·  ANASAYFA  
·  AVRUPA HABER  
·  MEDYA  
·  EKONOMI  
·  FIRMALAR  
·  SPOR  
·  YAZARLAR  
·  BASIN ÖZETLERI  
·  COCUKLAR  
·  KADIN & YASAM  
·  BEDAVA POST  
·  DOWNLOAD  
·  TREIBER  
   
   


  BRÜKSEL MEKTUBU

               Yakup YURT

 

yakup.yurt@skynet.be


TÜKENEN ÖMÜRLER…

       "Hangi noktada bulunduğunuzdan daha önemli olan; hangi yöne ve hangi hızla ilerlediğinizdir." Nerede okuduğumu hatırlamıyorum bu anlamlı özdeyişi. Yaşamın kendisini tanımlayan kısa ve özlü bir anlatım. Bir yerde olmak, bir amaca yönelmek, olabildiğince hızlı ilerlemek. Geldiği yeri bilmek, olduğu yeri bilmek, gittiği yeri bilmek. Bilinçli yaşamak kısacası. Esen rüzgârlardan etkilenmek, ama savrulmamak. İnançları bilimle beslemek, doğrularda direnmek, sağlam basmak. Hayali düşmanlarla zaman ve enerji tüketmemek. 

       Ve tüm bunları yerel ve evrensel yasalara ve etik değerlere uyarak yapmak. Değişerek değil, gelişerek. Yani kendini geliştirerek, daha nitelikli bir geleceği hazırlamak. Nicelik peşinde değil, nitelik peşinde koşmak. Çağdaş uygarlık yarışında saygınlık uyandıran ilkelere sarılmak. Geçici moda akıntılarına değil. Gelişmiş insan oranı arttıkça uygarlaşan bir dünyada ve ülkede mutlu, sağlıklı, dengeli, kendisiyle ve dünyayla barışık yaşayan bir birey olarak. Engelleri aşarak. Kabararak, coşarak. Zaman öldürmeden. Yaşarken ölmemek için, yaşamdan yaşamak için zaman çalarak.

       Çevrem zaman bulamamaktan yakınan ve kendilerini geliştirmeyi ve yenilemeyi sürekli erteleyen insanlarla dolu. Herkes çok meşgûl. Kimsenin ne selâm vermeye, ne de verilen selâmı almak için başını kaldırmaya mecali yok. Biz zamana hakim olamıyoruz, zaman bize hakim. 

       Herkesin kendine özgü kökleri var elbette. Herkes değişik köken, dil, din, inanca sahip… Farklı toprakların sarmaladığı farklı kökler, farklı tatlarda değişik meyveler veriyorlar. Lezzet dolu kültür mutfaklarında değişik aroma havuzlarında yüzüyor gönüller. Bu da doğal. Çoğulculuğun özünde yatan da zaten bu değil mi? Fakat farklılıklar hep ayrılma, kopma sebebi olarak algılanıyor nedense. Doğuştan gelen, yani seçilmeyen özellikler, neden üstünlük sebebi olarak sunulur, anlayan beri gelsin! Ben şuyum, ben buyum, o halde üstünüm! Hadi canım sende! Git tedavi ol öyle gel…

       Tekelci zihniyetler paylaşmayı reddediyor. Eti bana kılçığı sana felsefesi. Biri yiyor, biri bakıyor, kıyamet ondan kopuyor. Kavga çıkıyor, kavgalar büyüyüp savaşa dönüşüyor, yapılan kötülüklere ideolijik kılıflar hazırlanıyor. Bağnaz kafalarda herşeyin yanıtı otomatikleşiyor. Beyinler yıkanmış ve programlanmış.   İzafiyet katlediliyor. Birileri her konuda hep haklı, birileri de hep haksız oluyor. BENcilik çok yaygın bir hastalık. İlişkiler çıkar yumağı. 

       Melekler savaşıyor, insanlar ölüyor. Analar doğuruyor, analar büyütüyor, analar ağlıyor…İnsana yeterince yatırım yapılmıyor. Her yatırımdan kısa vadede ekonomik anlamda rantabl olması bekleniyor. Beklentiler çoğalırken, olanaklar azalıyor. Dünya genelinde doyurulacak mide sayısı sürekli artarken, sabit gelirlerinin payına düşen pasta dilimi küçülüyor. İsyanlar yaygınlaşıyor, şiddet yoluyla bastırılıyor, şiddet şiddeti besliyor. Dünya globalleşiyor. Herşey mutlu azınlıkların ihtiyaçlarına göre dizayn ediliyor. Küreselleştiriyorlar bizi. Medya destekli etkisizleştiriliyor, uysallaştırılıyor, ehlileştiriliyoruz.

       Ekranlar teşhircilik yaparak albenisi yüksek malları sergiliyor, kadın vücudunu metalaştırıyor. Bilinç altına yerleştirilen ideal cazibelerin günün birinde kendilerine de ait olabileceğine koşullandırılan beyinler tüketim yarışında oburluk rekorları kırma çabasında tükenip gidiyorlar öbür tarafa, tüm günahlarıyla birlikte… Tüketemeden tükeniyorlar kuzu kuzu. "Özgürlükçü" 21.yüzyıl dünyasında tüketimine dayalı yenisömürgeci düzenin köleleri olduğumuzun bilincine ne zaman varacağımızı merak ediyorum cidden! 

       Olmak ile malik olmak arasında bocalarken, mağlup oluyoruz sistemin dayanılmaz hafifliğine. Kahroluyoruz; hepimiz stres hastası olduk farkındaysanız. Böyle gelmiş böyle gider diyorsanız sorun yok. Yok hayır gitmemeli diyorsanız, hayatı sorgulayın, birşeyler yapın, tepkisiz kalmayın…Zira zaman su gibi akıp gidiyor. Biliyor musunuz, kırk yılı geçti BİZ buralara geleli… Biraz özlemsel (nostaljik) takıldımsa affola!

          
 Brüksel  - 25 Nisan 2005


 YAZARIN DİĞER YAZILARI:

Tükenen Ömürler
Gurbetten Gelmişim...
Lahey'de Kısa Bir Günden İzlenimler
1950’den Mektup Var…
Nereden geldik, nereye gidiyoruz?
Tutarlılığa Davet
Köprünün altından daha çok sular akacak

   
SAYFA BASI

| Ana Sayfa | Haberler| Gazeteler | Ekonomi | Firmalar | Spor | Yazarlar 

Copyright © Mima Datentechnik / Jülicherstr.20 / 52070 Aachen / Deutschland
Tel:
+49 (241) 900 57 50 (pbx)  Fax: +49 (241) 99 777 57  
e-posta:
info@Turkpartner.de
Bu site Mima Datentechnik Internet Servisi tarafýndan hazýrlanmaktadýr

Yakup Yurt
Tükenen Ömürler
Mahmut Aşkar
Müslüman ile İslâm Arasında
Üzeyir Lokman  Çaycı
Demokrasi Çarkı
Nuran Yelkenci
İnsanın En Büyük Düşmanı Şeytan
Hasan Kayıhan
Bozüyük’ü Doğru Okumak
Sebahattin Çelebi
Bir yanım yaşanmamış benim...
Fikret Ekin
İslam Düşmanlığı
Yılmaz Kuzucu
“Çocuklara  çok  yazık”
Orhan Aras
Yüreği Yaralı Şair, Tofig Abidin
M. Ali Aladağ
Kendisiyle Yüzleşmek
Mustafa Can
Sen de Yalnızım mı Diyorsun....
Ayten Kılıçarslan
Göçelim, ancak göçen olmayalım!
İsmail Tüysüz
Son İki büyük Revulusyonda İstanbul`un Önemi
Hidayet Kayaalp
Kendimizle İletişim
Ali Kılıçarslan
AB’nin hutbe rahatsızlığı
Halil Gülel
Gerçek Güzellik
Şensel Aşkın
Küresel ruh krizi
Serdar Çelebi
ETU (Europaische Türkische Union)  ne yapıyor?
Betül Parlar
Sigara Bağımlılığı
Muhsin Ceylan
Berlin’e hayali bir soru
Ozan Yusuf Polatoğlu
Bir taraf ‘şan’ (!) alıyor
Bir taraf ‘perişan’ oluyor
Şefik Kantar
Bir Yürüyüşün Anotomisi
Dr. Nebil Bozdoğan
Botox zehir mi ilaç mı?
Yakup Tufan
Uyum nedir?
Sizden Biri
Sen neymişsin be abi?
Alperen Çelik
Yeni Vietnam IRAK
İsmail Altıntaş
İslâm Dininin Engellilere Sağladığı Kolaylıklar
Latif Çelik
Ayný acýyý duyanlar en samimi olanlardýr
Fazlı Arabacı
Yaralı bir bilinç