·  ANASAYFA  
·  AVRUPA HABER  
·  MEDYA  
·  EKONOMI  
·  FIRMALAR  
·  SPOR  
·  YAZARLAR  
·  BASIN ÖZETLERI  
·  COCUKLAR  
·  KADIN & YASAM  
·  BEDAVA SMS  
·  BEDAVA POST  
·  DOWNLOAD  
·  TREIBER  
·  CHAT  
·  NETMEETING  
   
   


  Din ve Toplum

      Yrd. Doç. Dr. Fazli Arabacı

 

arabaci@turkpartner.de


Entegrasyon tek yönlü bir olay mı?

Avrupa ülkelerinde Türk-İslam kültürünün muhafazası ve entegrasyon meselesi tek yönlü bir olay değildir. Oldukça değişik faktörlerin devreye girdiği bir ortamda gerçekleştirilmek istenen kültürün muhafazasında din anlayışının neliği ve bu din anlayışını sunan personelle dinin kendisine anlatıldığı insan unsuru  önemli bir yer tutmaktadır.

           
Böyle bir konunun burada sınırlı bir zaman içinde detaylı bir şekilde ele alınması, takdir edersiniz ki, mümkün değildir. Şüphesiz böyle bir imkânsızlık özrüne sığınarak konuyu geçiştirme amacını gütmüyor, sadece onu belirli sınırlar çerçevesinde ele alabileceğimizi, detaylandıramadığımız hususlara ise göndermelerde bulunmakla yetineceğimizi belirtmek istiyoruz. Bu duruma göre konu başlığı çerçevesinde değineceğimiz  meseleler:
            I- Türk-İslam Kültürünün muhafazasında Türk işçilerinin bulunduğu Avrupa Birliği ülkelerinin kendine özgü şartları,
            II- Vatandaşlarımızın Avrupa ülkelerinde yaşatmaya çalıştığı Türk-İslam Kültürüne karekterini veren din anlayışının epistemolojik temelleri,
            III- Yaşadığı ülkede kendi kültürü  ile var olmaya çalışan vatandaşlarımızın sosyolojik durumları,
            IV-İçinde bulundukları sosyolojik durumlara göre topluma entegre olmada karşılaşılan güçlükler ile,
            V- Türkiye'de ve Yurt Dışında Din Hizmetleri ve Din Eğitimi Politikalarının Geliştirilmesine Yönelik bir Proje Önerisini sunmaya çalışacağız.

           
I-Avrupa Birliği Ülkelerinde Müslüman-Türk Olarak          Yaşamanın İmkanları

            Genel olarak değerlendirildiğinde "Judeo;-Kretien" ya da "Greko-Latin-Kretien" kültürüne göre yapılanmış olan Avrupa, Birliği ülkelerinin her biri, kendi tarihi, sosyal ve dinî durumlarına göre relativiteyi içerirler. Bu nedenle bu ülkelerde yabancı, azınlık durumunda olanların kendi kültürü ve dinlerinin icaplarına göre yaşamalarının imkanlarını elde etme ve mevcut imkânları geliştirme, ancak o ülkelerin kendi özel şartları bağlamında din-devlet ilişkilerini, evrensel düzeyde İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin getirmiş olduğu imkânları, bölgesel düzeyde Avrupa Birliği'nin getirdiği kararları iyice tetkik etmek ve bunların gereğine göre hareket etmekle sağlanabilir.
            Bu bağlamda AB ülkelerindeki din-devlet ilişkilerini dikkate aldığımızda her ülkenin kendi dinî, tarihî ve sosyal şartlarına göre yapılandığını görürüz. Bu nedenle AB ülkelerinin din-devlet ilişkileri konusunda tek bir uygulamadan bahsetmek mümkün değildir.
[1] Dolayısıyla bunların her birinin uygulamaları ayrı bir sempozyum konusu olabilir. Ancak genel çizgilerle ifade etmek gerekirse AB ülkelerindeki din devlet ilişkilerinin Katolik ülkelerde Laiklik, Protestan ülkelerde Sekülerleşme şeklinde tezahür ettiğini söyleyebiliriz.[2]  Böyle bir oluşumun belirgin bir özelliği olarak Fransa[3] ve Belçika[4] gibi Laik ülkelerde Kilise ile Devlet birbirinden ayrılırken, Seküler olan Danimarka'da durum biraz daha farklı olmakta[5], İngiltere[6], Almanya[7] ve Hollanda[8]'da din-devlet ilişkileri Kiliselerle devlet arasında sağlanan bir anlaşma çerçevesinde  belirlenmektedir.[9]

Azınlık durumunda olanların kendi kültürlerini muhafaza konusunda İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine gelince; bilindiği gibi bu beyanname din-devlet ilişkilerini belirleyen laiklik ya da sekülerlik kavramlarına değinmemekte, din-devlet ilişkilerini belirleyen laiklik ya da sekülerlik uygulaması ne olursa olsun o, "din hürriyeti"ni vurgulamaktadır. Böylece devlet karşısında İnsan Haklarını önceleyen beyanname devletle, sivil toplum arasında bir ayrımı öne çıkarmaktadır. Bir yönüyle din hürriyetini öncelerken, aynı zamanda dinle devletin ayrılmasını içeren bu hüküm, laikliği din hürriyetinin gerçekleştirilmesi için bir araç olarak kabul etmektedir.[1]

            Sözkonusu beyanname din hürriyeti derken bunu geniş anlamda ele alarak sadece inançlar ve ibadetlerle bunların gerçekleştirildiği ibadet yerleri bağlamında değil, toplumsal alanda benimsenen dinin farklı şekillerde tezahürü, ferdî ve kollektif olarak pratiklerinin gerçekleştirilmesi, eğitim vb. durumları da içermektedir. Diğer yandan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, herkesin düşünce, inanç ve din özgürlüğüne sahip olduğunu belirtirken kişinin kabullendiği dinini ve inancını değiştirmeye de hakkı olduğunu bildirmektedir.


[1] Maurice Barbier, a.g.e., s. 120.



[1] Geniş bilgi için bkz. Jean BAUBEROT(sous la direction de), "Religions et Laïcité dans l'Europe des Douze"(Avrupa  Topluluğu Ülkelerinde Dinler ve laiklik), Paris, ed. Syros,1994.

[2] Bkz. CHAMPION Françoise, "Entre laïcisation et sécularisation"(Laikleşme ve Sekülerleşme Arasında), in le Débat,nov.décembre 1993, no 77,  p.46-72.

[3] Fransa'da III. Cumhuriyetle ilan edilen dinle devletin ayrılığı, Fransız Devriminin akabinde Kilisey'le yapılan ve lâikliğin ilk adımı olarak kabul edilen 1801 konkordota(anlaşma)sıyla başlayıp, ikinci adımı oluşturan 1 Temmuz 1901 dernekler yasası ve 1801 konkordotasını kaldıran 9 Aralık 1905 yasasıyla resmen onaylanıyor ve bundan böyle devletin ne resmî dini ne de ayrıcalıklı dini olduğu beyan ediliyor. Bu yasaya bağlı olarak, Katoliklik ayrıcalıklı din olmaktan çıkıyor ve devletin dinlere karşı (Katolik, Protestan, Yahudilik ve İslam) eşit davranması ilkesi benimseniyor. Fransız lâikliğinin en önemli hukukî dayanağı, devletle kiliselerin birbirinden ayrılması ile ilgili kanun ve bundan doğan hukuktur. Bu hukuk vicdan hürriyetini sağlıyor ve dinlerin serbestçe yaşanmasını garanti ediyor(madde 1). Şu halde dinin özerkleştirilmesinin sosyolojik kavramı dînî hayatın ne kollektif olarak yerine getirilmesinin yokluğunu, ne de (genel dînî amaçlı örgütleri ifade eden) Kiliseleri bir tür "özel kulüb" durumuna indirgemeyi ifade ediyor. Aksine (madde 25'e göre)dinlerin ayinleri kamusaldır ve (dînî tören vb.) dışarıda yapılan gösterilere kamu idaresi kanununa uygun olarak müsade edilmiştir. (Jean BAUBEROT,"La France, République laïque"(Fransa, Lâik Cumhuriyet): Jean BAUBEROT (dir.)"Religions et Laïcité dans l'Europe des Douze"(Avrupa Topluluğu Ülkelerinde Dinler ve Lâiklik),op.cit., s.62. )

[4] Belçika'da devlet dinlere karşı tarafsızdır. Sivil iktidar hiç bir kilise vesayetine boyun eğmez. Tersine, dinlerin içişlerine ve doktrinel problemlerine karışmayı yasaklar. Şu halde din hürriyeti çok geniştir: Bu 1831 Anayasası tarafından Belçikalılara garanti edilen temel haklardandır. Bu Anayasanın 14. maddesi sadece din hürriyetini değil, bunların dînî emirlerinin"yerine getirilmesini" ve "ifade hürriyetini" garanti eder.Dinî pratikleri engelleyici her şeyi yasaklar ve din adamlarının tayinlerinde hiç bir müdahelede bulunmaz. Devlet, din olarak tanıdığı tüm din adamlarının aylık ve giderlerini karşılar.(Rik TORFS, "Eglise et Etat en Belgique"(Belçika'da Kilise ve Devlet), in: Conscience et Liberté, 32.2e Semestre, s. 34-43);(Robert HAMAIDE, "L'affirmation de la laïcité en Belgique"(Belçika'da Lâikliği Kesinleştirme) in: Hervé HASQUIN (dir.), Histoire de la laïcité principalement en Belgique et en France" (Belçika ve Fransa'da Lâikliğin Tarihi), Bruxelles, 2e éd., 1981, s. 257-273).  

[5]Danimarka İngiltere gibi lâikliği önemsemeyip, dinle devlet arasında bir ayrılık gözetmeyen ülkelerdendir. 1953 Anayasası gereğince Danimarka'nın "Millî Kilisesi" Lutherci Evanjelik Kilisedir. Bu Anayasanın 4. maddesine göre, Kilise devleti destekler ve Kilisenin statüsü kanunla belirlenmiştir. Kral bu Kiliseye mensup olmak mecburiyetindedir. Kral'ın adına hükümet'çe görevlendirilen bir bakan Kilise işlerini yürütür. Papazlar memur statüsünde olup, devletten maaş alırlar. Söz konusu ülkede Kilise devlete bağlıdır, ancak onun devlete bağlı olması gerçek din hürriyetine engel olmayıp aksine gelişmesini sağlar. Anayasanın 67. ve 70. maddeleri  din ve inanç hürriyetini ifade eder.(Jorgen STENBAECK, "Eglise et Etat au Danemark"(Danimarka'da Kilise ve Devlet), in: Conscience et Liberté, 32.2e Semestre, s. 44-45).

[6] İngiltere'de Anglikan Kilisesi resmî bir özelliğe sahiptir.(Harry H. Leonard, "Eglise et Etat en Grande-Bretagne"(İngiltere'de Kilise ve Devlet), in: Concience et Liberté, 32, 2e Semestre, 1986, s. 79-87). Devlet Başkanı(Kral) aynı zamanda Anglikan Kilisesinin başkanı olup, Başbakanın önerisiyle Kilise papazlarını tayin eder. Parlemento Kilisenin örgütlenmesi için yetkili olup, onun doktrin ve ibadet yerlerini denetler.((Maurice Barbier, a.g.e., s. 173)  Cantorbury ve York Başpiskoposlarıyla beraber 24 Anglikan Piskopos'u Lordlar Kamerasının üyesidirler.(Bernard d'HELLENCOURT,"Les Vicissitudes d'une "Sécularisation Chrétienne" au Royaume-Uni"(Birleşik Krallıkta Hıristiyan Dünyevîleşmesinin Değişkenlikleri, in:  Jean BAUBEROT (dir.)"Religions et Laïcité dans l'Europe des Douze"(Avrupa Topluluğu Ülkelerinde Dinler ve Lâiklik),a.g.e., s. 126)

[7]Almanyanın siyasi-yönetim örgütü bu ülkede Kiliselerin statüsü için önemli bir esastır. Gerçekte bu statü hukukî iki parametreye bağlıdır: Temel anayasa; Bölgelerin dini çoğunluğuna göre devlet/kilise ilişkileri yönünden değişen Eyalet Anayasaları. Temel Anayasa Kiliselere "gerek dernekler gerekse kamu hukuku birlikleri" yasasına göre oluşum imkanı vermektedir(F. Mesner, 1991). Bu Anayasa, "Devlet Kilisesini" tanımayıp, devletle Kilisenin ayrılmasına bağlı olan ve Weimar Cumhuriyetinin anayasasının 136, 137, 138, 139 ve 141. maddelerini tamamlayarak Din ve vicdan hürriyetini kuvvetlendirmektedir (madde 4). Dört eyalete gelince, Anayasalarından fazla olarak, Kiliselerle antlaşma ve konkordota uygulamasına sahipler. Bu açıdan Katolik Kiliselerinin hukukî durumları her zaman Vatikan ve Hitler tarafından 1933'te imzalanan Reichskonkordat  tarafından düzenlenmiştir. Kiliseler ve ibadet yerleri serbest bir şekilde istedikleri gibi örgütlenebilir ve birleşebilirler. Kendi işlerini bağımsız bir şekilde düzenleyebilir ve yönetebilirler. Medenî hukukun genel hükümlerine göre hukukî hakları vardır. Eğer önceden kamu hukuku örgütü vasfına sahipseler bu aynen devam etmektedir. Eğer bu vasıfları yoksa buna sahip olabilirler Müslüman toplumu ilgilendiren bu konuyla ilgili net bir durum olmayıp, görüşmeler devam etmektedir.(Fazlı ARABACI, "Avrupa(Almanya, İngiltere, Hollanda,Fransa, Belçika)'da Din Öğretimi", Cumhuriyetin 75. Yılında Türkiye'de Din Eğitimi ve Öğretimi, Türk Yurdu yay., Ankara, 1999,  s. 75).

[8]Hollanda'daki dinî durum, Almanya'da olduğu gibi Katoliklik ve Protestanlık(Kalvinist)'ın çoğunlukta olmasına rağmen din devlet ilişkileri farklıdır. (Knut WALF, "Eglise et Etat aux Pays-Bas"(Hollanda'da Kilise ve Devlet), in: Conscience et Liberté, 32.2e Semestre, s. 123-131). 1848 Anayasasının 8. bölümünde "Din" başlığı altında din devlet ilişkileri belirleniyor. 1983'de yapılan revizyonda bu bölüm hiç bir tartışma ve muhalefet olmaksızın tamamen kaldırılılıyor. Anayasa sadece din hürriyetini ifade ediyor; Bundan böyle:"Herkes dinini ve inançlarını ferdî veya kollektif olarak serbestçe yaşama hakkına sahiptir"(madde. 6). (Maurice Barbier, a.g.e., s. 182.) Devlet daha önce temel Hıristiyan mezhepler(Yeni Katolikler, ve eski Katolikler)'in görevlilerine maaş ve lojman, eğitim ve yönetim konusunda yardımda bulunurken, uzun görüşmelerden sonra devletle Kiliseler götürü olarak senelik 250 milyon Florin'de anlaştılar ve Parlemento bu anlaşmayı 1982'de onayladı. Kiliseler bu parayı ilgililere dağıtacak bir kuruluş oluşturdular. Diğer yandan gönüllü bağışlardan da faydalanabilmektedirler. Bu duruma göre kiliseler finansal açıdan devletten bağımsız görünmektedirler. Diğer yandan, Hollanda devleti İlahiyat Fakültelerinin giderlerini karşılamakta, sosyal ve sağlık alanında hizmet veren dinî kuruluşlara yardımda bulunmakta ve Kilise yapımlarında % 20'den 25'e varan katkılarda bulunmaktadır. Ayrıca Vatikan ile diplomatik ilişkilerde bulunmaktadır. (Maurice Barbier, a.g.e., 183).  Hollanda'da Kilise ile devlet ayrılmış olsa da toplumda aktif bir şekilde fonksiyonlarını (sadece dinî değil)icra ettiklerinden, dolaylı da olsa devletle bir ilişkiye girip yardımlardan istifade etmektedirler. Knut WALF'a göre "hiç bir Avrupa Topluluğu ülkesinde Hollanda'da olduğu kadar Kiliseler sosyal ve politik  hayatta etkili değildir"(Knut WALF, a.g.e., s. 126).

[9] Bu ülkelerdeki din öğretimi için bkz. Fazlı ARABACI, "Avrupa(Almanya, İngiltere, Hollanda,Fransa, Belçika)'da Din Öğretimi",Cumhuriyetin 75. Yılında Türkiye'de Din Eğitimi ve Öğretimi, Türk Yurdu yay., Ankara, 1999, s. 73-93.  

SAYFA BASI



Yazarın diğer yazıları:

Eğitimsizlik mi, Kader mi ?

İnançlarda ve düşüncelerde yanlışlıklar

İslamda çalışma hayatı

Din Anlayışımıza Dair

Selam

   
SAYFA BASI

| Ana Sayfa | Haberler| Gazeteler | Ekonomi | Firmalar | Spor | Yazarlar 

Copyright © Mima Datentechnik / Jülicherstr.20 / 52070 Aachen / Deutschland
Tel:
+49 (241) 900 57 50 (pbx)  Fax: +49 (241) 99 777 57  
e-posta:
info@Turkpartner.de
Bu site Mima Datentechnik Internet Servisi tarafýndan hazýrlanmaktadýr

Editör'den

Hedef

Fazlı Arabacı
c
Muhsin Ceylan
"Yaz gazeteci yaz" demesi kolay!
Fikret Ekin
Bütün “teferruatta” mı saklı?
Ismail Tüysüz
Yeşilçamda bir emekci
Üzeyir Lokman Çaycı
İkisini de sevmedi amcan
Mahmut Aşkar
Ülküler öldü mü
Abdullah Güler
Ne Zaman
Sizden Biri
Bu çocuklar nereye gidiyor
İsmail Altıntaş
Kurban; Aşkın Varlığa Yaklaşmak
Latif Çelik
İyi geceler Türkiyem. Rahat uyu…
Şefik Kantar
Önemli bir başarı !
Ali Kılıçarslan
40 yıl önce 40 yıl sonra
Ramazan Alp
Şiirin yalnızlığı