DÜŞÜNCE
TURU Fikret
Ekin
|
|
fikretekin@web.de
|
GÜVENLİK Mİ,
HÜRRİYET Mİ?
Madrid’deki iğrenç olaylardan sonra, bu soru daha çok ve
açıktan sorulmaya başlanan bir soru oldu..
Aslında, dünyanın yeniden ellerinde
şekillenmesini isteyen ve bu arzuları için her türlü
karanlık, iğrenç ve vahşi oyunları sergilemekten
çekinmeyeceklerini, çekinmediklerini bildiğimiz karanlık
güçler, ta baştan insanları bu soruya hazırlamış ve sorunun
cevabı istedikleri cevap olsun diye de, bildiğimiz 11 Eylül
olaylarıyla düğmeye basmışlardı...
Çoktandır zaten kapalı kapılar ardında, cevabı
belli olan soru formüle edilmeye çalışılıyor, onun alt
yapısı hazırlanıyordu...
Böylece komünizmin çöküşüyle, düşmansız kalan
yığınların ortak yeni bir düşman karşısında kenetlenmesi
sağlanacak, dehşete dayalı soygun ve vurgunları fark
ettirilmeden devam edecek, öte yanda da iletişim aletlerinin
hızlanması ile açığa çıkma tehlikesi ile karşı karşıya olan
soygun düzenleri, güvenlik gerekçesiyle, hürriyetler
kısıtlanmak suretiyle, koyulaştırılarak
sürdürülebilinecekti...
Tüm bunlara rağmen gerçekleri görenler olursa,
onlarda, yine güvenlik gerekçesiyle, “potansiyel tehlike”
olarak, “komplocu” olarak, ilan edilip susturulacak,
susturulamazsa bastırılacaktı...
Oyun tamam...
Oynayanlarda malum, azıcık vicdanı ve aklı
olanlar için...
Oyun tutmuş da görünüyor...
Almanya gibi “Berlin’de hakimler var”
sözünün şiar edildiği bir hukuk ülkesinde, CDU/CSU “suç
işleme ihtimali olan yabancılar sınırdışı edilmelidir”
manasında teklifler yağdırmaya başlamış; SPD gibi
hukuksuzluğun geçmişte mağduru olmuş bir partinin Schilly
gibi geldiği çizgi malum bir İçişleri Bakanı, “daha katı
bir yabancılar yasasına ihtiyacımız var” diyerek, zaten
katı oluşundan dün şikayet ettiği bir konuda, Beckstein’ı
arıtmayacak bir çizgiye düşmüşse; oyun tutmuş demektir...
Oysa hukuk gereği, bırakın “suç işleme
ihtimali olanları” (ne demekse ve kim, neye göre
belirleyecekse, o ayrı konu), suç işleyenler dahi,
suçları sabit oluncaya kadar, masum sayılırlar,
sayılmalıdırlar
Peki bu koca koca adamlar, bu basit hukuk
kuralını dahi, bilmiyor olabilirler mi?
Elbette hayır!...
O halde bu tavrı nasıl anlamalı, nasıl
okumalıyız?
İşte bütün mesele bu noktada kilitleniyor.
Eğer biz soruyu doğru soramamışsak, alacağımız
cevabın doğru olma şansı hemen hemen yoktur...
Yani soru yanlış ise, cevap yanlış olacak; cevap
yanlış oluncada, cevaba göre alınması gereken tavır, tabiki
yanlış olacaktır.
Eğer siz insanlara dönerek “güvenlik mi,
hürriyet mi” diye sorar ve birinden birini tercihe
zorlarsanız; alacağınız cevap baştan belli demektir.
İnsanı iki şerden birini tercihe zorlamak, hangi
gerekçeyle olursa olsun, bizatihi şerrin ve zulmün ta
kendisidir.
Kaldı ki idarecinin, yöneticinin vazifesi de,
kesinlikle, yönettiklerini duvara dayamak değildir,
olmamalıdır...
Hele “kırk katır mı, kırk satır mı?” ceberrutluğu hiç
değildir!..
İnsanlara ölüm gösterip, onları satmaya razı
etmek, olsa olsa despotların, totaliter idarecilerinin
işi olabilir...
Hak ve hukuk ilkelerine bağlı, demokratik
idarelerin asli vazifesi, hürriyetleri kısıtlamadan,
güvenliği sağlamak olmalıdır!..
Bunun yegane yolu da, adaletin
sağlanmasıdır...
Eğer tarihe, hatta çok ileriye gitmeye gerek
yok, yakın geçmişimize ve hatta günümüzde yaşadıklarımıza
bakılırsa; baskıcı idare ve sistemlerin; adı ne olursa
olsun, “güvenlik” bahanesi ile hürriyetleri kısıtladıkları,
hürriyeti kısıtlanmış insanlar etrafında bazen etten, bazen
bilgi ve istihbarat ağından, bazende demir veya betondan
bir duvar ördüklerini görürüz...
Stalin binlerce insanı katlederken, tek
gerekçesi vardı: “güvenliğin sağlanması için
hürriyetlerin feda edilmesi gerekliliği”
Hitler, Mussolini, Franko, Pinoceth, Şah
Rıza Pehlevi, Saddam Hüseyin ve benzerlerinin işledikleri
kabahat ve günahın tek gerekçesi de aynıydı: “toplumun
huzur ve güveni için, şahsi hürriyetler feda edilebilinir.”
İsrail’in sürdürdüğü işgal, katlettiği
masumlar ve tüm dünyaya rağmen, örmeye devam ettiği duvar,
aynı gerekçelerle savunulmuyor mu?.. İsrail’in
güvenliği(!)..
ABD’nin dünyayı kan gölüne çeviren ve çevirmeye
devam edeceğe benzeyen işgal ve eylemlerinin gerekçesi,
ABD’nin güvenliği(!) değil mi?
Fazla söze ne hacet?
Yıkılışıyla bayram ettiğimiz, “Berlin
Duvarının” yapılış gerekçesi, Doğu Almanya’nın güvenliği
için, fertlerin hürriyetlerinin feda edilebilirliliği tezi
üzerine oturtulmamışmıydı?..
Böylesi acı tecrübeler yaşamış Almanya’nın, daha
bu hadiselerin dumanlarının tütmeye devam ettiği bir
dönemde, aynı bahaneyle şahsi hürriyetleri kısıtlamaya
yönelik, hukuku hiçe sayan, “suçlu olma ihtimali”
gibi muğlak, dileyenin dilediği manaları yükleyebileceği
bir kafa karışıklığı ile karşı karşıya getirilmesi
anlaşılabilinir, affedilebilir ve görmezden gelinebilir bir
durum değildir...
O yüzden, kalıcı olmaya karar verdiğimiz yeni
ülkemiz Almanya’nın siyasilerinin, bir kısmının “oy”
endişesiyle, bir kısmının “malum bir oyunun gönüllü
oyuncusu olma” temennisiyle, bir kısmının da saflık
ve tarih bilmezlikten kaynaklanan veya kasten
estirilen korku havasına kapılarak yasakları
savunmasının toplum yararına olmayacağını, sağduyu
sahipleriyle paylaşmak istiyoruz...
Ve diyoruz ki; bu soru kasten veya gafletten
yanlış sorulmaktadır. Sonucu önceden belirlenmiş ve tehlike
arz eden bir sorudur.
Soru “güvenlik mi, hürriyetler mi”
şeklinde değil; Hukuk devleti mi, diktatörlük mü?
Şeklinde sorulursa, doğru cevap alırız.
Alınan cevaba göre de, gereği yapılır,
yapılmalıdır...
Almanya’ya yakışan da, sanırım, budur!..
Çünkü, hürriyetlerin kısıtlandığı ortamlarda
adalet rafa kalkar, adaletin olmadığı ortamlarda ise zaten
güvenlikten bahsedilemez...
Ve bunu en iyi bilmesi gerekenlerde, Alman
dostlarımız olmalıdır, tarihi acı tecrübeleri nedeniyle...
SAYFA
BASI
Yazarın
diğer
yazıları:
Güvenlik
mi hürriyet mi?
Hadi
oradan sende...
''Bu
Ne Kafa"
''Puzzle''
ın bütününü görmek (3)
''Puzzle''
ın bütününü görmek (2)
"Puzzle''
ın bütününü görmek (1)
Berlin`deki Yargıclar izinde
mi?
Ne
olur, ne olmaz
Cadı
Avı
Bizden
hatırlatması
İki
Olay ve Hasta kafa
İnsanlığa
Kurulan Tuzak
Bir
Bu Eksikti!
Bütün
“teferruatta” mı saklı?
Kaşınan
ve Kaşıyanlar
Dünden
Bugüne Değişen Bir Şey Yok
SAYFA
BASI
|