BİLGİNİN
/DOĞRULARIN/ ETKİNLİĞİ
Arada
bir "ne kadarda çok şey bildiğimiz"
hususu aklıma takılıp kalır.. Ve öteden
beri şunu düşünüp dururdum ; İnsanlar (ve
ben) hayata ve doğrularına dair bir dünya bilgi ve
malumata sahibizdir. Belki bir yığın kitap
okumuş yıllarca bu doğruların ince ayrıntılarına
inecek şekillerde uzun uzun düşünmüş,
fikirler geliştirmiş, kafa yormuş ve yine
birhayli kelamda etmişizdir. Hayata, insana, gerçeğe,
aşklara, dostluklara ve benzer luzumlu luzumsuz hemen her
konuda söyleyecek biseylerimiz vardır..
Karşımıza
birileri geçip bize dertlerini yada zorluklarını
veya içinden çıkamadıkları problemlerini
anlatsalar, onlara belki hemen her konuda söyleyecek binlerce
kelime bulur, bir cilt yada kitap dolusu doğrular sıralar
ve ne yapması gerektiğine dair oldukça önemli
fikirler sunar ve bundanda elbette büyük bir keyif alırız.
Hatta
karşımızdakinin sorunlarının çözümüne
dair, uykularımız kaçar, yeni yollar ve değişik/denenmemiş
alternatifler arar buluruzda mutlaka.. O'nun hatalı tutum
ve davranışlarını, ne yapması ve
yapmaması gerektiği konusunda son derece ciddi
tavsiyeleride aynı serilikte sıralayabiliriz..
Doğrusu
aynı şekilde bizde birilerine başvursak, hatta
pekaz tanıdığımız birilerine bile
gidip içimizi açsak, özellikle bizim toplumumuzda bizede
benzer birdünya yardımcı insanlar çıkacaktır..
Çıkarda vesselam..
Bunda
gerçekten toplumumuzun kadirşinaslığı ve
yardımseverliği önemli bir rol oynasada, işin
daha özünde, birilerinden kendini daha rahat hisseden insanın
bu duyguyu kendisine yaşatanlara karşı duyduğu
ilgi ve heyecan çok daha belirleyici olur. Bu durum,
kendimizi "iyi/üstün hissetme" ve değer
verilme hususunda az bulunur bir fırsat sunar bize.. Bu
nedenle, asıl karşımızdakinin sorunu değildir
çoğu kez ilgilendiğimiz yada ilgimizi çeken...
Kendimizi iyi ve üstün hissetme ihtiyacını karşılamanın
verdiği büyük hazdır.. Keza çoğu zaman
iyilikseverliğimizinde özünde iyiliğin/kendimizin
taktir edilmesi duygusunun tatminini aradığımızıda
inkar edemeyiz. Belki daha derin gerçek, "insan aslında
bir başkasını değil kendi duygularınımı
sever" dir.
Sanırım
değer görme ve taktir edilme duygusunun tatminsizliğini
ve acısını/ihtiyacını en derinden yaşayan
toplumlardan biri biziz..
Diğer açıdan bakarsak, taktir etmeyi ve değer
vermeyi en fazla esirgeyen, yada en az bilen/becerebilen
insanlar bizim toplumuzda yaşamaktadırlar.. Bu
iyilikler yardımlar ve fikirler karşımızdakinin
ne derece işine yarar bununla o kadar ilgilenmeyiz, hatta
"ben elimden geleni yaptım ve söyledim ona "
deriz,"ama beni dinlemedi."
İşin
gerçeği ise, bizim anlattıklarımızın
belkide daha fazlasını karşımızdaki
zaten biliyordur... Ve yine söylediklerimizin hemen hiçbir
yararıda olmuyordur. Belkide, bilgili görünmeyi bu
kadar önemsediğimiz halde, bilgiye bu kadar değer
vermeyişimizdir tuhaf olan. Yada, karşımızdakinin
ihtiyacı olan çok daha başka bir şeydir esasen..
"Yapılması gerekeni bildiği halde neden
yap-a-mamaktadır ve bu nedenler nasıl ortadan kaldırılabilir..."
Daha
da açığı, bildiğini uygulayacak bir
zemindir aranılan... Bizimde onun karşısında
aradığımızdır belkide asıl
ihtiyacı olan : saygı ve ilgi görerek iradesini
harakete geçirecek samimi bir zemin bulabilme arzusu..
Bu
durumda tekrar düşünmemiz gereken, "Bilgi neden hiçbir
işe yaramamaktadır, yada bilginin etkinliği hiçmi
yoktur" sorusu olmalıdır sanırım.
Gelecek
yazımızda daha ileri düşünceleri denemek üzere
konuyu spinoza’nın bir sözüyle bitirelim...
"Duygulara
çekici gelmeyen bilgi değişiklik sağlamaz."
SAYFA
BAŞI
Yazarın
diğer
yazıları:
Bilginin/Doğruların
Etkinliği
Küresel
ruh krizi
Avrupa
Birliğinin Derin Eleştirisi
Medeniyetler
Buluşması
Tehlikeli
İlişkiler
Eylül
Akşamlarının -Yada Bir Kaybın- Ardından
"Her
Gün Biraz Daha Yakın"
İçe
Kapanış 2
İçe
Kapanış 1
Bütün
Duygularım
Ölü
Canlar
Dostoyevski
Kültürel
Çözülme ve Zorlanan Kişilik
İnsan
Hakları ve İslam Ülkeleri
Şu
halimize bakın
Yüzleşme
SAYFA
BASI
|