Hilal Sezgin’in Mihriban’ı
Bundan en az 12 yıl önceydi. Almanya’da Türkçe yazanların
katıldığı bir edebiyat sohbetinde,
‘Almanya’da yaşayan ve yazan Türk kökenli bir yazar, hangi
edebiyata eser kazandırmış olur?’ tartışması yapılıyordu.
Konu döndü dolaştı Mevlana Celaleddin Rumi’ye geldi.
Mevlana’ya herkes sahip çıkıyordu. Ancak eserlerini Farsça
yazmıştı ve dünya edebiyatında onun Türklüğünden ziyade
Farisiliği biliniyordu. Bu durum, Mevlana’nın Türkiye
tarafından sevilmesini ve Türk edebiyatında tanınmasını
engellemiyordu.
Ancak ortaya koyduğu eserleri ile Fars edebiyatını
zenginleştirmişti.
Mevlana’yı, Goethe Farsça’dan tanımış, Prof. Annemarie
Schimmel Farsça üzerinden anlamaya çalışmıştı. O halde
Mevlana kimliği ne olursa olsun, Fars edebiyatına katkı
yapmış bir mutasavvıftı. Düz bir mantıkla Türk kimliğine
yaptığı vurgusuna rağmen Almanca yazan her yazar da tıpkı
Mevlana’nın Farsça’ya hizmeti gibi, dilini kulandığı
edebiyata hizmet edecekti.
Yine de ben, her yazar yazdığı dile katkı sağlar mı,
sorusuna tek kelimeyle ‘evet’ denilemeyeceği kanaatindeyim.
Bir dilde yazmak, o dile ve o dilin kullanıldığı düşünce
dünyasına aynı oranda katkı sağlamak anlamı taşımaz bence.
Burada o dilin ve edebiyat türünün hakkını vermek de en az
kullanılan lisan kadar önemlidir. Bunun için yazarın dili
nasıl kullandığı, meramını ne kadar yalın anlatabildiği ve
kendi mantığı içinde ne kadar tutarlı olduğu da bir o kadar
önemlidir. Yazmak için gereken en son şey belki de ilhamdır.
Bir dile eser kazandırabilmek için o dili yaşamak, o dilin
inceliklerini kavramak, o dilin kavramlarını kullanarak
okuyucunun ufuklara at koşturmasını sağlamak gerekir. Bir
dile eser kazandırabilmek için ille de o dile doğmak
gerekmez. Acak o dille yoğrulmak, o dili kullanan halkın
mantalitesini bilmek ve hissetmek çok önemlidir.
Almanya’da doğan, büyüyen yeni nesiller arasından bu vasıfta
tomurcuklar doğuyor. Türkiye’den gelen ilk nesil göçmenler
bir yabancı dil olarak kullandıkları Almanca’ya Türk
anlayışını da katarak küçümsenemeyecek katkı sağladılar.
Şimdi ise kendisini daha da geliştirme şansı yakalamış,
Almanca’ya doğmuş bir nesil geliyor. İşte o neslin en parlak
ve en fazla gelecek vadeden, en çok desteklenmeyi hak eden
ismidir Hilal Sezgin.
Almanca’yı bir edebiyat dili olarak en iyi kullanan kalem
üstadlarından Hilal Sezgin; hem Almanca hem de Türkçe’ye
doğmuş bir yazar. En çok da keskin zekası ve her iki kültüre
olan sağlıklı duruşuyla dikkatleri çekiyor. En son romanı
(kendisine göre ilk romanı) “Mihriban pfeift auf Gott”
(DUMONT Literatur und Kunst Verlag) bence Alman kamuoyunda
oldukça çok ses getirecek.
Almanca kitap okumayı sevenler, hatta ilk kez Almanca bir
roman denemek isteyenler için tavsiye edilecek kaç kitap
vardır, diye sorarsanız, ilk sıralarda yer alacak bir roman
derim. Romanın kahramanlarından Mihriban, tipik Türk kızı
imajına çok da uygun sayılmaz. Hele hele Alman kökenli eşi
kendisini terkettikten sonra Allah’ı keşfeden ve dindarlaşan
ağabeyinin Mihriban’la olan ilişkisi ve tanrıtanımaz bir
anlayışla yetişen küçük kızıyla olan iletişimi de kafalarda
yerleşik tipik dindar algısını altüst eder nitelikte. Hilal
Sezgin bu romanıyla tabuları yıkma gayreti gütmüyor bence,
ancak düşünmeyi öğretme ve insanı dar kalıplardan kurtularak
kendisini ve çevresini algılamaya yönlendirme çabasını
sezinliyorum. Romandaki figürler ve anlatılan olaylar
yaşadıklarımıza o kadar yakın ki, romanın üzerine
kurgulandığı bir terör olayını, acaba bu kaç yılında olmuştu
da ben kaçırdım, diyerek internette araştırmak
isteyeceğinizden eminim. Romanın kurgusunu ve romanı
okuyucuya saklıyorum.
Bu romanı kimler okumalı, sorusuna şöyle bir sıralamayla
cevap verirdim: Devlet kurumunu tanıdığını düşünen ve derin
ilişkilere merakı olanlar, Almanya’daki Müslüman algısından
rahatsızlık duyanlar, müslüman algısının doğru olduğunu
düşünenler, önyargılarından rahatsızlık duyanlar,
önyargılarıyla mutlu olanlar, dil meraklıları, roman
hastaları … kısacası gündemi çok meşgul edeceğini düşündüğüm
bu kitabı kitap kurtları, gündemi takip eden ve toplumsal
olaylara duyarlı okuyucular, mutlaka herkesten önce
okumalılar.
Ben çok beğendim.
E-Posta:
ayten.kilicarslan@web.de
Yazarın
diğer
yazıları:
Hilal
Sezgin’in Mihriban’ı
Kadın
Dindarlığına Hürriyet
Çağdaş
Dünyada Kadın Sorunlarına İslami Bakış
Almanya
‘artık vatan’ mı?
Yeni
bir skandal!
Buna
hakkınız yok
Almanya’nın
rotası
Müslüman
Kadınlar, Birleşin!
Namus
Cinayetleri
Türkler
şiddet kurbanı
Almanya
yaşlanıyor
A’dan
Z’ye plan olsanız ne yazar?
Seçimler
ve Azınlık Türk Kadın Hareketi İlişkisi
Göçelim,
ancak göçen olmayalım!
Erkekler
farklı mı ölür?
8
Mart Dünya Kadınlar Günü
Aman,
çifte kavrulmayalım!
Avrupa
aydınlanmış da...
Hollanda’da
pişti, üzerimize düştü
Kadınlar
siyasetin neresinde?
Azınlık
Türk kadın hareketi var mı?
SAYFA
BASI
|