·  ANASAYFA  
·  AVRUPA HABER  
·  MEDYA  
·  EKONOMI  
·  FIRMALAR  
·  SPOR  
·  YAZARLAR  
·  BASIN ÖZETLERI  
·  COCUKLAR  
·  KADIN & YASAM  
·  BEDAVA POST  
·  DOWNLOAD  
·  TREIBER  
   
   


YENİ YOL
                                                                                    İbrahim Selamet
 
 
info@turkpartner.de



Paradoks ülkesi…

     İngiltere’de memurlara “civil servant”  denir.
     Sivillere yani “halk”a hizmet etmekle görevli olan ve halkın ödediği vergiyle geçinen kişilere ülkemizde “memur” denilir.
     Önce memur kelimesinin altını kalın çizgilerle çizelim.
     Osmanlı devlet geleneğinde memuriyet, olması gereken gibiydi. Halka hizmet, Hakk’a hizmet etmek demekti.
     Memuriyet onurlu bir meslektir. Çünkü bin yıllık tarihi olan bu Aziz millete hizmet etmek şereftir.
     Bir zamanlar hizmetkârı olmakla övünülen, dünya devletleri tarafından saygı gösterilen bu milleti aşağılayan, hor gören memuriyet mantığı ise şerefsizliktir.
     Ülkemizde halka ve halkın vekâlet verdiği hükümetlere hizmet etmekle görevli “bürokrasi memurları”nın yüzyıllık sorumsuz iktidarlarından bıktık artık.
     Bürokrasinin hantal koridorları yaşadığımız dünyayı aydınlatamıyor. Bürokratların “la yüs’el” tavırlarının temelden sorunlu olduğunun altını bir kez daha çizelim.
     Devlet ve bürokrasi halk için vardır. Halk, devlet için vardır diyenlerin hâkim olduğu ülkede yaşamsal sorunlar bitmez ve hayat çekilmez olur. Bu durum eşyanın tabiatına aykırıdır.
     Asıl olan insandır. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın…
     Başbakan bürokratik oligarşiden şikâyet etmekte haklıdır. Türkiye’de bürokrasinin görünmez bir iktidarı vardır. Ne yazık ki bu görünmez iktidar “beyaz Türk”lerin iktidarı olagelmiştir.
     Ak Parti iktidarı her cihetten rehin alınmak isteniyor. Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri mücadelenin şiddetini haber veriyor. Bu ülkenin Başbakanı da Cumhurbaşkanı da halkın hizmetkârı olmalıdır.
     Halkı temsil etmek ve sevgisini kazanmak zoru başarmaktır. Bu millet sevebileceği insanlar arıyor. Kendisini temsil edenleri sevebilmek istiyor.
     Bu ülkenin değerlerini hiçe sayarak milletin beklentilerine set çekmek akıl karı değil. Deniz de bir gün bitecektir.
     Sanırım on yıl kadar önceydi. Kosova’ya akraba ziyaretine gitmiştim.
     Ülkeme geri dönerken Sırp sınırındaki kontrolde bizim pasaportlarımızı uzun uzadıya inceleyen polis, yanımda oturan kişinin Amerikan pasaportu taşıdığını görünce inceleme gereği bile görmemişti.
     İşte o an pasaportun simgesel değeri üzerine düşünmeye başlamıştım.
     Hayatında yurtdışına hiç çıkmamış bir insan için pasaport kelimesi önemli olmayabilir.
     Başbakan Erdoğan geçen hafta Almanya’da ticaret konseyi toplantısına katılmıştı. Aynı gün gurbetçi Türklerden oluşan bir topluluğa hitap eden Başbakan’a pasaportlardaki başörtülü fotoğraflara zorluk çıkarıldığı hakkında bir şikâyet iletilince Berlin büyükelçisi Mehmet Ali İrtemçelik oldukça zor durumda kalmıştı.
     Sanırım duymayan kalmamıştır. Bu sebeble ayrıntılara girmeye gerek görmüyorum.
     Çifte vatandaş olan gurbetçi kadın Alman Hükümetinden pasaport alırken herhangi bir zorlukla karşılaşmadığını buna mukabil Türk Büyükelçiliğinde kendisine genelge sebebiyle zorluk çıkarıldığını duymak elbette üzüntü verici.
     Bu olay iki yönden sorunludur.
     Yıllardır süregelen ama çözülemeyen sorunların birikmiş hınç dalgası boyutuna dönüşmesi kaçınılmazdır. Sevgi yerine kin üreten bu toplumu kim bu hale getirdi?
     Şikâyet iletildikten sonra büyükelçiye hesap sormak için Başbakandan cesaret alan birilerinin “yuh” çekmesi oldukça ayıptı. Yuh çeken insanların medeni cesaretlerinde ve bireysel özgüvenlerinde bir sorun olduğunu düşünüyorum.
     Diğer yandan “halkın hizmetkârı” olması gereken devlet memurlarının halka tepeden bakan tavırları da sorunludur.
     Genelgenin arkasına sığınmak kolaydır. Asıl maharet toplumu rencide eden genelgelere itiraz etmek ve son vermektir.
     Türkiye’yi dışarıda temsil eden devlet yetkililerinin vatandaşlarını daha fazla kucaklaması gerekir.
     Büyükelçileri kutsayan ama Başbakanları yerin dibine geçiren başka bir demokrasi ülkesi var mıdır bilmem. Türkiye’deki kartel medyanın tutarsız ve umarsız tavırlarının bedelini hepimiz ödüyoruz.
     Dışişleri bürokratı olmanın dayanılmaz hafifliğini tahmin etmek zor değil… Bu milletin değerlerine ve beklentilerine yabancı kalanların temsil makamında olması ne yazık ki bir paradokstur.
     Bazen Türkiye’nin kocaman bir “paradoks ülkesi” olduğunu düşünüyorum.
     “Azgın azınlığın” çok fazla gürültü yaparak “makul çoğunluğu” yıllar boyu ağlatması ve aldatması paradoks değil midir?
     Demokratik bir ülkede 363 milletvekili ile “iktidar” olup “muktedir” olamamak paradoks değil midir?
     Halka hizmet Hakk’a hizmettir deyip ihale peşinde koşmak ve ihalecileri öncelemek paradoks değil midir?
     Devri iktidarında “çamlar deviren” ve anketlerde % 2 oy alan bir partinin durduk yerde “Ayasofya açılmalıdır” demesi paradoks değil midir?
     Atanmışları kutsayan, seçilmişleri kuşatarak güçsüz kılan bir sistem paradoks değil midir?
     Parad
oks nedir? Diyenlerdenseniz onu da gidin Demirel ve Baykal’a sorun.  

Bizim Sakarya Gazetesi, 31 Mayıs 2006

SAYFA BAŞI


Yazarın diğer yazıları:

Paradoks ülkesi…
Aynadaki yüz…
İkiyüzlü Fransa
Öfke Medeniyeti
 

   
SAYFA BASI

| Ana Sayfa | Haberler| Gazeteler | Ekonomi | Firmalar | Spor | Yazarlar 

Copyright © Mima Datentechnik / Jülicherstr.20 / 52070 Aachen / Deutschland
Tel:
+49 (241) 900 57 50 (pbx)  Fax: +49 (241) 99 777 57  
e-posta:
info@Turkpartner.de
Bu site Mima Datentechnik Internet Servisi tarafýndan hazýrlanmaktadýr

Mahmut Aşkar
Ufkumuzu Karartan Aydınlar
Fikret Ekin
Yine İnsan
Ali Kılıçarslan
“Almanca'yı Koruma Yasası” mı?
M. Ali Aladağ
Alman Bastırınca....
Hidayet Kayaalp
Kış Raporu
Osman Seçmez
Bir iktidarın sonu
Haldun Çancı
Kuvayi Milliyecilere Karşı Saldırılar Artıyor
Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
Ülkemizden çalınan tarihi eserlerimize sahip çıkalım
Prof. Dr. Ümit Özdağ
12 Eylül Öncesi Hesaplaşması ve Sol Kültürel Terör
Tevfik Abdin
İstanbul’da BENİ HEP ALDATTILAR...
Yakup Yurt
Kısır Döngü veya Kuyruğunu Isıran Yılan
Üzeyir Lokman Çaycı
Yolcular
Hasan Kayıhan
Ayrılığın Rengi Hüzün
Veli Kalli
Sorunumuz Kuş Gribi Değil
Prof. Dr. İbrahim Ortaş
Yeni Yıl Bilim ve Üniversitelere Ne Getiriyor, Ne Götürüyor?
Şefik Kantar
Ey Alman, Titre ve Kendine Dön !
Ayten Kılıçarslan
Türkler şiddet kurbanı
Erhan Türbedar
Kosova’ya İki Yeni Bakanlık Devrediliyor (?)
Dr. Nebil Bozdoğan
Ameliyatsız Yüz Gençleştirmede Son Nokta
Orhan Aras
İnsanlık öldü mü?
Serdar Çelebi
Fransa olayları ve Avrupa’da ‘Yeni Irkçılık’
Yakup Tufan
Fransa’nın İmajı
Sebahattin Çelebi
kadıköy
Mustafa Can
Bayram Gelince Bir Şeyler Olur Bana Canım....
Nuran Yelkenci
Bin Aydan Daha Hayırlı Olan, Ramazan Ayı
Yılmaz Kuzucu
Müstesnalar
Betül Parlar
Hey du...
Şensel Aşkın
Bilginin/Doğruların Etkinliği
İsmail Tüysüz
Son İki büyük Revulusyonda İstanbul`un Önemi
Halil Gülel
Gerçek Güzellik
Muhsin Ceylan
Berlin’e hayali bir soru
Ozan Yusuf Polatoğlu
Bir taraf ‘şan’ (!) alıyor
Bir taraf ‘perişan’ oluyor
Sizden Biri
Sen neymişsin be abi?
Alperen Çelik
Yeni Vietnam IRAK
İsmail Altıntaş
İslâm Dininin Engellilere Sağladığı Kolaylıklar
Latif Çelik
Ayný acýyý duyanlar en samimi olanlardýr
Fazlı Arabacı
Yaralı bir bilinç