TÜKENEN
ÖMÜRLER…
"Hangi
noktada bulunduğunuzdan daha önemli olan; hangi yöne ve
hangi hızla ilerlediğinizdir."
Nerede
okuduğumu hatırlamıyorum bu anlamlı özdeyişi.
Yaşamın kendisini tanımlayan kısa ve özlü
bir anlatım. Bir yerde olmak, bir amaca yönelmek,
olabildiğince hızlı ilerlemek. Geldiği
yeri bilmek, olduğu yeri bilmek, gittiği yeri bilmek.
Bilinçli yaşamak kısacası. Esen rüzgârlardan
etkilenmek, ama savrulmamak. İnançları bilimle
beslemek, doğrularda direnmek, sağlam basmak. Hayali
düşmanlarla zaman ve enerji tüketmemek.
Ve
tüm bunları yerel ve evrensel yasalara ve etik değerlere
uyarak yapmak. Değişerek değil, gelişerek.
Yani kendini geliştirerek, daha nitelikli bir geleceği
hazırlamak. Nicelik peşinde değil, nitelik peşinde
koşmak. Çağdaş uygarlık yarışında
saygınlık uyandıran ilkelere sarılmak. Geçici
moda akıntılarına değil. Gelişmiş
insan oranı arttıkça uygarlaşan bir dünyada
ve ülkede mutlu, sağlıklı, dengeli, kendisiyle
ve dünyayla barışık yaşayan bir birey
olarak. Engelleri aşarak. Kabararak, coşarak. Zaman
öldürmeden. Yaşarken ölmemek için, yaşamdan yaşamak
için zaman çalarak.
Çevrem zaman
bulamamaktan yakınan ve kendilerini geliştirmeyi ve
yenilemeyi sürekli erteleyen insanlarla dolu.
Herkes çok meşgûl. Kimsenin ne selâm vermeye, ne de
verilen selâmı almak için başını kaldırmaya
mecali yok. Biz zamana hakim olamıyoruz, zaman bize hakim.
Herkesin
kendine özgü kökleri var elbette. Herkes değişik
köken, dil, din, inanca sahip… Farklı toprakların
sarmaladığı farklı kökler, farklı
tatlarda değişik meyveler veriyorlar. Lezzet dolu kültür
mutfaklarında değişik aroma havuzlarında yüzüyor
gönüller. Bu da doğal. Çoğulculuğun özünde
yatan da zaten bu değil mi? Fakat farklılıklar
hep ayrılma, kopma sebebi olarak algılanıyor
nedense. Doğuştan gelen, yani seçilmeyen özellikler,
neden üstünlük sebebi olarak sunulur, anlayan beri gelsin! Ben
şuyum, ben buyum, o halde üstünüm! Hadi canım
sende! Git tedavi ol öyle gel…
Tekelci
zihniyetler paylaşmayı reddediyor. Eti bana kılçığı
sana felsefesi. Biri yiyor, biri bakıyor, kıyamet
ondan kopuyor. Kavga çıkıyor, kavgalar büyüyüp
savaşa dönüşüyor, yapılan kötülüklere
ideolijik kılıflar hazırlanıyor. Bağnaz
kafalarda herşeyin yanıtı otomatikleşiyor.
Beyinler yıkanmış ve programlanmış.
İzafiyet katlediliyor. Birileri her konuda hep
haklı, birileri de hep haksız oluyor. BENcilik çok yaygın bir hastalık. İlişkiler
çıkar yumağı.
Melekler savaşıyor,
insanlar ölüyor. Analar doğuruyor, analar büyütüyor,
analar ağlıyor…İnsana yeterince yatırım
yapılmıyor. Her yatırımdan kısa
vadede ekonomik anlamda rantabl olması bekleniyor.
Beklentiler çoğalırken, olanaklar azalıyor. Dünya
genelinde doyurulacak mide sayısı sürekli artarken,
sabit gelirlerinin payına düşen pasta dilimi küçülüyor.
İsyanlar yaygınlaşıyor, şiddet
yoluyla bastırılıyor, şiddet şiddeti
besliyor. Dünya globalleşiyor. Herşey mutlu azınlıkların
ihtiyaçlarına göre dizayn ediliyor. Küreselleştiriyorlar
bizi. Medya destekli etkisizleştiriliyor, uysallaştırılıyor,
ehlileştiriliyoruz.
Ekranlar teşhircilik
yaparak albenisi yüksek malları sergiliyor, kadın vücudunu
metalaştırıyor. Bilinç altına yerleştirilen
ideal cazibelerin günün birinde kendilerine de ait olabileceğine
koşullandırılan beyinler tüketim yarışında
oburluk rekorları kırma çabasında tükenip
gidiyorlar öbür tarafa, tüm günahlarıyla birlikte…
Tüketemeden tükeniyorlar kuzu kuzu. "Özgürlükçü"
21.yüzyıl dünyasında tüketimine dayalı yenisömürgeci
düzenin köleleri olduğumuzun bilincine ne zaman varacağımızı
merak ediyorum cidden!
Olmak ile malik
olmak arasında bocalarken, mağlup oluyoruz sistemin
dayanılmaz hafifliğine. Kahroluyoruz; hepimiz stres
hastası olduk farkındaysanız. Böyle gelmiş
böyle gider diyorsanız sorun yok. Yok hayır
gitmemeli diyorsanız, hayatı sorgulayın, birşeyler
yapın, tepkisiz kalmayın…Zira zaman su gibi akıp
gidiyor. Biliyor musunuz, kırk yılı geçti BİZ
buralara geleli… Biraz özlemsel (nostaljik) takıldımsa
affola!
Brüksel
- 25 Nisan 2005
YAZARIN
DİĞER
YAZILARI:
Tükenen
Ömürler
Gurbetten
Gelmişim...
Lahey'de
Kısa Bir Günden İzlenimler
1950’den
Mektup Var…
Nereden
geldik, nereye gidiyoruz?
Tutarlılığa
Davet
Köprünün
altından daha çok sular akacak
SAYFA
BASI
|