A vitaminini unutmayın! Mevsim meyvesi gibisi yok. Strese son vermenin 15 yolu Kendinizi değil kilonuzu yakın
·  ANASAYFA  
·  AVRUPA HABER  
·  MEDYA  
·  YAZARLAR  
·  SÖYLEŞİ  
·  EKONOMİ  
·  POLİTİKA  
·  SPOR  
·  DÜNYA  
·  KADIN & YAŞAM  
·  SAĞLIK  
·  MUTFAK  
·  ÇOCUKLAR  


MEYDAN
                                                                                       Hasan Kayıhan
 
hasankayihan@hotmail.com


BİZİM “DİASPORA” SHOW

    Aslında bir azınlığın yaşadığı bölge anlamına gelen diaspora zamanla değişik ülkelerde yaşayan aynı soydan insanların ilgi ve etkinlik alanı anlamında da kullanılır olmuş; eğer bu kavram, bazı Türk yazarların ifadelerinden çıkarılabilecek olan ”kendi ülke sınırları dışında yaşayanların sayısal gücü” anlamına gelseydi, biz Türkler dünyanın en büyük diasporasına sahip olduğumuzu iddia edebilirdik; ne var ki diaspora, “belli bir amaca yönelik kitlesel etkinlik faaliyetinde bulunma” eylemine bağlı bir sosyoloji terimidir. Şimdi şakayla karışık sormanın tam zamanıdır: “-Acaba Türkler diasporatik midirler?”

    Avrupa’da sayıları binleri bulan derneklerimizi alfabetik sıraya dizip listelersek maşallah düşmanın ödünü patlatacak, dostu sevinçten delirtecek  kadar  iyiyiz; lâkin kitlesel çalışmaları takiple görevli ilgili Alman kurumunun bir memurunun eline bu listeyi verseniz, adam gözlerinizin içine bakarken sadece gülümser. O, bu dernekler hakkında Türkçedeki “tabela derneği” ifadesini bile kullanmaz, “iskambil dernekleri” der, geçer; aslında bu, çok büyük bir haksızlıktır; zira çoğu derneğimizde kâğıt, okey, tavla oynamak yasaktır; yasak olmayan tek şey ise “konuşmaktır!” Aslına bakılırsa, çok konuşkan bir toplum muyuz, sorusuna “evet,” demek de pek mümkün değildir;  zira en çok kullandığımız kelime türü ne fiil, ne sıfat ne de isimler, aksine “oh!”, “ah!“, “vah!”, “tuh!” ve Almancadan transfer ettiğimiz “jaa!” ya da “jeah!..” Televizyondaki dizi ya da futbol maçı sona erdiğinde derneklerimizin değerli üyeleri yarım saat kadar seyrettikleri konu hakkında % 50’si belden aşağı kelimelerle değerlendirme konuşmaları yaparlar ve ertesi hafta bir başka dizi ya da futbol maçını seyretmek üzere vedalaşırlar. Bu kategoriye giren derneklerimizi “Çay Demlenen Dernekler” adı altında toplayabiliriz. Kirası ucuz, oturma ve büro alanlarına uzak, genellikle sanayi bölgelerinde eski bir atölyeden bozulup bölünmüş mekânlardır. Bir de “Meyve Suyu ve Kurabiye” derneklerimiz vardır ki, bunlar yukarıda tarif edildiği biçimde “ilgi ve etkinlik” anlamında “diaspora” derneği kategorisine alınmaya daha yakın görünürler; zaten ismleri de öyle avamî değidir; ya “konsey” ya da “kongre, vakıf, forum” gibi entel isimler takınırlar, hatta başlarına “dünya, avrupa” gibi kendilerini  daha  da “güçlü” gösterecek mesir macunu tarzında ünvanlar eklerler. Genellikle iyi bir semtte, şirin bir apartman katında yer tutarlar; üstelik maaşlı özel sekreterleri, danışmanları, araştırma görevlileri, basın ve halkla ilişkiler elemanları vardır; vardır da, şöyle yakından incelendiklerinde bu muhteşem döşenmiş “ofislere” ayda toplam üç-beş –belki altı!- kişinin ancak uğradığı görülür; aidat bile ödemeleri gerekmeyen üyeler kâğıt üzerindedirler, zaten arzulanan da budur. Bu tür eksan/trick oluşumlarda, tüzükte yazılı olmayan asıl amaç, yukarıda bir yerlerde birşeyler için didinenlere “şahaneyiz, muhteşemiz, dalga dalga geliyoruz, süpürüyoruz, şampiyonluğa yürüyoruz,” mesajları “vermek” esas olduğu için en çok sevilen üyeler etliye, sütlüye karışmayan, çağrılınca bir gölge gibi gelip “hadi alkışlayın,” dendiğinde şakşaklayanlardır. Elbette yasalar gereği bu tür “dia-spor” oluşumların da genel kurul yapmaları, bir yönetim oluşturmaları kaçınılmazdır; ancak yönetime getirilenlerin ismi ister “yönetim kurulu üyesi,” isterse “icra heyeti azası, uygulayıcı sekreterya, vorstandsmitglied, member of directionship” olsun, onlara pek fazla iş düşmez; düşen iş de senede, hatta iki senede bir  “big boss” şöyle bir görüneceği zaman fazla öne çıkmadan “loş karanlığa sırtını dayayan kuru kalabalık rolü” verilen diğer üyelerin arasına karışıp “muhteşem ilgi” fotoğrafını çeşitlendirmektir.

    Belki burada akla şöyle bir soru gelebilir; hangi aklı evvel kalkar da böyle bir oluşumu finanse eder; bu sorunun cevabını şu para sesini de yansıtsın diye eğip büktüğüm –gene Almancadan aşırdığım- “tri-n-ck”  kelimesinde bulabilirsiniz. (Özel İzahlı Lügat: Almanlar, bizim gözboyama, kandırma, uyutma, halletme kelimelerini söylemekte zorluk çektikleri için bütün bunların yerine “trick” diyorlar.)  İkinci soru, “ne gerek var?” olabilir. Bunun cevabını da kendimizden verebiliriz: Anamızdan çıplak doğup kefenle toprağa döneceğimiz halde nedir o gardroplar dolusu elbiseler edinmemizin sebebi?

    Hem sanılmasın ki bu tür Dia-Spor’cular gerçekten avuç dolusu paralar harcarlar. (1. kare: Adam üç arkadaşıyla kalabalık bir müşteri grubuna sahip bir lokantada yemek yemektedir. 2. kare: Adamın basın danışmanı elinde fotoğraf makinası  kapının ağzında belirir.3. kare: Adam ayağa kalkar, yağlı ellerini beyaz peçeteye silerkennnn... basın danışmanı deklanşöre basar. İki gün sonra zaten haber sıkıntısı çeken gazetelerin Avrupa baskılarında bir fotoğraf ve altında bir yazı: “Filanca Büyüğümüz basın mensuplarına verdiği yemekte Türkiye’nin Avrupa Birliği perspektiflerini anlatırken... (Beyaz peçeteyi adama kâğıt diye işte böyle yuttururlar(!).

    Yeniden bizim biçimlendirdiğimiz “diaspora” kavramını izleyelim: Gerçekten samimi insanların didinişleriyle ayakta duran ve gerçekten toplumsal amaçlar güden derneklerimizi bir tarafta tutarak öteki “Dia-Spor’ kuruluşlarının sadece magazin, asparagas haber, iyi ilişkilerden (!) kaynaklanan vitrinci çalışmalarının izini sürdüğümüzde ortaya çıkan manzara adamı çileden çıkarmaya yeter. Basın-yayın organlarında arşivler dolduracak kadar bol haber ve demeçlerinden herhangi birinin doğru olması için dua etmeye niyetlenseniz, başınızı secdeden kaldırma şansınız bile olmaz; ama olan, bu kuru-gürültüye, bu asparagas haberlere inanıp milletinizin geleceği için çalışan birilerinin var olduğunu düşünen sizlere olur. Bir çoğumuz  küpü küp üstüne dizerek “show” yapan  bu tür “tri-n-ck’çileri  tanıdığımız halde, susmaya devam etmekle, hatta dolaylı biçimde yardım etmekle bu milletin sadece umutlarıyla oynanmasına izin vermekle kalmıyoruz,  aklının karışıp hata üstüne hata yapmasına da yol açıyoruz.

    Artık dobra dobra konuşma, eğilip bükülmektense kırılıp parçalanmaya razı olma zamanıdır; dia’cıları, resimcileri, show’cuları bir kenara itip yanlıştan, hatadan korkmadan harekete geçme zamanıdır. “Biz, biziz!”, demenin zamanıdır.

http://www.hasan-kayihan.com

SAYFA BAŞI


Yazarın diğer yazıları:

Bizim "Diaspora" Show
Farkında mısınız?
Ben "Hicbir Şey" demiyorum!..
Ayrılığın Rengi Hüzün yada Hüzün Bayramları
3 Ekim Beyannamesi
Türkçenin Tabak Sesleri(!)
Bozüyük’ü Doğru Okumak
Mozaik'ten Çiçek Bahçesi'ne Türkiye
Avrupa Türkçesi veya Eurotürkisch
Avrupa'da Türkçenin Geleceği
Ölü Bir Şaire Mektup
Türkçe üzerine


   
SAYFA BASI

Mahmut Aşkar

Bu Vebal Kimin?
Bilgiye muhtacız, bilge başımızın tacı... Lâkin arınmış, durulmuş bilgi ve arındıran bilge! Devam

Yakup Yurt

14 ŞUBAT SEVGİLİLER GÜNÜ VE 3S KURALI…
Gül-diken bütününde esas olan güldür.
Devam

Hidayet Kayaalp

OYNAMADAN GÜLEBİLMEK
„Gülelim-oynıyalım“  şeklinde deyim üreten belki de az millet bulunur yeryüzünde. Devam

Ali Kılıçarslan

TÜRKİYE GÖÇ VAKFI
Göç hareketi yarım yüzyıllık bir süreçten sonra, özellikle göç edilen ülkelerde yeni bir boyut kazanmıştır. Devam

Ozan Yusuf Polatoğlu

Bitlis’de 5  Minare  İsviçre’de 4 Minare
İsviçre’nin Müslümanların yaşamadığı çok kenar çevrelerden yüksek oranda minareye hayır oyları çıkmış, yoksa minareyi çok başka bir şey mi sanıyorlar fıkradaki gibi… Devam

Muhsin Ceylan

Eğitim masallı uyum yalanları...
Günümüzdeki uyumla alakalı sıkıntıların sebeplerinin mevcut kanun ve uyugulamalar olduğunu Sayın Bakan bilmez mi? Devam

Leman Kuzu

SEVGİ  ZAMANI!..
SEVGİ  İNSANLARA VERDİĞİNİZ SÜRECE SEVGİDİR...   Devam

Yakup Tufan

GÖÇMENLER VE UYUM MECLİSLERİ
Almanya’da gerçekleşmesi arzu edilen gerçek bir uyum, ançak -gerçek bir demokratik hak- ve -eşitlik ilkesi- ile elde edilebilir. Devam

Orhan Aras

KIRMIZI GÜL
Ama hangimiz şimdiye kadar güzel öğütlere kulak vermişiz ki? Hangimiz bile bile hayatımızda pişmanlıklar yaşamamışız ki?
Devam

Prof. Dr. Hacı Duran

İsrail'in Arapları, Ermenistan'ın Türkleri
Türkiye ile Ermenistan'ın Zürih Protokolü çerçevesinde yeni bir süreci başlatması, barış adına iyi bir gelişmedir. Devam

Mehmet Ali Aladağ

Kötüler ve İyiler
Adam doğan güneşe sırtını çevirdi, batacak güneşten yana yüzünü döndü. Devam

Üzeyir Lokman Çaycı

Bu adam senin baban
Ay yıldızlı bayraklar da yıllar sonra yine devletin asil güçleriyle birlikte bölgede yerlerini almışlardı. Devam

Ayten Kılıçarslan

Köpekler ve İnsanlar
Hepimiz farklı zaman ve mekânlarda keşke dedik. Hem de bir defa değil binlerce kez söyledik…
Devam

Nurdoğan Aktaş

Türkçe Konuşulan Yerler İstanbul’dur

Tofiq Abidin

RAŞİT DEMİRTAŞ a  UĞURLU YOL
 

İsmail Tüysüz

BİZDEN ÖNCE MASALLARIMIZ GELMİŞ

Doğan Tufan

Bizans Oyunlarına dikkat