Eylül
Akşamlarının -Yada Bir Kaybın- Ardından
İçinde, zaten
yeterince hüzünlü duygular barındıran ve yine, geçip
giden bir Eylül'ün arkasından neler hissediyorsunuz
bilmem ama beni, yitirilmiş zamanların kederlerine gömüyor
her defasında bu gidiş...
Anlaşılması zor ve vazgeçilmesi dahada güç
bir alışkanlığımız vardır;
elimizdekinin kıymetini/yada elimizdekiyle yetinmesini
bilmemek gibi..
Bunu ancak,elimizden uçup gittiğinde farkeder,ardından
ağıtlar yakarız.. Aslında varken kıymetini
anlamadığımız şeylere yokken ağıtlar
yakmakta da biraz riya birazda ahmaklık olduğunu açıkca
söylemek gerekir.. Ama bu birazda insani bir oluş yada
insanın kaderidirde denilebilir..Herşeyin değeri
birazda kaybolup gittiğinde, içimizde doğan boşlukla
farkedilebiliyor ne yazıkki..
Keza yine garip bir
tavırla, istediğimizi elde ettiğimizde duyduğumuz
hayalkırıklığıda,öteden beri şaşırtır
beni..Velhasıl, insanoğlunun elindekine yeterince
sahip olmayı bilmemesi ve büyük arzularla peşinden
koşup yakaladığı şeyleri elde ettiğinde
yaşanılan derin hayal kırıklıkları,
"mutluluğu ulaşılmaz
bir serap" haline dönüştürüyor.. Şüphesiz
bu tavrımız,içimizde ve çevremizde onca gönül kırıklıkları
yaratır. Ama herhalde, kadir-kıymet bilmezliğimizin
en yakın ve toleranslı şahidi, yada mağduru
"zaman"olsa gerektir..
İçinde yaşarkende
binbir elemle zamanı kendine zindan eden bizler, bir süre
sonra, yağmurlu bahar sabahlarını..ılık
yaz akşamlarını...ve sararan yapraklarıyla
eski sonbaharları..
içimiz burkularak hatırlar ve her defasında içten
içe, "nereye gitti o günler" demekten kendimizi
alamayız..
Şekspir de bu
"meziyetimizi" ;
"yıldızları
süprürsün farkında olmadan../güneş kucağındadır
bilemezsin../bir çocuk gözlerine
bakar../arkan dönüktür../
ciğerinde kuruludur
orkestra, duymazsın/koca bir sevdadır
yaşamakta
olduğun../anlamazsın.../uçar
gider..koşsanda tutamazsın../"
sözleriyle yürek burkan bir biçimde ifade etmiştir.
Geçen eylül ün ve bir
kaybın arkasından, benzer bir hayıflanma
dolduruyor içimi.. Elimizdeki birçok şeyde "koca
bir sevda" mutluluğu yakalamak mümkünken, insan
olmanın bu dayanılmaz kıymetbilmezliği,
herşeyi burnumuzdan getiren, bozuk bir sirke gibi bulandırıyor
hayatı..
Daha henüz geride kalan
eylülde, ne derece "o eski duyguları", yani
"biz"i bulabildik ? Ne kadar tükenen yaz günlerinin
melalini hissedebildik ?...O gri akşamlarda güneşin
batışını, yada serin sabahlarda çiğ
damlalarını..veya sararıp solan yaprakların içli bir melodiye dönüşen
hışırtısını ne denli
duyup-hissettik..
Ahhh, hele o küçücük
çocukların elele okul yollarına sere serpe dökülüşü...
Eskiden olsa, en güzel bayram sabahlarından daha çok yüreğimizi
kanbartmaz ve daha heyecan verici gelmezmiydi herbirimize..
Biliyorum, ve eminim
sizde öyle, hayatın çoğu zaman zorlu ve tozlu
yollarında terkedip gittiğimiz duygular, şimdi
küskün bir çocuk gibi unuttular bizi..Biliyorum..
ve hatta kendim
bile o eski ben değilim artık..
Yine, bildiğimiz
fakat ne derece farkında olduğumuz belli olmayan bir
başka gerçekse, bir gün ömrün son dönemeçlerine
usulca sokulurken, koca birhayatın ardından bakıp
iç geçireceğiz ..Her koltuğunda başka bir
"ben" i oturttuğumuz , külüstür bir otobüs
gibi,son virajı alırken,şu anımız da
dahil, geçen günleri dudaklarımızda buruk bir gülümsemeyle
hatırlayıp, "ne günlerdi..kıymetini
bilemedik"diyeceğimizden sakın şüpheniz
olmasın !!
SAYFA
BAŞI
Yazarın
diğer
yazıları:
Eylül
Akşamlarının -Yada Bir Kaybın- Ardından
"Her
Gün Biraz Daha Yakın"
İçe
Kapanış 2
İçe
Kapanış 1
Bütün
Duygularım
Ölü
Canlar
Dostoyevski
Kültürel
Çözülme ve Zorlanan Kişilik
İnsan
Hakları ve İslam Ülkeleri
Şu
halimize bakın
Yüzleşme
SAYFA
BASI
|