İnançlarda
ve düşüncelerde
yanlışlıklar
Dini inanç esasları arasında yer alan, fakat
yanlış bir şekilde değerlendirilerek
zihniyetimizi belirleyen diğer bir anlayış
"kader" ve "tevekkül" anlayışıdır.
Her şeyin Allahın bilgisi ve takdiri ile olduğunu
içeren kader anlayışı, irade hürriyetini
ortadan kaldıran determinizme, kaderciliğe dönüştürülünce,
gelecekten ümitsiz,
çevre ve tabiat olaylarına karşı
tepkisiz bir insan karşımıza çıkmakta, bu
durum eli kolu bağlı bir müslüman
anlayışını doğurmaktadır.
Böyle bir anlayışı bakınız M. Akif
nasıl hicvediyor:
Kadermiş!... Öyle mi? Haşa, bu söz değil
doğru
Belânı istedin, Allah da verdi. Doğrusu
bu...
"Çalış!" dedikçe Şeriat çalışmadın,
durdun
Onun adına bir
çok hurafe uydurdun!
Sonunda bir de "tevekkül" sokuşturup
araya,
Zavvallı dini çevirdin onunla maskaraya!
Akifin dediği gibi çalışma hayatının
dengelerini bozan, kendi tembelliğini dine yükleyerek
onu maskaraya çeviren anlayış,
yanlış telakkî edilen tevekküldür. Tevekkül
bilindiği gibi "İnsanın gerçekleştirmek
istediği bir iş için gereken her şeyi yaptıktan
sonra, sonucu Allah'tan beklemesi demektir.
İslam inancına göre insan, tevekkülle
hayata bağlanır ve çalışmaya teşvik
edilir. Çünkü Allah insana çalıştığının
karşılığını mutlaka veren ve
adalet sahibi olandır. Ancak zaman içinde bu anlayış
değişerek tevekküle yanlış anlamlar yüklenmiş,
Allah çalışana emeğinin karşılığını
adaletle veren değil de, çalışmadan tevekkül
edene istediğini verecek olan olarak düşünülmüştür.
Böyle bir saptırmayı yine Akifin dilinden
dinleyelim:
Bırak çalışmayı emret oturduğun
yerden,
Yorulma, öyle ya, Mevlâ ecîr-i hâsın iken!
Yazıp sabahleyin evden çıkarken işlerini;
Birer birer oku tekmil edince defterini;
Bütün o işleri Rabbim görür: vazifesidir...
Yükün hafifledi... sen doğru kahveye gir!
Çoluk çocuk sürünürmüş sonunda aç
kalarak...
Hudâ vekil-i umûrun değil mi? Keyfine bak!
Başın sıkıldı mı, kâfi
senin o nazlı sesin
"Yetiş" de, kendisi gelsin, ya Hızırı
göndersin
Evinde hastalanan varsa, borcudur: bakacak;
Şifa hazinesi derhal oluk oluk akacak...
Demekki her şeyin Allah, Yanaşman, ırgadın
o,
Çoluk çocuk ona ait, lalan,bacın, dadın o,
Alış seninse de, mes'ul olan verişten o,
Denizde cenk olacakmış, askerin, kumandanın
o,
Köyün yasakçısı, şehrin de baş
muhassılı o,
Tabib-i aile, eczacı... Hepsi o,
Ya sen nesin? Mütevekkil! Yutulmaz artık bu,
Biraz saygı gerektir... Ne saygısızlık
bu?
Hüdayı kendisine kul yaptı, kendi oldu Hüda,
Utanmadan tevekkül diyor bu cür'ete ha?
Tevekkülle ilgili Akif'in bu sözlerine bir ilave
yapmak gerekirse o da
bütün hayatımızı etkileyen
"kader" ve "tevekkül" anlayışının
Kur'an ve Hadis çerçevesinde yeniden sorgulamasıdır.
Akıl denen nimetin hayatın farklı
alanlarında ortaya çıkabilecek ihtiyaçları
karşılamak ve felaketleri önlemek
için uygun bir şekilde işletilmesi ve
bilimsel alanda yapılan her yeniliği yakalamak
gerekir. Ancak
müslümanların bunu gerçekleştirecek yerde
kendi hata ve günahlarını vurgulu ve
duygulu bir ifadeyle üzerine yükledikleri "kör
talih" ya da "kader" olarak
isimlendirilen karanlık ve muammalı bir düşünceye
mahkum
olduklarını görüyoruz.
Bir misalle açmak gerekirse, aceba her yıl dolup
taşarak sel felaketi meydana getiren bir nehrin meydana
getirdiği zararlar ve boşa akan bu suların ardından
yaz aylarında çekilen kuraklık bir "kör
talih"in ya da "kader"in eseri midir? Yoksa aklın
işletilememesi midir? Oysa söz konusu Nehrin önüne yapılan
bir sedle hem sel felaketi önlenebilir, hem karanlık dünyamız
ondan elde edilen enerjiyle aydınlanabilir, hem de kuraklık
belasından kurtulmuş olunur. Ve böylece tabiat
zorlukları karşısında "ne yapalım"
diyerek sığınılan "kader"e
yüklenen yanlış yorumlardan kurtulmuş
oluruz.
Dünyanın ekonomik ve siyasal hareketlerini takip
edemeyen, ürettiği malın iç ve dış
pazarlarda satılması için gerekli tedbir almayan ve
bunun sonucunda iflas eden iş adamımızın
durumunu aceba "kader"le ne kadar açıklayabiliriz?
Ya deprem felaketi karşısında dayanıklı
bina yapacak yerde eksik malzemelerle günü kurtarma adına
başkalarının geleceklerini körlüğe,
topallığa kısaca sakatlığa ve ölüme
mahkum etmelere ne demeli?
Demekki
dinî olarak ifade edilen, fakat aslında bir çok
yönüyle
zorluklar karşısında sığınılarak
kendi kendimizi bir tatmin aracı olan kader meselesinin,
yapılması gereken her şey yapıldıktan
sonra,
başka hiç bir alternatif kalmayınca karşı
karşıya kalınan bir durum olduğunun iyice
anlaşılması, olumsuz olarak tezahür eden
zihniyet problemini belirli düzeyde çözmüş olacaktır.
Devam
edecek
SAYFA
BASI
Yazarın
diğer
yazıları:
İnançlarda
ve düşüncelerde yanlışlıklar
İslamda
çalışma hayatı
Din
Anlayışımıza Dair
Selam
SAYFA
BASI
|