A vitaminini unutmayın! Mevsim meyvesi gibisi yok. Strese son vermenin 15 yolu Kendinizi değil kilonuzu yakın
·  ANASAYFA  
·  AVRUPA HABER  
·  MEDYA  
·  YAZARLAR  
·  SÖYLEŞİ  
·  EKONOMI  
·  KADIN & YAŞAM  
·  MUTFAK  
·  SPOR  
·  ÇOCUKLAR/OYUN  
·  FIRMALAR  
·  BEDAVA POST  
·  DOWNLOAD  
·  TREIBER  
   
   




Gazeteci-Yazar Mustafa Köker ile Söyleşi

"Tony Blair hükümetinin yeni düzenlemeleriyle birlikte, İngiltere’nin farklı din ve kültürlerden oluşan çokkültürlü yapısını erozyona uğratacağının işaretleri alınmaktadır."

"İngiltere’nin, en az kendisi kadar yüksek nüfuslu bir Türkiye’yi yanına alarak rakip ülkelere karşı nüfuz dengeleme gayretinden de söz edilebilir."

"Sokaktaki İngiliz, Irak’ın işgaline hükümet ve muhalefet partiler gibi bakmıyor."

"İngiliz halkı Irak’ta ölen insanların neden hayatını kaybettiği konusunda mantıklı ve makul bir izahat veremiyor."


Mahmut Aşkar: Mustafa Bey, önce kendinizi birkaç cümleyle de olsa okuyucularımıza tanıttıktan sonra sohbetimize devam edelim derim.

Mustafa Köker: Aslen Niğdeliyim. Gazeteciliğe 1978 yılında başladım. Adana’da başladığım mesleğimi, Ankara ve ardından da Londra’da sürdürüyorum. Sırasıyla, Akajans, Güney Haber, Güney Ticaret, Türk Haberler Ajansı, Hergün, Ortadoğu, Türkiye gazetelerinde çeşitli görevlerde bulundum. İran-Irak ve Afganistan savaşını izledim. TGRT’nin kuruluşunda ve Londra’dan yayın hayatına atılmasında görev aldım. Türkiye gazetesinde 1993 ile 1998 yılları arasında Londra’dan haftalık yazılar yazdım. Londra’ya 1989’da Başbakanlık Basın, Yayın ve Enformasyın Genel Müdürlüğü’nün iki aylık kursu çerçevesinde geldim. Daha sonra İhlas Medya Grubu’nun temsilcisi olarak görev aldım. Kuzey İrlanda konusunda incelemelerim çeşitli basın organlarında yayınlandı. Londra’da yayımlanan Olay gazetesinde editorluk, Avrasya gazetesinin kurucusu olarak görev aldım. Nisan 2005 tarihinden bu yana, gazeteci bir ortağımla haftalık olarak Haber gazetesini yayınlıyorum.

Mahmut Aşkar: İngiltere Avrupa’nın önemli bir ülkesi olmasına rağmen, kara Avrupasının dışında, ada olarak bulunmasından dolayı biraz ilgi odağımızın dışında kalıyor. İngiltere’deki Türk azınlık hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz?

Mustafa Köker: İngiltere kıta Avrupa’sından ayrı olduğu için mesafe olarak uzak olmasa da, ada ülkesi olmasından dolayı sizin de belirttiğiniz gibi fazla ilgi odağı olmuyor. Oysa Paris’ten trenle birkaç saatlik mesafede. Türk toplumunun İngiltere’deki varlığı 1950’lerde başlıyor. Bir dönem İngiltere’nin idaresinde kalan Kıbrıs’tan başlayan göç, Britanya’daki Türk varlığının başlangıcını oluşturuyor. Daha sonra 1970’li yıllarda Türkiye’den gelen ve çoğunluğu konfeksiyon sektöründe çalışanlarla bu ülkedeki Türk azınlığın nüfusu artmaya başlıyor. 1980’li yılların son döneminde başlayan iltica furyası ile gelenlerle birlikte, İngiltere’deki Türkiye ve Kıbrıslı göçmenlerin sayısı resmi olmayan rakamlara göre 300 binin üzerinde. Resmi rakamlar Türkiye’den göç edenlerin nüfusunu 130 bin civarında gösteriyor.

Mahmut Aşkar: İngiltere’deki terör olayından sonra müslüman azınlığın üzerinde hayli baskı olduğunu okuyoruz. Şu anda durum ne merkezdedir?

Mustafa Köker: İngiltere, kıta Avrupa’sına göre insan hakları ve özgürlükler bakımından daha toleranslı bir ülke olarak bilinir. Bunda, geçmişte Britanya’nın sömürgesi olan ülkelerden göç eden farklı toplumların oluşturduğu kozmopolit ve çokkültürlü yapının etkisi fazla. Özellikle Pakistan ve Hindistan gibi ülkelerden göç alan Britanya’da 2 milyon civarında Müslüman toplum yaşıyor. Yakın zamana kadar, Müslümanların yoğun olduğu Londra başta olmak üzere ülkenin diğer bölgelerinde inanç ve kültürel özgürlükler bakımından önemli sorunlar yaşanmıyordu. İngiliz toplumu ile müslüman toplumlar arasında önemli sorunlardan söz etmek mümkün değildi. Ancak, 7 Temmuz’da meydana gelen bombalı saldırılar ve 21 Temmuz’da benzeri teşebbüsler sonrası İşçi Partisi hükümeti, “terör”den Müslümanları sorumlu tutan bir sürece işaret eden adımlar atmaya başladı. Aslında bu adımların “terör” saldırıları sonrası başladığını söylemek zor. Bu yılın başından itibaren İçişleri Bakanlığı  tarafından muhtemel saldırılara karşı bir takım düzenlemeler yapılarak parlamentodan geçirilmiş ve bu düzenlemeler insan hakları kuruluşları tarafından tepkiyle karşılanmıştı. Hükümetin Müslümanları zan altında bırakmaya müsait uygulamalarını sertleştirmesine 7 Temmuz saldırılarının katkıda bulunduğu söylenebilir. Tony Blair hükümetinin yeni düzenlemeleriyle birlikte, İngiltere’nin farklı din ve kültürlerden oluşan çokkültürlü yapısını erozyona uğratacağının işaretleri alınmaktadır.

Mahmut Aşkar: İngiltere diğer AB ülkelerine kıyasla Türkiye’nin AB tam üyeliğine sıcak bakıyor. Bunun sebebi, sadece İngiltere-A.B.D dayanışmasının ve müşterek dünya politikasının bir sonucu mu, yoksa (size göre) başka sebepler mi var?

Mustafa Köker: Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecine İngiltere’nin kayıtsız-şartsız destek vermesine, ADB-İngiltere koalisyonunun bir politikası olarak bakılabileceği gibi, İngiltere’nin, özellikle nüfus ve dinamik yapısıyla Türkiye gibi bir ülkeyi Birlik içinde hep yanında tutma gayreti gözden uzak tutulmamalı. Almanya ve Fransa ile sürekli perde gerisi çekişme yaşayan İngiltere’nin, en az kendisi kadar yüksek nüfuslu bir Türkiye’yi yanına alarak rakip ülkelere karşı nüfuz dengeleme gayretinden de söz edilebilir. İngiltere’nin yakın tarihteki başarılarının altında, izlediği diplomasinin önemi ve etkisi hatırlanırsa, Birlik içinde Almanya ve Fransa’ya karşı dördüncü büyük ortağı yanına alması güçler dengesi açısından geleceğe dönük hesaplama olarak algılanabilir. Daha doğrusu ben böyle düşünüyorum.

Mahmut Aşkar: Mustafa Bey, hem gazeteci, hem de yazar olarak dünyadaki gelişmeleri takip ediyor, kendi düşüncelerinizi okuyucunuzla paylaşıyorsunuz. Az-çok tarih bilgisi olan her Türk, “İngiltere” denince; Osmanlı İmparatorluğu, Ortadoğu, Çanakkale, Kıbrıs, sömürgecilik gibi kavramlarla bir bağlantı kuruyor. En son olarak da, A.B.D ile İngiltere’nin Irak işgali... Bir Türk olarak böyle bir ülkede yaşarken, bu gerçekleri yerli halk veya kamuoyunun ileri gelen şahıs ve müesseseleri ile tartışma imkânınız (zaman zaman da olsa) oluyor mu?

Mustafa Köker: Şüphesiz zaman zaman sokaktaki sıradan bir vatandaş gibi, belli konumlardaki İngilizlerle bu konuları konuştuğumuz oluyor. Bizim gibi Doğu kültürünü temsil eden coğrafyaların insanları ile Britanya insanını ayıran bir özelliğe dikkatinizi çekerek bu soruyu cevaplamaya çalışacağım; İngilizler olaylara soğukkanlı ve mantıklı yaklaşır, biz Doğulu toplumlar ise daha duygusal bir perspektifle bakarız. Belki de İngilizleri dünya diplomasisinde başarılı kılan bu taraflarıdır. Sokaktaki İngiliz, Irak’ın işgaline hükümet ve muhalefet partiler gibi bakmıyor. Ama medyanın kamuoyunu etkileyen bir gücü olduğunu da hatırlarsak, halkın bu gibi dış ataklarda ikna edildiğini anlayabiliriz. Unutmayalım ki, Irak savaşına karşı en büyük yürüyüş ve miting Londra’da yapılmıştı. Tam 2 milyon insan bir günde sokaklara dökülüp “savaş istemiyoruz”u haykırmıştı. Ama liderler halkın sesine kulak vermek yerine, ülkenin menfaatlerine göre hareket edip, kamuoyunun tepkisine kulak tıkamayı tercih ettiler. İngiliz halkı Irak’ta ölen insanların neden hayatını kaybettiği konusunda mantıklı ve makul bir izahat veremiyor. Hükümetin ABD ile birlikte hareket etmesinden rahatsız olan büyük bir kesimin olduğunu da son zamanlarda yapılan kamuoyu yoklamaları ortaya koyuyor.

Mahmut Aşkar: Almanya’da olduğu gibi, İngiltere’de de bir yabancı (müslüman) düşmanlığından söz etmek mümkün mü?

Mustafa Köker: Londra gibi büyük kentlerde yakın zamana kadar gözle görülür bir yabancı düşmanlığından söz etmek mümkün değildi. 1990’lı yıllarda Londra’nın Brixton bölgesinde zenciler ile beyaz arasında yaşanan gerginlikler ile Doğu Londra’da Müslüman toplum ile İngilizler arasındaki sorunlar dışında büyük kentlerde ırkçılığın diğer Avrupa ülkeleri kadar tehlikeli boyutlarda olmadığını söyleyebiliriz. Bunun yanında, İngiliz yoğunluklu bölgelerde yabancı düşmanlığı olayları sık sık yaşanıyordu. Ancak, 7 Temmuz saldırılarının akabinde bizzat hükümetin Müslüman topluma yönelik düzenlemeleri, beraberinde yabancı düşmanlığı ve ırkçılığı; Müslüman düşmanlığı boyutuna taşıyarak artıracağını son zamanlarda meydana gelen olaylar göstermektedir.

Mahmut Aşkar: Bugünlerde Almanya’da “1.Avrupa Türk Dil Kongresi” gerçekleştirilecek. Batı Avrupa Türklerinin yeni yetişen nesilleri Türkçe’yi konuşamaz ve yazamaz hale geldiler. Bu meseleye çareler aramak, çözüm yolları getirmek gayesiyle böyle bir teşebbüs var. İngiltere’de yetişen nesillerimiz için de aynı şey geçerli midir? Oradaki aydınlarımız olarak bu konuda bir teşebbüs var mı?

Mustafa Köker: Avrupa’daki yeni nesil Türk çocukları ve gençlerinin Türkçe konusunda yaşadığı sorunlar pek tabii İngiltere için de geçerlidir. Bu ülkede genellikle Kıbrıslı Türklerin 1970’li yıllardan itibaren başlattığı part-time, haftasonu Türkçe okullarla bu eksiklik giderilmeye çalışılmış ise de, beklenen sonuçların elde edildiğini söylemek doğru olmaz. Halen çoğunluğu Londra merkezli olmak üzere 40’a yakın haftasonu okulu hizmet vermesine rağmen bu okullara giden çocukların da kendi aralarında İngilizce dili tercih ettikleri yapılan birçok araştırmada gözler önüne seriliyor. Bu olumsuzluğa rağmen, Türk çocuklarının son yıllarda eğitim alanındaki başarı grafiğinin yükseliş trendinde seyretmesi, sevindirici bir gelişme olarak kaydedilebilir. Buna rağmen sorunun tamamen çözüldüğü söylenemez. Yeni nesillerin Türkçe konuşmasında uydudan yayın yapan televizyonların olumlu katkı sağladığını da burada kaydetmek lazım. Ayrıca bu ülkede yaygın olan Türkçe gazetelerin bu konuya olumlu katkılar sağladığı akademisyenler tarafından dile getiriliyor.
Duruma olumlu bir pencereden bakılsa bile, Türkçe dil sorunu büyük. Bu ülkedeki aydınların Türkçe ve Türk kültürü ile ilgili olarak attığı önemli adımlardan sözetmek gerekirse, iki yıl önce kurulan Türk Dili ve Kültürü Konsorsiyumu’nun faaliyetleri en ciddi girişim olarak gösterilebilir. Konsorsiyum’un, ortak tedrisat ve benzeri projeleri  bu konuda atılan ciddi ve olumlu adımlar arasında sayılabilir. Ayrıca bazı sivil toplum kuruluşları tarafından düzenlenen ve eğitim sorunlarının ele alındığı seminer, konferans gibi etkinlikler, Türk çocuklarının eğitim seviyesini yükseltmesi ve Türk kültürünün genç nesillere aktarılması eksenli müsbet adımlar arasında sayılabilir.

Mahmut Aşkar: Mustafa Bey, bize zaman  ayırarak sorularımızı cevaplandırdınız, Turkpartner adına size teşekkür ediyorum.


28 Ağustos 2005 – LONDRA

Mahmut Aşkar
Bu Vebal Kimin?
Bilgiye muhtacız, bilge başımızın tacı... Lâkin arınmış, durulmuş bilgi ve arındıran bilge! Devam
Yakup Yurt
14 ŞUBAT SEVGİLİLER GÜNÜ VE 3S KURALI…
Gül-diken bütününde esas olan güldür.
Devam
Hidayet Kayaalp
OYNAMADAN GÜLEBİLMEK
„Gülelim-oynıyalım“  şeklinde deyim üreten belki de az millet bulunur yeryüzünde. Devam
Ali Kılıçarslan
TÜRKİYE GÖÇ VAKFI
Göç hareketi yarım yüzyıllık bir süreçten sonra, özellikle göç edilen ülkelerde yeni bir boyut kazanmıştır. Devam
Ozan Yusuf Polatoğlu
Bitlis’de 5  Minare  İsviçre’de 4 Minare
İsviçre’nin Müslümanların yaşamadığı çok kenar çevrelerden yüksek oranda minareye hayır oyları çıkmış, yoksa minareyi çok başka bir şey mi sanıyorlar fıkradaki gibi… Devam
Muhsin Ceylan
Eğitim masallı uyum yalanları...
Günümüzdeki uyumla alakalı sıkıntıların sebeplerinin mevcut kanun ve uyugulamalar olduğunu Sayın Bakan bilmez mi? Devam
Leman Kuzu
SEVGİ  ZAMANI!..
SEVGİ  İNSANLARA VERDİĞİNİZ SÜRECE SEVGİDİR...   Devam
Yakup Tufan
GÖÇMENLER VE UYUM MECLİSLERİ
Almanya’da gerçekleşmesi arzu edilen gerçek bir uyum, ançak -gerçek bir demokratik hak- ve -eşitlik ilkesi- ile elde edilebilir. Devam
Orhan Aras
KIRMIZI GÜL
Ama hangimiz şimdiye kadar güzel öğütlere kulak vermişiz ki? Hangimiz bile bile hayatımızda pişmanlıklar yaşamamışız ki?
Devam
Prof. Dr. Hacı Duran
İsrail'in Arapları, Ermenistan'ın Türkleri
Türkiye ile Ermenistan'ın Zürih Protokolü çerçevesinde yeni bir süreci başlatması, barış adına iyi bir gelişmedir. Devam
M. Ali Aladağ
Kötüler ve İyiler
Adam doğan güneşe sırtını çevirdi, batacak güneşten yana yüzünü döndü. Devam
Üzeyir Lokman  Çaycı
Bu adam senin baban
Ay yıldızlı bayraklar da yıllar sonra yine devletin asil güçleriyle birlikte bölgede yerlerini almışlardı. Devam
Ayten Kılıçarslan
Köpekler ve İnsanlar
Hepimiz farklı zaman ve mekânlarda keşke dedik. Hem de bir defa değil binlerce kez söyledik…
Devam
Nurdoğan Aktaş
Türkçe Konuşulan Yerler İstanbul’dur
Tofiq Abidin
RAŞİT DEMİRTAŞ a  UĞURLU YOL
İsmail Tüysüz
BİZDEN ÖNCE MASALLARIMIZ GELMİŞ
Doğan Tufan
Bizans Oyunlarına dikkat