·  ANASAYFA  
·  AVRUPA HABER  
·  MEDYA  
·  EKONOMI  
·  FIRMALAR  
·  SPOR  
·  YAZARLAR  
·  BASIN ÖZETLERI  
·  COCUKLAR  
·  KADIN & YASAM  
·  BEDAVA SMS  
·  BEDAVA POST  
·  DOWNLOAD  
·  TREIBER  
·  NETMEETING  
·  CHAT  
   
   


  GÖZCÜ

                                         OZAN YUSUF POLATOĞLU

 

ozanyusuf@gmail.de


Âşık Yaşar Reyhânî (1)


Beni sizden sorarlarsa dostlarım
Bir Reyhânî geldi gitti söyleyin
Hayatı çileli muradı yarım
Heder etti ah tüketti söyleyin
                              (Reyhânî)

    Vade doldu ve veda gerçekleşti. Bir gönül insanı Hakka yürüdü. Sazı elde sözü dilde dünyayı gezmişti, ilden ile göçmüştü, göç şiiri yazmıştı ama şimdi ebedi aleme asıl göçünü gerçekleştirdi.

    Yukarda başlayan şiir, gönül ehli bir aşık olmanın hassasiyetiyle, gitmeden önce kendi gidişini anlatır gibidir:


Aldı kırık sazı kapıdan çıktı
Ağlar gözler ile gülerek baktı
Dağın ufuğunda bir akşam vakti
Güneşle beraber battı söyleyin

Ara sıra sazı verdik destine
Name yazdı yarenine dostuna
Ceketini yorgan ettik üstüne
Kolu yastık oldu yattı söyleyin

Bir duvara yaslamıştı yanını
Sılasına çevirmişti yönünü
Gurbet elde hasret yaktı canını
Sitem vurdu, dert çürüttü söyleyin

Âşık Reyhânî’ymiş kıldı ah u zâr
Dolaştı alemi diyâr be diyâr
Parça parça etmiş bir deli rüzgâr
Yaşı yağmur göz buluttu söyleyin

    Yaşı yağmur gözü bulut olarak, “Dağın ufuğunda bir akşam vakti” derken, Erzurum Palandöken’in dumanlarlarına-karlarına karışmış fırtınalı hayatını, Bursa Uludağ’ın eteklerinde mahzun ve garip tamamladı. “Parça parça etmiş bir deli rüzgâr”la diyar be diyar dolaşılan bir alem....ve  bu fani alemden baki aleme varış..

    Reyhani’yi çocukluk yıllarımdan beri tanıyıp takip ediyordum. 1975 yılından beri ise aktif sanat ve sahne hayatı içinde yakınlığımız oldu.”Mızrabın Izdırabı” kitap çalışmasını yaparken kendi arşivindeki şiirleri ve dökümanları ile kendini daha da yakından tanıma imkanına sahip oldum.

    Dolu bir sanat hayatı yaşadı Reyhani. Aşk-sevgi temasını, milli duyguları, tefekkür ve tasavvufi ifadeleri, sosyal konuları şiirlerine akıcı bir şekilde yansıttı.Ne konuda ne söylese zorlamadan duraksamadan, dolu bir kaynaktan çağlar gibi söylerdi. Akan bir pınar gibiydi. Doğaçlaması çok mükemmel idi. Atışma-karşılaşma denince akla gelen ilk isim o idi. Rakibinin sözünün bitmesini beklerdi ve hemen cevap verirdi. Hızlı cevap vermesine rağmen şiirleri anlam, vezin ve kafiye olarak sağlam idi.

    Şiirleri noktasından bakarsak onu görünen ve görünmeyen tarafı ile bir buzdağına benzetmek mümkündür.Yani Bilinen şiirleri kadar bilinmeyen şiirleri de bir haylidir. Her gittiği yerde doğaçlama yeni deyişler  söylemiştir, o söyledikleri orda kalmıştır. Kitap çalışmasını yaparken sekiz yüz şiirden fazla şiirini inceleme fırsatım oldu. Kitap çıktıktan sonra, o ana kadar görmediğim yeni ve güzel şiirlere rastlamaktayım hep.  Çünkü elli seneye yakın çağlayan bir ırmak, akan bir pınar olmuştur Reyhani.  Defter kayıtları, kasetlere yansıyanlar ve kayda alınan sahne sohbetleri Reyhani muhtevasının yarısıdır dense yeridir. Bütün kayıtlara ulaşmak, halkın ezberindekileri çok geç olmadan toplamak önemli bir durumdur.

    Son on senesini rahatsızlığının olumsuzluğu ile yaşadı. Bir şekilde sazı ve şiir dili susmuştu. Her izinde kendini ziyaret edişimde biraz daha yorgunlaştığını görüyordum ama yine de rahat sohbetlerimiz oluyordu. En son sohbetim ölümünden 3 ay önce idi; tam yorulmuştu ve sahnelere sığmayan coşkun Reyhani’ye bu durum zor geliyordu. Çektiğim fotoğraf karelerine yansıyan bakışları ve yüz ifadesi derin bir hüznün sessiz şiir haliydi sanki. Ben onun yüzündeki o gizemli derin çizgileri ve anlatılamayanı anlatmak halindeki bakışlarını en son şiiri olarak okudum o gün...

                                               ....        ....

    Âşık Reyhânî Hasankale’nin Alvar köyünde 1932 yılında dünyaya gelir. Bu geliş, Emrah’tan, Sümmani’den sonra Erzurum’a yeni bir altın halkanın eklenmesi olmuştur. Hak vergisi mükemmel bir sıcak sesin, duygu coşkunluğunun ve keskin bir zekanın kaynaştırdığı bir değer, Erzurum noktasından Anadolu’ya ve oradan da uzaklara yankılanmıştır.

    Bir ikindi vakti uyku esnasında ak sakallı erenleri rüyada görmesi,  iç dünyasına tesir eden bir “ilham verme” ve “iç coşkunluğu” başlatan bir gelişmeye dönüşür. Yine bu yıllara rastlayan bir gönül ilişkisinin ilk tesirler olduğu sezilir.

    Bunu müteakip “Dertli” mahlası ile şiirler terennüm etmeye başlar. Bir şiir yolu, bir saz-ses ufku başlar böylece. 1950’li seneler, Bayburtlu Hicrânî, Bardızlı Nihanî, Posoflu Müdamî, Ardanuçlu Efkârî ve Yusufelili Huzurî gibi büyük halk ozanlarıyla tanıştığı bir zaman dilimidir. Nihayet Bayburtlu Hicranî tarafından “Reyhânî” mahlası da kendine verilince adeta icazet de alınmış olur.  Bilindiği gibi, “âşıklık geleneği”nde imza mahiyetinde bir mahlas olgusu vardır. Özellikle Sümmânî, Seyrânî, Mahzunî vs. gibi ses benzeşmesine uygun bir silsiledir bu. Ve mahlas, âşıkların özel isimlerinden başka bir imza isimdir. Asıl ismi Yaşar Yılmaz olan âşığımız, “Reyhânî” mahlasını alınca, 1960 yılında mahkemeye başvurup, soyadını “Reyhânî” olarak değiştirerek mahlasıyla tamamen özdeşleşir. Sonra da saz omuzda, Anadolu’da âşıklık hayatı başlar. Köy odaları, köy kahveleri, yarışmalar, atışmalar, halk hikayeleri âşıklığıyla kaynaşır gider.

    İlk başarı ödülleri ile 20’li yaşlarında tanışır; 1950 ve 1960’lı senelerde kazandığı birincilikler ta o zamandan Reyhani’nin seçkin halinin işaretidir.1966 yılında başlayan Konya Âşıklar Bayramına her yıl katılır. Burada her seferinde birkaç dalda altın madalya kazanır.“Ayrıcalığı” olan ödül ise haklı olarak, 1972 yılında İstanbul Gazeteciler Cemiyetinin düzenlediği Altın Saz Yarışmasında aldığı büyük ödülüdür. Nitekim Reyhânî bu yarışmada ayrıca “Yılın Ozanı” ilan edilmiştir. Gerçekten de yıllar içinde biriken bu ödül ve madalyalar büyük bir yekun oluşturmaktadır.

    Bursa’daki evinin bir odasının masa ve duvarlarını bu plaket, madalya ve sertifikalar doldurmaktadır. Sayıları yüzlere ulaşan bu ödülleri görüp fotoğraflaştırmış birisi olarak bizzat bilmekteyim.

    Bu ödül ve nişanlar sonuçta kıtalar arası bir boyut kazanır ki, bu gerçekten kayda değer önemdedir.2 Nisan 1992‘de Amerika Michigan Üniversitesi, Âşık Reyhânî’ye fahri öğretmen unvanı vermiştir. Michigan Üniversitesi Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölümü, Yunus Emre ve Mevlâna Celaleddin Rûmî hakkında bir sempozyum düzenler. Bu önemli toplantıya Reyhânî davet edilir; burada bir konser verir. Ayrıca günün mânâ ve ehemmiyetiyle ilgili verilen ayaklarla irticalen olarak başarılı şiirler söyler. Bundan dolayı, Türk Dili ve Edebiyatı Profesörü James Stewart-Robinson imzasıyla kendisine söz konusu üniversitenin fahri öğretmenlik unvanı verilmiştir.

    Reyhani’den çok söz edilecektir, edilmelidir.Duygu ırmaklarının coşkunca akışı bir tefekkür deryası oluşturmuştur. Bundan nasiplenmek hem vefa hem de doğru bir tercihtir.

    Reyhani orijinal söylemlere sahiptir. Eski Anadolu’yu ve Anadolu kadınını bir başkası böyle keskin misaller ile anlatamamıştır:

Erzurumlu gelin düştü aklıma
Çıkıp yollarıma bakanım ah ah

            (...)

Esans ve kolonya bilmez sevdiğim
Üzerinden tezek kokanım ah ah

            (......)

Çalar saat aldım kurmayı bilmez
Horozun sesiyle kalkanım ah ah

            (.....)

Yavrusunu taş dibinde yatırır
Yalın ayak bostan ekenim ah ah

Aynı şekilde “Doğu” derken de  aynıdır isabetli izah:

Güzün kuşlar bile göçer sahile
Yalnız kara karga öter Doğuda

            (....)

İki isli taşla bir de yaş tezek
Ne yanar ne söner tüter Doğuda

            (....)

Eksik olmaz bu diyârın hastası
Bir limon kırk cana yeter Doğuda

Sosyal konulardaki anlatımları da farklıdır:

Umudun dağları kar bugünlerde
Karınca deveyi yer bugünlerde.

Bir gripin bir köylüden pahalı
İlaçlarda bir hal var bugünlerde.

Aşağıdaki mısralar müthiş  vurgulardır:

Zenginlere villa yaptık baçlardan

            (....)

Kralları tanıyoruz taçlardan

            (....)

Tezahürat fakirlerden, açlardan...

            (....)

Bestelenmiş meşhur “gazeteci” türküsü de bu konuda güzel örnektir:

            (...)

Gazeteci benden çok uzak gezme
Biz bir kardeş idik va’dini bozma
Sadece ojeli parmağı yazma
İçi nasırlanmış elleri de yaz..

            (...)

Sevgi, aşk ifadesi duygu ve sanatın mükemmel bir kaynaşmasıdır bu mısralarda:

Yar benden istemiş bir tek hatıra
Gözlerimden yaş vereyim götürün..
Sevgi ifadesi sığmaz satıra
Defterimi boş vereyim götürün...

Kültürümüzdeki çiçek sevgisi de dile gelir. Çiçeği sevmek ve sevdiğine bir çiçek vermek şeklinde bir türküye dönüşür:

Bahar gelsin şu dağlara gidelim
Belki derdimize çare bir çiçek

            (....)

Benim tabiattan bir tek muradım
Götüreyim nazlı yâra bir çiçek

Bakış ve değerlendirme gücü kendini gösterir çok zaman:

Kıskanmayın yüce yüce dağları
Tipi, boran, kardan başka neyi var..

....

Göz dikmeyin Vehbi Koç’un malına
Onun bir mezardan başka neyi var!..

            (...)

Didaktik yani öğretici, nasihat dolu inceliklerde çok sık şekilde Reyhani’nin şiirlerinde yerini alır:

Büyüğe itaat, küçüğe şefkat
İnsana en büyük edep sayılır.

            (....)

Kamil olan her ne dese hoş gelir
Cahil sözü sanki akrep sayılır.

            (.....)

Kapıyı açmadan delile danış
Nasihat insana mektep sayılır.
            (....)

    Bardızlı Nihani ile Reyhani’nin, halk edebiyatındaki en güzel atışma örneği sayılabilecek bir karşılaşmaları vardır. Bu uzun karşılaşmadan aldığımız dörtlük, ibret ve ders olma inceliği taşımaktadır. Karşılaşmanın  bir noktasında atışma ve imtihan rekabeti içinde bir zeka örneği göstererek Reyhani, Nihani’nin yaşlılığını fırsat sayarak yüklenir:

Baba senin hükm ü halin kalmamış
Sönmüş peteklerin balın kalmamış
Bir yana gidecek yolun kalmamış
Artık seni bir kabristan gözetir

Umur görmüş Nihani’nin cevabı mükemmel gelir buna karşı:

Oğul ham fikiri sokma araya
Çam sakızı ilaç olmaz yaraya
Azrail gelince bakmaz sıraya
Bazen pir yerine civan gözetir

            (.....)

    Hayatı geri döndürmek mümkün değildir. Reyhani’nin geçen zamanı, giden fırsatları görerek hayıflanıp söylediği sözler, henüz yolun başında ya da ortasında olanlara olsa gerektir:

Geçtiğim yolları gafil geçmişim
Zaman beni geri döndür bir daha

            (...)

Tarlalar süreyim tohum ekeyim
Çiçekler yetirip suyun dökeyim
Bahçeler becerip fidan dikeyim
Zaman beni geri döndür bir daha

    Her şiirini mısra mısra ele alınca ince manalar, derin tefekkürler sezmek mümkündür:

Yıllarca denizin içinde kaldım
Bir damla su almadığıma yandım

Ölmek imiş kurtulmanın çaresi
Daha evvel ölmediğime yandım

    Bitiş ve başlayış göründüğünün ötesinde derin anlam taşımaktadır. Perde arkası anlamlar, safhalar mısralarda ses bulmaktadır:

Bekle ağaç meyve versin
Taş ondan o yana başlar
Mevsim sonbahara ersin
Kış ondan o yana başlar

Üç kapıyı açacaksın
Dört pınardan içeceksin
Altı şartı seçeceksin
Beş ondan o yana başlar

            (...)

Ölüm en son nokta değil
İş ondan o yana başlar

            (...)

    Her kültür adamı gibi o da sağlığında ihmal edildi. 10 Aralık 2006’da “zaman aralığından” ebedi aleme intikal etti. Ruhu şad olsun, Cenab-ı Hak rahmet eylesin, sevenlerinin, sanat ve edebiyat camiasının  başı sağ olsun.

ozanyusuf@gmail.de
Website: ozanyusuf.net

SAYFA BASI


Yazarın diğer yazıları:

Âşık Yaşar Reyhânî (1)
Vicdan Testi
Bir taraf ‘şan’ (!) alıyor
    Bir taraf ‘perişan’ oluyor

Seçim Şakası
”Avrupa birliği”inden ”Ortadoğuda”ki karışıklığa
Nice Saddam nice Bush geçti bu dünyadan
Bayram o bayram ola
Iraktan huzur ırak
Bağdat Bağdat 
Geldi petrol diyarına Amerikalı kovboy

| Ana Sayfa | Haberler| Gazeteler | Ekonomi | Firmalar | Spor | Yazarlar 

Copyright © Mima Datentechnik / Jülicherstr.20 / 52070 Aachen / Deutschland
Tel:
+49 (241) 900 57 50 (pbx)  Fax: +49 (241) 99 777 57  
e-posta:
info@Turkpartner.de
Bu site Mima Datentechnik Internet Servisi tarafýndan hazýrlanmaktadýr

Ozan Yusuf Polatoğlu
Âşık Yaşar Reyhânî (1)
Hidayet Kayaalp
Eşeklerin Gizemli Dünyası
Yakup Yurt
Edison lambaya püf dedi!
Yılmaz Kuzucu
Hayat; sebep ve sonuç
Halil Gülel
Kim ateşliyor bu fitili
Hasan Kayıhan
Ben "Hicbir Şey" demiyorum!..
Nuran Yelkenci
Peygamberleri Rahat Bırakın
Mahmut Aşkar
Karikatürle Başlayan Medeniyetler Savaşı
Prof. Dr. Ümit Özdağ
Saldırılan Polis
Üzeyir Lokman Çaycı
Yolcular
Betül Parlar
Uyuşturucu Bağımlıları
Şefik Kantar
Bir Yürüyüşün Anotomisi
Dr. Nebil Bozdoğan
Botox zehir mi ilaç mı?
Mustafa Can
M İle M’nin Gölgesi Sohbet Ederken....
M. Ali Aladağ
Varılmaz menzile bu gidişle
Fikret Ekin
Dededen Toruna Türkçe(!)
Ayten Kılıçarslan
Avrupa aydınlanmış da...
Orhan Aras
Ayna Dergisi´nin (Der Spiegel) aynası sadece cin ve şeytan mı gösterir?
Muhsin Ceylan
Kin vaizleri /Hassprediger
Yakup Tufan
Uyum nedir?
İsmail Altıntaş
Gençlik ve Eğitim
Şensel Aşkın
Kültürel Çözülme ve Zorlanan Kişilik
Latif Çelik
Korkarım sonunda o'da olacak
Alperen Çelik
Ortadoğu
Sebahattin Çelebi
Bu şehir, varoşlarında 
gizlerdi seni...
Ali Kılıçarslan
Anti-İslam kampanyası
Sizden Biri
Nadan elinden
İsmail Tüysüz
Yılbaşı ve noel kutlamaları hakkında neler biliyoruz
Fazlı Arabacı
Yaralı bir bilinç