·  ANASAYFA  
·  AVRUPA HABER  
·  MEDYA  
·  EKONOMI  
·  FIRMALAR  
·  SPOR  
·  YAZARLAR  
·  BASIN ÖZETLERI  
·  COCUKLAR  
·  KADIN & YASAM  
·  BEDAVA SMS  
·  BEDAVA POST  
·  DOWNLOAD  
·  TREIBER  
·  CHAT  
·  NETMEETING  
   
   


  DUYGULAR

     Ayten Kılıçarslan

 


a.kilicarslan@t-online.de


Almanya yaşlanıyor

     Aslında yaşlanan sadece Almanya değil. Batı Avrupa kıtası yaşlanıyor. Bu yaşlanmaya paralel olarak özellikle Almanya’da, Alman nüfusu hızla azalıyor. Emeklilik kasaları boşalıyor. Nüfus bilimcileri sessiz sedasız raporlarını siyaset çevrelerine ulaştırırken, politikacılar da fazla gürültü yapmadan geleceğe yönelik tedbirler almak üzere kolları sıvıyorlar. Bu tedbirlerin başında bir taraftan yabancıların ve yabancı kökenli Alman vatandaşlarının Alman toplumu içinde eritilmelerine yönelik gizli tedbirler almak ve yabancıların çok fazla ön saflara geçmelerini engellemek geliyor.

     Yapılan araştırmalar, 2028 yılında emeklilik çağına gelenlerin nüfusun en az yarısını oluşturacağını gösteriyor. Eğer son seçimlerdeki seçmen sayısının farkına vardıysanız, bunun hiç de hüsnü kuruntu olmadığını anlayacaksınız. 82 milyonluk Almanya’da 62 milyon kişinin seçmen olması, bu kadar insanın 18 yaş ve üzerinde olduğunu gösterir. Demek ki, 18 yaş altı genç nesil, topu topu 20 milyon civarındadır ki, bu da en fazla nüfusun dörtte birini oluşturur. Aynı oranın Türkiye’de yüzde 50 civarında olduğunu söylersem, ne demek istediğim herhalde anlaşılmış olacaktır.

     Avrupa Birliği’ne almak veya kapıda uzun sürede bekleterek Avrupa’ya potansiyel ve umutsuz köle kazandırmak isteyenlerin Türkiye’ye teveccühü sadece coğrafi ve ekonomik değil, demografik gerekçelere de dayanıyor. Ancak yeraltı ve yerüstü kaynaklarını tüketmek üzere olan yaşlı bir Almanya’ya veya Avrupa’ya karşılık genç, dinamik ve büyümeğe hazır bir Türkiye’nin kapıda veya evin içinde değil de karşı tarafta kalması enerjik bir komşu hüviyetiyle nedense güven yerine korku unsuru olarak takdim ediliyor. Bu korku topluma sunulurken küresel (global) bir hale dönüştürülüyor.

     Sesli ve görüntülü yayınlarda sık sık dile getirilen nüfuslar arasındaki söz konusu uçurumun nasıl bir fobi haline dönüşebileceğinin güncel bir örneği, son günlerin en çok konuşulan kitabı “Methusalem Komplosu”ydu. İslam dünyasının genç, dinamik ve Avrupa’ya düşman yetişen müslüman gençlerinin, “fundamentalist” kimlikleriyle yaşlanan Almanya’ya karşı açık bir tehlike oluşturduğu iddiasını aralara sıkıştırarak sunan kitapta, satır aralarında halkın ve özellikle politikacıların uyanık olmaları uyarıları yapılıyor. 2 CD halinde yazarı Frank Schirrmacher‘in sesinden de dinleyebileceğiniz bu kitap, genel hatlarıyla yaşlılığın felsefesini akıcı bir dille anlamamızı sağlıyor. Diğer taraftan kitapta Avrupa toplumunun neden yaşlandığının açıklaması yapılmaya çalışılıyor ve müsebbip kabul edilen kapitalist düşünceye açık eleştiri getiriliyor. Kitap kurtlarına tavsiye edilir...

     Almanya’da yaşlanan nüfusun gelecekte hem mali yük, hem de demografik yapı itibarıyla nelere mal olacağının hesabını yapmak elbetteki siyasi bir sorumluluktur. Bu anlamda tedbirler üretmek üzere birimler oluşturmaya başlayan erk sahibi politikacılar, şimdiye kadar aile, kadın, gençlik ve yaşlılık kavramlarının beraber anıldığı eyalet ve federal düzeydeki bakanlıkların isimlerine “nesil” kavramını ekleyerek bu tedbirlere bir resmiyet kazandırmış oldular. Özellikle Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nde “Kadın, Aile, Nesil ve Uyum Bakanlığı” kurularak, ilk defa “uyum” kavramı bir bakanlık altında resmi politika vurgusu kazandı. Şimdiden kamuoyunda “Uyum Bakanlığı” adıyla anılmaya başlayan bu eyalet bakanlığının diğer faaliyet alanlarını kadın, aile ve nesil kavramları oluşturuyor. Bakanlığın isminde yer alan bu kavramlar, uyumun Almanya ve Avrupa açısından hangi anlamı ifade etmeye başladığı konusunda çok açık bir ipucu veriyor.

     Bir toplumun üretebilmesi ve varlığını sürdürebilmesi, genç kalabilmesine ve gençliğinin eğitim kalitesini üst düzeyde tutabilmesine bağlıdır. Bir toplumun nüfusunun dinamik olabilmesi için ise o toplumun en az yüzde 2,1’in üzerinde doğurganlık oranına sahip olması gerekir. Halbuki Almanya’da, Almanların doğurganlık oranı yüzde1,3 ile sınırlı, bu oran doğu Almanya’da ise yüzde 1,1. Türkiye’de nüfusun doğurganlık oranı ise yüzde 2,2 civarında. Kısacası Alman halkı sadece hızla yaşlanmakla kalmamakta, giderek Alman nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Bu tehlikenin önlenmesinin tek yolu, Alman ailelerini güçlendirmek ve kadınların doğurganlık oranının artırılması için, kadın nüfusu çocuk sahibi olma konusunda ikna etmek ve cazip tedbirler almaktır. Bu konuda başarılı olamayan Almanya’nın, uyum tartışmalarını saldırgan bir şekilde sürdürmesi bundandır. Yani istenen, Almanca’yı su gibi bilen, kendisini etnik kimlik olarak Alman, dini kimlik olarak hıristiyan kabul eden genç yabancılarla nüfus probleminin çözülmesidir. Bu sebeple bu kimlik tanımına uymayan yabancılar “istenmeyen yabancı” konumunda görülmeye devam etmektedir. Hatta yabancı kavramının yerini son dönemde İslam’la yanyana anılan terör gibi olumsuz içeriğe sahip kavramlar almaktadır. Hal böyle olunca istenmeyenlerin hukuki statüsü değil dış görünüşleri, uyum anlayışları ve inançları temel alınmaktadır. Genç nüfusa sahip ve doğurganlık oranı Almanlar’ın tersine şimdilik nüfus artışını besleyecek düzeyde olan yabancıların, Almanya’nın “parlak” geleceği olabilmesi, kısa yoldan asimilasyonla mümkünken, asimilasyonun gerçekleşememesi halinde yabancıların Almanya’da nüfus yoğunluğunu ele geçirecek olması bir “istila” olarak kabul edilmekte ve büyük bir “tehdit” olarak algılanmaktadır.
Tabi böyle bir tabloda, hele hele Almanya’da yabancı kökenlilerin güç kazanmasına karşı tedbir almayan veya almayı düşünmeyen bir politikacı tasavvur etmek çok zor. Bu sebeple özellikle eğitim alanında alınan tedbirler, yabancıların alt tabaka olarak kalmaları gerektiği teorisi etrafında toplanıyor.

     Sivil kitle örgütlerinin ve aklı başında yabancı aydınların bu tehlikeye ve tehditkâr havaya karşılık uyarma ve önlemler üzerinde düşünme gerekliliğini tartışmaya dahi lüzum yok herhalde...


E-Posta: a.kilicarslan@t-online.de


Yazarın diğer yazıları:

Almanya yaşlanıyor
A’dan Z’ye plan olsanız ne yazar?
Seçimler ve Azınlık Türk Kadın Hareketi İlişkisi
Göçelim, ancak göçen olmayalım!
Erkekler farklı mı ölür?
8 Mart Dünya Kadınlar Günü
Aman, çifte kavrulmayalım!
Avrupa aydınlanmış da...
Hollanda’da pişti, üzerimize düştü
Kadınlar siyasetin neresinde?
Azınlık Türk kadın hareketi var mı?



SAYFA BASI

| Ana Sayfa | Haberler| Gazeteler | Ekonomi | Firmalar | Spor | Yazarlar 

Copyright © Mima Datentechnik / Jülicherstr.20 / 52070 Aachen / Deutschland
Tel:
+49 (241) 900 57 50 (pbx)  Fax: +49 (241) 99 777 57  
e-posta:
info@Turkpartner.de
Bu site Mima Datentechnik Internet Servisi tarafýndan hazýrlanmaktadýr

Ayten Kılıçarslan
Almanya yaşlanıyor
Yakup Yurt
İntihar Komondosu Belçikalı Meryem
Prof. Dr. Ümit Özdağ
Kürdistan projesi
Mustafa Can
Ben Uyumdan Yanayım, Ya siz..........
Mahmut Aşkar
Göç Kültürünün Kök Salması
Serdar Çelebi
Fransa olayları ve Avrupa’da ‘Yeni Irkçılık’
Sebahattin Çelebi
İstanbul ölüyor, bu gece ellerimde…
Orhan Aras
İnsanlık öldü mü?
Hasan Kayıhan
3 Ekim Beyannamesi
Şefik Kantar
Türklerin ve AB’nin geleceği
Hidayet Kayaalp
Ertuğrul Gazi Ve Dursun Fakıh Ve...
Yılmaz Kuzucu
Müstesnalar
Betül Parlar
Hey du...
Fikret Ekin
Türkiye’nin “Sorunu”
M. Ali Aladağ
Almanya Seçimlerini Nasıl Okursunuz?
Şensel Aşkın
Bilginin/Doğruların Etkinliği
Üzeyir Lokman Çaycı
Siyah Çelişkiler
Nuran Yelkenci
İnsanın En Büyük Düşmanı Şeytan
Ismail Tüysüz
Son İki büyük Revulusyonda İstanbul`un Önemi
Ali Kılıçarslan
AB’nin hutbe rahatsızlığı
Halil Gülel
Sanatcının Elindeki Taş
Muhsin Ceylan
Berlin’e hayali bir soru
Ozan Yusuf Polatoğlu
Bir taraf ‘şan’ (!) alıyor
Bir taraf ‘perişan’ oluyor
Dr. Nebil Bozdoğan
Botox zehir mi ilaç mı?
Yakup Tufan
Uyum nedir?
Latif Çelik
Yanlış ata oynamanın bedeli
İsmail Altıntaş
Akıl, Vahiy ve İslam Toplumları...
Fazlı Arabacı
Yaralı bir bilinç