Entegrasyon
tek yönlü bir olay mı?
Avrupa
ülkelerinde Türk-İslam kültürünün muhafazası
ve entegrasyon meselesi tek yönlü bir olay değildir.
Oldukça değişik faktörlerin devreye girdiği
bir ortamda gerçekleştirilmek istenen kültürün
muhafazasında din anlayışının neliği
ve bu din anlayışını sunan personelle
dinin kendisine anlatıldığı insan unsuru
önemli bir yer tutmaktadır.
Böyle bir konunun burada sınırlı bir
zaman içinde detaylı bir şekilde ele alınması,
takdir edersiniz ki, mümkün değildir. Şüphesiz böyle
bir imkânsızlık özrüne sığınarak
konuyu geçiştirme amacını gütmüyor, sadece
onu belirli sınırlar çerçevesinde ele alabileceğimizi,
detaylandıramadığımız hususlara ise göndermelerde
bulunmakla yetineceğimizi belirtmek istiyoruz. Bu duruma
göre konu başlığı çerçevesinde değineceğimiz
meseleler:
I- Türk-İslam Kültürünün muhafazasında Türk
işçilerinin bulunduğu Avrupa Birliği ülkelerinin
kendine özgü şartları,
II- Vatandaşlarımızın Avrupa ülkelerinde
yaşatmaya çalıştığı Türk-İslam
Kültürüne karekterini veren din anlayışının
epistemolojik temelleri,
III- Yaşadığı ülkede kendi kültürü
ile var olmaya çalışan vatandaşlarımızın
sosyolojik durumları,
IV-İçinde bulundukları sosyolojik durumlara
göre topluma entegre olmada karşılaşılan
güçlükler ile,
V- Türkiye'de ve Yurt Dışında Din
Hizmetleri ve Din Eğitimi Politikalarının Geliştirilmesine
Yönelik bir Proje Önerisini sunmaya çalışacağız.
I-Avrupa Birliği
Ülkelerinde Müslüman-Türk Olarak Yaşamanın
İmkanları
Genel olarak değerlendirildiğinde "Judeo;-Kretien"
ya da "Greko-Latin-Kretien" kültürüne göre yapılanmış
olan Avrupa,
Birliği ülkelerinin her biri, kendi tarihi, sosyal ve
dinî durumlarına göre relativiteyi içerirler. Bu
nedenle bu ülkelerde yabancı, azınlık
durumunda olanların kendi kültürü ve dinlerinin
icaplarına göre yaşamalarının imkanlarını
elde etme ve mevcut imkânları geliştirme, ancak o
ülkelerin kendi özel şartları bağlamında
din-devlet ilişkilerini, evrensel düzeyde İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesinin getirmiş olduğu
imkânları, bölgesel düzeyde Avrupa Birliği'nin
getirdiği kararları iyice tetkik etmek ve bunların
gereğine göre hareket etmekle sağlanabilir.
Bu bağlamda AB ülkelerindeki din-devlet ilişkilerini
dikkate aldığımızda her ülkenin kendi dinî,
tarihî ve sosyal şartlarına göre yapılandığını
görürüz. Bu nedenle AB ülkelerinin din-devlet ilişkileri
konusunda tek bir uygulamadan bahsetmek mümkün değildir.
Dolayısıyla bunların her birinin uygulamaları
ayrı bir sempozyum konusu olabilir. Ancak genel çizgilerle
ifade etmek gerekirse AB ülkelerindeki din devlet ilişkilerinin
Katolik ülkelerde Laiklik, Protestan ülkelerde Sekülerleşme
şeklinde tezahür ettiğini söyleyebiliriz.
Böyle bir oluşumun belirgin bir özelliği
olarak Fransa
ve Belçika
gibi Laik ülkelerde Kilise ile Devlet birbirinden ayrılırken,
Seküler olan Danimarka'da durum biraz daha farklı
olmakta,
İngiltere,
Almanya
ve Hollanda'da
din-devlet ilişkileri Kiliselerle devlet arasında sağlanan
bir anlaşma çerçevesinde
belirlenmektedir.Azınlık durumunda olanların
kendi kültürlerini muhafaza konusunda İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesine gelince; bilindiği gibi bu
beyanname din-devlet ilişkilerini belirleyen laiklik ya
da sekülerlik kavramlarına değinmemekte, din-devlet
ilişkilerini belirleyen laiklik ya da sekülerlik
uygulaması ne olursa olsun o, "din hürriyeti"ni
vurgulamaktadır. Böylece devlet karşısında
İnsan Haklarını önceleyen beyanname devletle,
sivil toplum arasında bir ayrımı öne çıkarmaktadır.
Bir yönüyle din hürriyetini öncelerken, aynı zamanda
dinle devletin ayrılmasını içeren bu hüküm,
laikliği din hürriyetinin gerçekleştirilmesi için
bir araç olarak kabul etmektedir.
Sözkonusu beyanname din hürriyeti derken bunu geniş
anlamda ele alarak sadece inançlar ve ibadetlerle bunların
gerçekleştirildiği ibadet yerleri bağlamında
değil, toplumsal alanda benimsenen dinin farklı
şekillerde tezahürü, ferdî ve kollektif olarak
pratiklerinin gerçekleştirilmesi, eğitim vb.
durumları da içermektedir. Diğer yandan İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi, herkesin düşünce,
inanç ve din özgürlüğüne sahip olduğunu
belirtirken kişinin kabullendiği dinini ve inancını
değiştirmeye de hakkı olduğunu
bildirmektedir.
SAYFA
BASI
Yazarın
diğer
yazıları:
Eğitimsizlik
mi, Kader mi ?
İnançlarda
ve düşüncelerde yanlışlıklar
İslamda
çalışma hayatı
Din
Anlayışımıza Dair
Selam
SAYFA
BASI
|