GÜNDEMİNÖZÜ
Ş
e f i k K a n t a r
|
|
interturk2004@hotmail.com
|
Kontrol Edilemez Kaos
Dikkatlerinizi Van depremi, terör, Arap Baharı, Türkiye´nin
komşuları ile ilişkileri, ekonomideki endişeler gibi
konulardan bir nebze uzaklaştırıp Köln`deki cami yapımı ile
ilgili son gelişmelere çekmek istiyorum.
Köln’de yapımı süren camiyle ilgili süreç, Diyanet İşleri
Türk İslam Birliği’(DİTİB)nin mimar Paul Böhm ile yollarını
ayırması ile yeni bir safhaya girdi. Korkumuz, bu yeni
safhanın hiç de hoşumuza gitmeyecek gelişmelere yol
açabileceği ihtimalidir. DİTİB’in konu ile alakalı yaptığı
açıklama, Böhm’ün buna verdiği cevap ve ardından kamuoyunda
estirilen havaya bakınca endişemizin haklılığını kolayca
görmek ve anlamak mümkündür.
Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki biz, cami inşası
konusunda tarafız; talebimiz, caminin bir an önce
bitirilerek Müslümanların ibadetine açılması, hizmete
sokulmasıdır. Ancak bu taraf oluşumuz, şimdiye kadar sürekli
izlediğimiz tutumda görüleceği gibi, bir anlaşmazlıkta haklı
ile haksızı, bir hadisede doğru ile yanlışı birbirinden
ayırmamıza mani değildir.
Bu günlerde çeşitli etkinliklerle gurbete gidişlerinin
ellinci yılını kutlayan Türkler için Köln’de inşası süren
cami, yılların çabasının ürünü olup, özel bir anlama
sahiptir. Çeşitli bahanelerle talepler yıllarca
ertelendikten sonra yapım müsaadesi ‘şartlı’ olarak
verilmiştir. Kamuoyu oluşturmak suretiyle dayatılan bu
şartların en dikkat çekenleri; arzu edilen büyüklükte
olmaması, minarelerin kısa tutulması, kullanım alanlarında
ibadete ayrılan kısımların küçük tutulması, cami
kompleksinde yapılacak çalışmalarda temel esasın dini
ihtiyaçların karşılanmasından ziyade ‘uyum’ odaklı oluşu
idi.
Dikkat çeken diğer önemli bir ön şart ise, mimari açıdan
caminin ‘klasik Türk-İslam mimarisini çağrıştırmaması’ idi.
Bu nedenle, değişik bazı teklifler, seçici kurul tarafından
sırf klasik mimari tipte olduklarından elendiler. Klasik
görünümün dışındaki projelerden mimar P. Böhm’ün projesi
uygun görüldü. Böhm ailesi dünya çapında ünlü bir mimar
ailesi olup klasik ve modern bir hayli projeye imza
atmasıyla bilinmektedir. Seçilen proje, Müslümanların hoşuna
gitmese de, işin ünlü bir mimar tarafından yürütülmesinin
doğuracağı avantajlar hesaba katılarak itirazlar sineye
çekildi.
Hakikaten, P. Böhm’ün isminin birçok kapıyı açtığı, Alman
kamuoyunun ve kent yöneticilerinin, odaların desteğinin
alındığı, direnişlerin kırıldığı görüldü. Ancak, projenin
ilk halinden son haline gelinceye kadar sürekli
değiştirildiği de bir gerçek. Bu değişim kendisini,
görsellik yanında en belirgin şekilde caminin maliyet
hesaplarında gösterdi. Başlangıçta 12-13 milyon euro
mesabesinde konuşulan maliyet bir ara 37 milyona kadar
yükseldi, daha sonra 25 milyon seviyesine çekildi.
Tüm süreçlerde inisiyatif sürekli Almanların elinde oldu.
DİTİB yönetimleri, halkı ısrarla dışarıda tuttular, onları
sadece gerekli parayı verecek ve cami karşıtları gösteri
yaptığında onlara karşı çıkacak bir kitle şeklinde gördüler.
Cemaat ise, sırf ‘bir camimiz olsun da nasıl olursa olsun’
anlayışı ile her şeyi sabırla karşıladı. 8 Kasım 2009
tarihinde cami temelinin büyük bir törenle atılması
Müslümanlar arasında, ‘artık dönüş olmaz, camimiz yapılacak’
sevincine yol açtı.
Türkiye’den ve Almanya’dan önemli ölçüde yüksek düzeyde
protokol katılımıyla atılan temelde, caminin iki yılda
bitirileceği ilan edilmişti. Hakikaten ihale süreci ve işe
başlama süreci hızlı gelişmiş, insanlarımız arasında dalga
dalga sevinç yayılmıştı. Ancak, inşaatın başlangıcından
birkaç ay sonra DİTİB’de bir yönetim boşluğu, ardından da
yönetim kargaşası yaşanmaya başladı. Görev süresi biten Sadi
Arslan’ın yerine Prof. Dr. Ali Dere’nin müşavir olarak
Almanya’ya gelmesi kararlaştırılmış, ancak A. Dere uzun bir
süre göreve başlamamıştı. Bu dönemde S. Arslan bir anlamda -
politikacıların sıkça kullandıkları deyimdeki gibi - topal
ördek olarak görev sürdürmeye çalışmıştır.
Prof. Dr. Ali Dere’nin 2010 Ağustos ayında müşavirlik
görevine başlaması da işi halletmeye yetmemiş, Alman
makamlarının çıkardıkları güçlükler nedeniyle, geleneksel
olarak DİTİB başkanlığına da gelmesi gerekirken bu
gerçekleşememiş, başkanlığı Haziran 2011’e kadar Ankara’ya
dönen Sadi Arslan, fakat işleri genel başkan yardımcısı
sıfatıyla Prof. Dere yürütmüştür. 9 Kasım 2009’da
gerçekleştirilen Genel Kurul’da yönetim Kurulu’na seçilen
Prof. Dere, görevi yaklaşık 8 ay sonra devraldı.
DİTİB’deki yeni yönetim teşkili ve yeni bir anlayışın
yerleştirilmesine yönelik çalışmalar ile bunlara gösterilen
tepkiler, 1984’ten beri hizmet veren DİTİB’in, tarihinde
görülmeyen bir kaosa sürüklenmesine yol açtı. Görevden
almalar, işten çıkarma tehditleri, herkesin birbirinden
çekindiği ve herkesin birbirinin açığını aradığı ve
gammazladığı çalışma ortamı, yıllardır sürdürülen
faaliyetlerin sonlandırılacağına dair söylentiler, DİTİB’e
hiç emek vermemiş, DİTİB’i tanımayan ve tanınmayan kişilerin
büyük yetkilerle istihdamı gibi hususlar, huzurlu ve verimli
çalışmayı engeller boyutlara ulaşmıştır.
Benzer sıkıntılar şubelerle de yaşanmaya başlanmış, yıllarca
hizmet veren kişilere ihraç, camiye giriş yasağı gibi
cezalar verilmiştir. Medya ilişkilerindeki kopukluklar ise
fısıltı gazeteciliğinin etkisini arttırmış, doğrular ve
yanlışlar birbirine karışmıştır. Tabii böylesine kaotik bir
ortamda, yeni yönetimin düşündüğü, planladığı projeleri
hayata geçirmesi de mümkün olamamıştır. Bu manzaradan cami
projesi de etkilenmiş, bilhassa bu işle ilgili kimselerin
görevden alınarak yeni kişilerin tayini, mimarlık bürosu ve
inşaat firmalarıyla ilişkilerin silbaştan ele alınmasını
gerektirmiş, vakit kaybına ve ‘iltimas’ söylentilerine yol
açmıştır. Buna paralel, cami maliyetinin nasıl karşılanacağı
ve inşaatın yürütülmesi, kalitesi konularında şüpheler
doğmuştur. Bilhassa bir yıl ara ile DİTİB merkezinde, hem de
aynı yönetim döneminde iki soygun yaşanması ve faillerin
yakalanamaması, ilk soygundan sonra hırsızlığa karşı alarm,
kamera ve benzeri önlemlerin alınmamış olması,
insanlarımızın yardım azimlerini kırmış; Alman medyasının
sürekli işlediği ‘caminin bitmesi için gerekli para yok’ ve
‘cami banka kredisiyle mi tamamlanacak’ tezleri kafaları
karıştırmıştır. Zaten, cami projesinin ilk gününden bu yana
tartışılan konuların başında da kredi geliyor idi.
Alman tarafının başlangıçtan itibaren Prof. Dr. Ali Dere’ye
karşı takındığı menfi tutum, mimarın uzun zamandır para
alamaması gerçeğiyle birleşmiş ve yolların ayrılması
noktasına gelinmiştir. Aslında aylar önce, DİTİB tarafından
bir bilirkişi tayin edilmesi, bu gelişmenin habercisi idi ve
üzücüdür ki, içinde bir hayli spekülasyonu taşıyan bir
noktaya gelinmişti. Yolların ayrılmasının ardından, 27
Ekim`de DITIB yetkililerince düzenlenen garip Basın
Toplantısı ise kafaların daha da karışmasından başka bir ise
yaramadı.
Almanya-Türkiye arasında sürekli işleyen asıllı asılsız
iddialarla yüklü ‘ihbar hatları’ ve medyanın çekmecelerini
doldurmaya başlayan dosyalar bu spekülasyonların giderek
saatli bombaya dönüşmesine yol açabilir. Cami meselesi
inşallah böylesine bir felaketin işaret fişeği değildir.
Kısa bir süre içerisinde Köln Büyük Şehir ve caminin
bulunduğu Ehrenfeld Belediyesi’nin ve Danışma Kurulu’nun
(Beirat) çabaları bir sonuç verir mi, bu günden kestirmek
mümkün değil. Ancak ne olursa olsun, gelecekteki günlerin
çetin geçeceğini söylemek kehanet olmayacaktır. Aslında
olabilecekler, son birkaç günde Alman yetkili ve ilgililerin
yaptığı açıklamalara, Almanca gazetelerin haber ve
yorumlarına bakıldığında kendisini hissettirmektedir.
Kendince haklı gerekçelere de dayansa, güçlü bir partner ile
yollarını ayıran DİTİB, belediye, siyasi partiler, kiliseler
gibi cami yapımına destek verenleri de kaybetmek tehlikesi
ile karşı karşıyadır.
Bu durumda, birkaç ayda bitmesi gereken caminin hizmete
girmesi, korkarım yılları bulacaktır. DİTİB’de bunun bir
sorumlusu olacak mıdır, onu bilemiyorum.
SAYFA
BASI
YAZARIN
DİĞER
YAZILARI:
Kontrol
Edilemez Kaos
Vatan
yahut Hasankeyf
Bir
Dahaki Seçime Mutlaka !..
Wikilizm
ve Wikilistler
Batı
cephesi bildiğiniz gibi
Papa
radikallere koz verdi
Bayrak
Her
şey hayallerle başlar
Ey
Alman, Titre ve Kendine Dön !
Davul
Tozu, Minare Gölgesi
Türklerin
ve AB’nin geleceği
Bir
Yürüyüşün Anotomisi
Bizi
bekleyen Avrupa
Almanya’da
Türk Adası
Schröder’le
AB trenine binmek mümkün mü?
Gündemi
Avrupa’ya taşımak
Terörün
yeni yüzü
AB
ilerleme raporun’da unutulan bazı hususlar
Son
ziyaret üzerine
Yaşasın,
kurtulduk ! (mu)?
Önemli
bir başarı !
Politikasızlık’
politika olursa...
ABD
Hamburg’ u bombalar mı?
Terör
ve Yeni Dünya Düzeni
Biri
bizimle dalga geçiyor
Türkçesinin
Türkçesi
Kelleci politikaların sonu
Sağlam imzalara
bak!
SAYFA
BASI
|