A vitaminini unutmayın! Mevsim meyvesi gibisi yok. Strese son vermenin 15 yolu Kendinizi değil kilonuzu yakın
·  ANASAYFA  
·  AVRUPA HABER  
·  MEDYA  
·  EKONOMI  
·  FIRMALAR  
·  SPOR  
·  YAZARLAR  
·  BASIN ÖZETLERI  
·  COCUKLAR  
·  KADIN & YASAM  
·  BEDAVA POST  
·  DOWNLOAD  
·  TREIBER  
   
   


  BAKIŞ

               Mahmut Aşkar

 

mahmut.askar@t-online.de












 

Kavmiyetçilik, Milliyetçilik, Ülkücülük

                   
Her ne kadar diğer ideolojik akımlar gibi, bizdeki din ve milliyet eksenli ideolojiler de Batı menşeli olsalar da (Erol Güngör), ırk temeline dayanmayan bizim milliyetçliğimiz, Batı’daki”Nasyonalizm” veya “Faşizm”in karşılığı değildir ve olamaz da... Çünkü, sadece “Millet” kavramı bizim düşünce dünyamız ve dilimizde en dar anlamda kavim, kabile ve taife’den başlar, İslâm’a mensup bütün milliyetlerin tamamına (ümmet) verilen ada kadar gider. İllâ da bizim lügatimizdeki “milliyetçilik”in Batı dillerindeki karşılığı aranacaksa, bu ancak “Patriotismus/vatanseverlik” olarak karşılık bulabilir.

Bugünlerde yine Soğuk Savaş Dönemi’nden kalma, hayli de politize edilmiş “milliyetçilik” kavramı üzerinden hararetli tartışmalar yapılmaktadır. Türk Milliyetçiliği’ni bir dünya görüşü (ideoloji) olarak benimsemiş, kendine göre onu ete kemiğe büründürmüş bir gençlik hareketinin içinden gelen biri olarak, yapılan tartışmalar elbette bizi de yakından alakadar ediyor. Aradan çeyrek asra yakın bir zaman geçmesine ve hem dünya hem de Türkiye şatlarında devrim niteliğinde değişiklikler meydana gelmesine rağmen, zaman tüneline takılıp kalmış bir milliyetçilik anlayışına sarılanlar kadar saldıranlar da, ciddiyet ve inandırıcılıktan uzaktırlar.

Aynı ırktan gelmiş olsalar dahi, millet şuuruna varamamış kapalı toplumlarda soy-sop, sülalecilik, aşiret veya kabilecilik, çağdaş, açık toplumların milliyetçilik anlayışının yerine geçer. Kendi çocukluk dönemime ait köy hayatımdan aktardığım yukarı mahalle ile aşağı mahalle arasındaki çekişme (M. Aşkar, Toplum Raydan Çıkarken), dünyayı kendi köyünden ibaret gören bir kapalı toplum kabileciliğine tipik örnektir. Şimdi aynı köyün çocukları kadar büyükleri de, benim çocukluk dönemimden fersah fersah ileri seviyede, kendi dar kalıplarını kırmış bir ülke ve dünya algılamasına sahipler. Onlar için de, dünyayı neredeyse bir köy kadar küçülten yaşadığımız çağda kavim kabileciliğe, aşağı veya yukarı mahalleciliğe itibar etmenin devri çoktan kapanmıştır. Dünün kapalı toplumunda milliyetçiliği sülalecilik, kabilecilik seviyesinde idrak edenler, bugün millet olma şuuruna erişebilmişlerdir. Buna karşılık milliyetçiliği bir ideolojik silah gibi kullananların, küreselleşen dünyada bu kavramın içini boşaltarak niçin bu derece dar bir alana hapsettiklerini ve giderek ufkunu daralttıklarını anlayabilmiş değilim.

“Aydın, bir meselede karara varırken, bu benim işime yarar mı, diye düşünmez, hakikat bu mudur, diye bakar” (Erol Güngör)

Galiba 1976 senesiydi, Merhum Galip Erdem bizim öğrenci derneğimize sohbet etmeğe geliyordu. Daha kendisi yoldayken, ondan önce haber bize ulaştırıldı: “Galip Erdem, Başbuğ’a muhaliftir, dikkatli olun!”. Üniversite öğrencileri bizler de, bu ikaza rağmen Galip Ağabeyi dinlerken ona olan saygı ve hayranlığımız bir kat daha artmıştı. Galip Erdem bizim kuşağın birkaç tane aydınından biriydi. O kendi doğrularını söylemekten öte bir şeyin peşinde değildi. Fakat siyasetin doğruları bazen çok farklı olabiliyor. Bu anekdotu şunun için aktardım: Biraz sonra milliyetçilik üzerine düşüncelerimi sizlerle paylaşırken, kendine göre milliyetçi olup olmayanların, hatta “hainlerin” çetelesini tutanlar; yani dün bizi Galip Erdem’e karşı teyakkuza geçiren zihniyetin hegemonyası altında olanlar, bize şiddetle itiraz edecekler. Dindarlığı sadece bildik ibadetlere indirgeyerek ev veya cami duvarları arasına sıkıştıran müslümanlarla, bu dar görüşe karşı çıkanlar arasında başgösteren ihtilaflar kadar, millet-milliyetçilik alanında da, benzeri bir tartışma daha yaşanıyor ülkemizde. Önce yukarıda bahsettiğimiz dindarlık-muhafazakârlık üzerine yürütülen tartışmaya biraz daha açıklık getirmek için bir ilahiyatçı aydını yardımımıza çağıralım:

“Allah Hakkı” olan ibadetlerine (oruç, hac, namaz, kurban, zekât) bağlılığını yüksek oranda yerine getiren Anadolu insanının, dürüstlük, hakkaniyet, adalet gibi “Kul Hakkı” veya “Kamu Hakkı” söz konusu olduğunda oralı olmaması, bu topraklarda muhafazakârlığın genetiğidir. Muhafazakâr partilere oyunu “gecekondu” karşılığı veren fakir Anadolu halkı, daha sonra da onu müteahhite ve TOKİ’ye vererek bedavadan, devletten, kamu malından birkaç daire sahibi oldu. Beş vakit namazını aksatmayan ve aynı zamanda da “hacı” olan ünlü muhafazakâr zenginimiz, fabrikalarında 11 ay işçileri sigortasız, sendikasız, asgari ücretle çalıştırıp 12. ayda kapı önüne koyup yenilerini alabiliyor. (Prof. Dr. İlhami Güler, Türk Muhafazakârlığının Amerika Muhibliğinin Kültürel-Ahlaki Soykütüğü)

Diğer tarafta ise, milliyetçiliği gündelik siyasetin pençesinden ve dar ideolojik kalıplardan kurtararak, bütün renkleriyle vatan sathına yaymak isteyenlerle, hamaset nutuklarında milliyetçiliği garnitür olarak kulllananlar arasındaki ihtilaflar da son zamanlarda siyasetçilerimizden çok daha seviyeli bir şekilde aydınlarımız arasında tartışılmaktadır. Aydınlarımızdan bazıları; “Liderler arasında bitmez tükenmez kavgalar dizisine şimdilerde milliyetçilik kavramı da eklendi.” dedikten sonra kendi sorusuna cevabı yine kendisi veriyor: “Nasıl buluyorum bu tartışmayı? Boş buluyorum. Teorik düzeyden ve içerikten mahrum bir tartışma (Taha Akyol, Milliyetçilik, Hürriyet, 20 Şubat 2013)”. Ülkücü Hareket içinden gelen bir başka aydınımız; “Milliyetçilik hiçbir dönemde bugün olduğu kadar cehaletin, köksüzlüğün ve korkaklığın maskesi olarak kullanılmadı” dedikten sonra kendi tezini şöyle gerekçelendiriyor:  “Türk tarihine, Türklüğe dair hiçbir şey bilmenize gerek yok; ‘Türk Milliyetçisiyim’ dediğiniz zaman o koca tarihin şanı-şerefi hemen sizin bireysel mülkiyetinize geçiyor. Türklük sizi yüceltmiş, bütün cehaletinizi, eksikliklerinizi örtmüş oluyor. Peki siz Türklüğe ne katıyorsunuz? (Mümtaz’er Türköne, Kuru Milliyetçilik, Zaman, 19 Şubat 2013)”

Cumhuriyet dönemi düşünce dünyamızın ve özellikle “milliyetçi-muhafazakâr” camianın önemli fikir adamlarından birisi olan Merhum Prof. Dr. Erol Güngör, milliyetçiliği daha çok kültür ve medeniyet ekseninde tasavvur ettiğinden, bu istikametteki popülist, konjönktürel mülahazalara hiç mi hiç itibar etmemiştir. O’na göre; “Milliyetçilik, bir dış mesele olarak görüldüğü zaman yerli kültürün yabancı kültüre bütün sosyal müesseseleri de dahil olmak üzere karşı çıkması şeklinde cereyan etmektedir. Bir iç mesele olduğu zaman ise asıl iş, memlekette millî birliğe engel olacak mahiyetteki kültürel, iktisadî ve sosyal farklılaşmanın asgariye indirilmesidir. Bu iki problemi birleştirecek olursak diyebiliriz ki, milliyetçilik ilk hamlede bir milli birlik ve tecanüsün (homojenlik) kazanılması davasıdır”.  Bundan şunu anlamak mümkün:

1.     Dışa yönelik (kültürel) milliyetçilik; yabancı kültür akımlarına karşı, yerli /millî kültürü hem fert olarak, hem de kurum ve kuruluşlar olarak sahiplenmek, korumaktır.

2.     Şimdiki gibi, milli birliğimiz iç meselelerden dolayı tehlikeye girdiğinde; milliyetçiliğimizi, ülkede başgösteren kültürel, sosyal ve iktisadî sahalardaki dengesizlikleri, kutuplaşmaları, adaletsizlikleri ortadan kaldırmada göstermeliyiz.

Merhum Erol Hoca’nın son cümlesini özetlediğimizde, milliyetçilik; bütün ırkî (etnik) farklılıklara rağmen, ülkede barış ve huzurun altyapısını oluşturarak, ortak değerler etrafında millî birliği sağlamaktır. Bu manâda milliyetçi olunmadan sergilenen milliyetçilik; farkında olmayanlar için cehaletten kaynaklanan kabilecilik, hadisenin farkında olduğu hâlde bildik tavrını sürdürenler içinse, ötekileştirdikleri üzerinden ve siyasi rant sağlamaktır.

Arabesk-alaturka gibi bir kültürel hercümerç, değerler dünyanızın en kılcal damarlarına kadar girebilmişse, müslüman gibi ibadet, Batılı gibi hayat benimsenmişse, yaratılan mevki-makamına, cebindeki parasına veya sizden olup olmamasına göre muameleye tabi tutulmuşsa, böylesi bir milliyetçilik anlayışından millete sadece zarar gelir! Her toplumun avam tabakası olduğu gibi, siyasî-ideolojik hareketlerin de kendi içinde avam’ı vardır.

“Avam, kendini aşan hadiseleri şüpheyle karşılar” (Cemil Meriç)

Bilgi akışının ve iletişim araçlarının son derece yaygınlaştığı bu çağda bilgi kapasitemiz ve düşünce ufkumuz da genişlemiş olması gerekir. Demek istiyorum ki, temsil ettiğimiz dünya görüşümüzün adı ne olursa olsun, o da bu gelişmelere paralel olarak daha kapsamlı ve çağdaş ihtiyaçlara cevap verecek evsafta olmalıdır. “Türk Milliyetçiliği”ni kimseye kaptırmamakta ve kendilerinin dışında “milliyetçi” tanımamakta direnenler, ezberlerini bozmalı, eski alışkanlıklarından vazgeçerek önce kültür, bilahare de medeniyet milliyetçiliğine terfi etmelidirler.

Farklı milliyet ve müstakil devletlere mensup ülkeler artık ortak değerler etrafında birlikler oluştururken, bizim milliyetçilik ve benzeri millî fikir hareketleri niçin fiziki sınırları aşarak hem kültür hem de gönül coğrafyamızı kucaklamasın...  Türk, Arap ve Fars kültürünün İslamlaşmasıyla daha renkli, dinamik ve bir o kadar da zengin bir medeniyet mirasına sahip olanların dünya görüşleri “milliyetçilik” üzerine inşa edilmiş olsa da, mademki “millet”in bir sonraki merhalesi bütün müslümanları kapsayan bir kavramdır; o hâlde globalist çağdaki Müslüman-Türk milliyetçisine yakışan da; İslâm Milleti’nin miliyetçisi olmaktır. Nitekim Cemil Meriç de; “Bu itibarla bizim dünya görüşümüz en az üç milletin el ele vererek hazırladığı bir sistemdir. (.....) Araplar, Türkler, İranlılar bu ezeli hakikatin şekillenmesinde fıkhıyla, sanatıyla el ele vermiştir” diyor. (C. Meriç, Sosyoloji Notları)

Soğuk Savaş döneminin kavramlarına yüklenen anlamlar büyük ölçüde geçerliliğini yitirdiğine göre, eğer millî hassasiyetlerden hareketle dünya görüşümüzün adı illâ da milliyetçilik olacaksa, bu kavramın ciddi manâda “revizyon”a ihtiyacı var.

Devamı: Ümmet Ülkücülüğü



 YAZARIN DİĞER YAZILARI:

Kavmiyetçilik, Milliyetçilik, Ülkücülük
Serseri Kurnazlar, Kurnaz Serseriler
Şehirlerin ve Zihinlerin  Gettoları
Kalabalıklar İçinde Anonimleşmek
“Biz”likten, “Ben”liğe Doğru...
Arkaik Toplumlar, Gelişmekte Olanlar...
Memleketin İki Yüzü

 

   
SAYFA BASI

Mahmut Aşkar

“Biz”likten, “Ben”liğe Doğru...
Fiiliyatta ve fikriyatta ileri gitmenin, bazı nefsî beklentilerden feragat etmenin, bir bedeli vardır
Devam

Ali Kılıçarslan

“Müslümanı Avrupalılaştırmak”
Avrupa’nın mı islamlaştığını, bir başka deyişle müslümanlaşacağını öğrenmek isteyenler, özellikle Almanya Türkleri’nin geleceği hakkında fikir yürütenler, bu kitabı mutlaka okumalılar. Devam

Yakup Yurt

SUÇ TERCÜMANDA…
Sokağı kirletenler, işsizlik sigortasını meslek sanıyor ve namusuyla çalışan fikir çöpçülerine küfretmeyi marifet sanıyorlardı. Devam

Şefik Kantar

Batı cephesi bildiğiniz gibi
İçedönük Alman politikalarının temelinde; Almanlığı ve Alman İslamı’nı dayatma, ne şekilde olursa olsun kabul ettirme düşüncesi yatıyor.
Devam

Prof. Dr. Hacı Duran

Bürokratik Yargının Fanatikleri
Günümüzde Türkiye'nin yargı bürokrasisi arasında ortaya çıkan çatışmalar, birçok bakımdan kilisenin yaşadığı bu serüvene benzemektedir. Devam

Hidayet Kayaalp

LAMI CİMİ YOK
Çetelere sövmek, darbecileri lanetlemek belki insanı rahatlatır, ama gelecek nesillerin başına gelecek tehlikeyi ortadan kaldırmaz. Devam

Prof. Dr. Ramazan Demir

Ziya Gökalp’ın İstemediği “Boşolar”...
Etrafını aydınlatan ışık olarak anlam yüklenen “ziya” insan örneğinde en güzel şekilde Ziya Gökalp’ in şahsında anlam bulmuştur.  
Devam

Yakup Tufan

ALMANYA İSLAM KONFERANSI VE MÜSLÜMAN CEMAATLERİN DURUMU
Bu ülke müslümanların da ülkesidir!  Bu devlet müslümanların da devletidir ve onların hak ve hukukunu korumak ve kollamakla mükelleftir! Devam

Leman Kuzu

KABUL  ETMİYORUZ!..
Ey ABD, tüm dünya biliyor ki, sen emperyalist bir güçsün. Devam

Nuran Yelkenci

8 Mart Dünya Kadınlar Gününde Müslüman Türk Kadınının Yeri...
Ev ekonomisini en iyi şekilde yönetebilen akıllı, eğitimli bir kadın neden ülkeyi
 yönetemesin?
Devam

Ozan Yusuf Polatoğlu

Bitlis’de 5  Minare  İsviçre’de 4 Minare
İsviçre’nin Müslümanların yaşamadığı çok kenar çevrelerden yüksek oranda minareye hayır oyları çıkmış, yoksa minareyi çok başka bir şey mi sanıyorlar fıkradaki gibi… Devam

Muhsin Ceylan

Eğitim masallı uyum yalanları...
Günümüzdeki uyumla alakalı sıkıntıların sebeplerinin mevcut kanun ve uyugulamalar olduğunu Sayın Bakan bilmez mi? Devam

Umut Bulut

Kalıbınıza tüküreyim
İnsan olarak en çok da sevdiklerimizden darbe alınca yaralanırız ya, bu yara kolay kolay kabuk tutmaz. Devam

Orhan Aras

KIRMIZI GÜL
Ama hangimiz şimdiye kadar güzel öğütlere kulak vermişiz ki? Hangimiz bile bile hayatımızda pişmanlıklar yaşamamışız ki?
Devam

Mehmet Ali Aladağ

Kötüler ve İyiler
Adam doğan güneşe sırtını çevirdi, batacak güneşten yana yüzünü döndü. Devam

Üzeyir Lokman Çaycı

Bu adam senin baban
Ay yıldızlı bayraklar da yıllar sonra yine devletin asil güçleriyle birlikte bölgede yerlerini almışlardı. Devam

Ayten Kılıçarslan

Kadın Dindarlığına Hürriyet
Neticede kadınlar, başörtüsü ve meslek hayatı arasında tercih yapmak zorunda bırakılmaktadırlar.
Devam

Nurdoğan Aktaş

Türkçe Konuşulan Yerler İstanbul’dur

Tofiq Abidin

RAŞİT DEMİRTAŞ a  UĞURLU YOL
 

İsmail Tüysüz

BİZDEN ÖNCE MASALLARIMIZ GELMİŞ

Doğan Tufan

Bizans Oyunlarına dikkat