BİR ALPEREN YÜKSELDİ
Sivas’tan bir
yıldız kaydı
Maraş’ın zirvelerine..
Bir Alp-Eren ruhu ağdı
Türkiye’nin göklerine..
Alp yiğitliğini, eren
olma ruh ve duygusunu “özünde” toplayan, “yüzünde”
tebessüme dönüştüren, “sözünde” cesaretle dile getiren,
“izinde” yürüyüşe taşıyan, “tezinde” milli ve ilmi bir fikir
hareketine yükleyen bir alperen, bir devlet adamı, bir gençlik önderi
yüzünün akıyla ebedi aleme yürüdü..
Çekirdekten gelmek,
mesafeleri adım adım yürümüş olmak, özümseyerek, idrâk
ederek yaşamış olmak onun seyir çizgisi idi. Fırtınalı yılların içinden
tecrübeleri kazanarak geçti. Perde arkalarındaki karanlıkları teşhis
ederek geniş bir istihbarat bilgisi ile, basiret ile, feraset ile
donatılan bir birikimin insanı olarak milletimiz için önemli bir noktada
idi. Yaşına göre daha ileri birikimleri kazanarak bir olgunluk noktasına
erişmişti.
Perde arkası güçlerin
oyunlarının uygulandığı o 70’li senelerde vatansever olmanın şuuru ile
mukabele eden mücadelesi, sonra taş duvarlar içinde uzun seneler çektiği
çile, bu değerli yüreği büyüten bir aşk ateşi gibiydi. Gördü, anladı,
kavradı ve bir tecrübe çınarı oldu. Millet ve devlet hayatımız için,
tarih şuurumuz anlamında, dün-bugün-yarın ekseninde bir yol haritası
olmak noktasındaydı.
28 şubat sürecinde
Muhsin Yazıcıoğlu Millet hakimiyeti’nin sesi olmak anlamında Türkiye’ye
demokrasi dersidir. Bu bir mübalağa değil gerçeğin teslim edilmesidir.
Kerameti kendinden menkul liderler, karizmatik oldukları vehmindeki
siyasiler geri dönüp o günlerde kendilerinin neler söyleyebildiklerine
ve Muhsin Yazıcıoğlu’nun demokratik cesaretine, ortaya koyduğu tavır ve
sözlerine tekrar bakmalıdırlar.
Fırtına geçtikten
sonra demokrat olanların rağbet gördüğü yerde, Muhsin Yazıcıoğlu bir
fark ortaya koymuştur. O günlerde Muhsin Beyi dinlerken bir noktanın
altını çizdiğimi hala çok net hatırlıyorum. Hayranlıkla, “Bu
konuşmalar çok veciz, tahrikten uzak fakat çok kararlı ve
anlamlı-açıklayıcı sözler. Gerekli, haklı ve etkili bir söylem olarak
çok farklı. Samimi ve aynı zamanda yiğit bir duruşun, cesaretin eşi az
rastlanır bir numunesidir” diyordum. Zira “darbe
esintileri” olduğu zaman Ankara’daki siyasilerin dilini yutması ya
da ne anlama geldiği belli ol(may)an konuşmaları malumdur ve -olumsuz
anlamda- meşhurdur. Muhsin Yazıcıoğlu onlardan biri olmadı, kendi
olarak yaşadı.
Siyasi mücadeleyi bir
gönül hareketine dönüştürebilmek, politikanın içindeyken bile gönül
sıcaklığının içinde kalmayı başarmak…işte bütün mesele bu olsa gerek..
Herkesin takdir duygusunu kazanmış olmak bir Anadolu güzelliğidir. Bir
Anadolu gülü olarak hayranca bakışları üzerinde topladı.. Sağdan,
soldan bütün istikametlerden ona bakan “gözler” takdir dolu “sözler”
söylediler. Hak ile halk ile olmanın haklılığı tezahür etti..
Onun “vefatı
vefayı” zirveye çıkardı. “Büyük Birlik” onun ideali idi. Türkiye gördü
ki giderken de olsa büyük birliği başardı. “Veda”sı öyle bir “eda”yı
ortaya koydu ki Türkiye çapında hakkıyla bir hak teslim etmeye dönüştü.
Allah onu sevdirdi. Ankara’nın az gördüğü günlerden bir gündü ve
önemlisi göstermelik olmanın ötesinde Türkiye semaları görülmemiş bir
samimi hak teslim etmeye şahit oldu.
Taş duvarları Yusufiye
edebildi. Yapılan haksızlığa rağmen metaneti korudu ve sabrı bildi.
Başkalarında örneği çok görüldüğü gibi zindan şartlarından olumsuz
etkilenip isyana sürüklenme, ya da içinde olduğu ideolojinin hırsıyla
iyice hırslanan veya ideolojisinin yanlışlığını anlayıp tükenen
durumların ötesinde, o inancının haklılığı ile Hakk’a sığındı. Üşüten
soğuk beton duvarları, gönlünden esen sıcak söz esintileriyle eritti
adeta. Aşk ülkesinin çocuğu olmak buydu zira. İki metrelik beton
hücreden geniş ufuklara açılabildiği o zor anlarda kaleme aldığı şiir,
bugün bütün yüreklere bir duygu titreşimi verdi. Bu öyle bir yürek ki,
.. “Bir coşku var içimde bu gün kıpır kıpır….Uzak çok uzak bir
yerleri özlüyorum..(..) Hafif bir rüzgâr gibi süzülüyorum”
diyebiliyor. Bu öyle bir gönül ki, “Güvercinler ülkesinde
dolaşıyor…Bir çeşme başı arıyorum.. (..) ..Zikre dalmış her şey..Güne
gülümserken papatyalar..Dualar gibi yükselir ümitlerim” diyebiliyor.
Bu öyle bir inançlı can ki, “Huzur dolu içimde.. Ben sonsuzluğu
düşünüyorum…Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum”
diyebiliyor. Ve bu ruh öyle umut özüne sahip ki, “Durun
kapanmayın pencerelerim…Güneşimi kapatmayın” diyerek yarınki
doğacak güneşlere bakabiliyor.
Nitekim, Sivas
toprağından, vatan bağından açan gülün Şarkışla bulağından suyunu
almasıydı bu.. Çile gerçeğinin, hüzün çiçeğinin boyunu almasıydı bu..
Malazgirt Alpaslan’ının Alpliğini, Anadolu Yunus’unun huyunu almasıydı
bu.. Mevlanaca teslimiyetle Maraş zirvelerinde Şeb-i arus toyunu
almasıydı bu..
Yiğit insanımız..
Canımız.. Muhsin Başkanımız.. Vedamız Hüda’mıza olan dualarla doludur..
Dualar sevdalarımızdır. Dilekler meleklere havaledir.. Fatihalar bu iman
yolunun harcındadır, gönül fetihlerinin burcundadır..Tacettin
dergahından ulu rahmetin dergahına yolculuktur bu.
Allah rahmet eylesin..
Mekânı
cennet olsun.. Mevlâ’mız
Gönüllere sabırlar versin.. Yunus’umuzun dediği gibi, “Ölürse
tenler ölür-Canlar ölesi değil..” Can, fikir, düşünce, sevgi,
muhabbet, heyecan, iman yaşasın..Yaşasın..Yaşatılsın...
ozanpolatoglu@googlemail.com
Website:
ozanyusuf.net
SAYFA
BASI
Yazarın
diğer yazıları:
BİR ALPEREN YÜKSELDİ
28
ŞUBAT’a Yeniden Bakış
MISRALARIN GÜCÜ
İSRAİL
AH İSRAİL
Demokrasiye
Bakın
Yeni
göç yasası... Yine güç yasası
Cumhuriyet
Halk Partisi
Bir
seçim böyle geçti
EY
367...
Merhaba
sayın Baykal
Kaosa
bak kaosa
Beyaz
Saray Bembeyaz (!)
Âşık
Yaşar Reyhânî (1)
Vicdan
Testi
Bir
taraf ‘şan’ (!) alıyor
Bir taraf ‘perişan’ oluyor
Seçim
Şakası
”Avrupa
birliği”inden ”Ortadoğuda”ki karışıklığa
Nice
Saddam nice Bush geçti bu dünyadan
Bayram
o bayram ola
Iraktan
huzur ırak
Bağdat
Bağdat
Geldi
petrol diyarına
Amerikalı
kovboy
|