
ERMENİ SOYKIRIM İKONASININ KURBANI OLARAK TÜRKLER
Dazlak
şiddet eylemleri ve Türk hoşgörüsü
SAYFA
BASI
|