·  ANASAYFA  
·  AVRUPA HABER  
·  MEDYA  
·  EKONOMI  
·  FIRMALAR  
·  SPOR  
·  YAZARLAR  
·  BASIN ÖZETLERI  
·  COCUKLAR  
·  KADIN & YASAM  
·  BEDAVA POST  
·  DOWNLOAD  
·  TREIBER  
   
   


DOSTCA
                                                                                       Halil Gülel
 
halilgulel@t-online.de



Hayal Etme Duygusu

Sanatçının toplumda bir eser üreten kişi olarak değerini kazanması; önce bu işin bir sanat işi olması bilincine kendisinin varması ve bunun sonucunda aynı bilincin toplumda (halkta) yaygınlaştırılması sonucunda olmuştur. Bilinçlenen halk, talep edeceği heykeli sıradan bir sanatçıya değil, o işin ustası olan ve gerçektende üreten sanatkara koşmuştur. Buna rağmen „Sanatçının hala zanaatçı sayılmalarına ve züppelerce hor görülmelerine karşın, sayıları gittikçe artan bir sürü insan, sanatçının işiyle, yalnızca dinsel veya siyasal anlamı için değil, içsel değeri için de ilgilenmeye başlanmıştır.“ diyen E. H. Gombrich bu vaziyeti açıklamaktadır.

Şair, „Heykeltraş demek o zaman putperest imiş:“ derken; meseleye ilahi dinler açısından bakmaktadır. Nitekim, ilahi dinin mesajını bizlere ulaştıran Allah’ın elçileri, „Yaradan’ın böyle bir şekle konulamayacağını defalarca bildirmişlerdir. Kur’an-ı Kerim’de de bu vaziyeti izah eden bir çok ayet vardır. İhlas Sûresi’nin son ayetinde „O, sizin düşündüklerinizin hiçbirisine benzemez“ bildirisi ile düşünceyi, inancı, kalıplaştıranlara, donduranlara, sınırlayıp şekillendiren kısır görüşlülere cevap verilmiştir. Heykeltraş demek genelleştirecek olursak; ressam, heykeltraş, tiyatro oyuncusu, bestekar, müziğin çeşitli dallarıyla uğraşanlar demek anlamına gelmiştir. Zamanımızdan ikibinbeşyüz yıl önce böyle bir kavram olabilir. Resim, heykel, müzik, şiir yasağı hakkındaki görüşlerin çoğu Kur’an-ı Kerim’de başka açıdan ele alınmış, yapılmasının yasak sayılması ise muharref Tevrat’tan bize (İsrailiyat kanalıyla) geçmiştir. Şuara Sûresi’nde adeta iyi şiir ve iyi şair tarif edilmiş ve karşılaştırılması yapılmıştır. Yine heykel ve tasvir üzerine Hz Süleyman Peygamberi (AS) ve onun sarayı misal verilmiştir.

Heykel yapmak ile heykeli yaptıran fikir ve ona tapınılması ayrı ayrı konulardır. Tapınma ve putlaştırma tehlikesi, zayıf ve tek görüşlü olanlar için tarihin her devrinde mevcut olmuştur. Bundan sonra da, hatta kendilerine uygar ve çağdaş diyen topluluklar ve çevreler tarafından da olabilir. Bugünün modern insanı, bilgi çağını yaşayan 21.ci yüzyıla giren Japonlar ve Batılılar sanatı, bir nevi din ve inanç aracı olarak kullanmaktadır. Adı geçen bu topluluklarda heykel, resim, musiki ve diğer güzel sanatlar bu amaçla kullanılmaktadır. Budizm’de ve şu andaki muarref Hıristiyanlıkta özellikle heykel ve resim çok kullanılmaktadır. Tapınaklarında Buda’nın, kiliselerinde Hz. İsa, Hz. Meryem ve diğer din büyüklerinin sûretlerine, heykellerine tapınmaktadırlar. Maalesef bu heykelleri, özellikle kiliseler için yapanlar hem ilahi bir (ehli kitap) dine inanmaktadırlar, aynı zamanda şiirde bahsedildiği gibi putperest durumuna düşmektedirler. Arkaik dönemde de, Hıristiyanlığın çeşitli dönemlerinde de sanat, bir inanma aracı olarak kullanılmıştır. Müzikten mimariye, resimden heykele güzel sanatlar dini görüş ve inanışların yayılmasında yardımcı görev almışlardır. 

Resim ve heykele yöneltilen tapınma, putlaştırma suçlaması mimariye fazla yöneltilmemiş, mimari eserler başlangıçtaki yapılış gayelerinden daha sonraları ayrılarak yeni görevler almışlardır. Roma çağının tapınağı olan yuvarlak Pantheon, kiliseye, cami olan Endülüs ve Balkanlardaki eserler; kiliseye, müzeye veya başka amaçlar için çevrilmiş, kilise olan Ayasofya önce camiye, sonrada müzeye döndürülmüştür. Hiç kimsede bu eserlerin üzerlerine aldıkları ikinci, üçüncü veya dördüncü görevlerinden dolayı onları ayıplamamış, hatta daha kutsamıştır. Fakat, heykelde durum böyle değildir: Heykel ve resim, ilk aldığı görevi her zaman devam ettiren bir halde olduğu kabul edilip, hiç affedilmemiştir. Pantheon’u yapan mimarında putatapar olmasına kimse aldırmamış, fakat, kimse „Afrodit“ heykelini yapanı da, heykelide af edememiştir. Her şeyde olduğu gibi sanatta da çifte standart uygulanmaktadır.

„İnsan vücûdu bazan açık, bazan örtülü,“ mısrasında şair, Berlin’deki Bergama Müzesi’nde bulunan ve Bergama’dan götürülmüş olan „Zeus Sunağı’ndaki“ heykellere (figurlara) bakarak bir yorum yapmaktadır. Gerçektende insan vücûdu her halde de resmetmek gayet zordur. Çizgi, renk, büyüklük, küçüklük, oran ve ölçü olarak görünürde farklılık arzeden insan vücûdu, teklik açısından ele alındığı zamanda bir bütünlük arzeder. Temelde insan vücûdu bir takım organlardan meydana gelmiş, fakat, Kur’an’ı Kerim’de de ayrı ırklarda yaratılmanın dil, kültür çeşitliği ile anlaşabilmenin yolu olduğu belirtilmiştir. 

Sanat, bir toplumda veya bireyde önce hayal duygusunu geliştirir; hayal ile düşünme başlar, düşünen insan amacına ulaşmak için ön çalışmaları ve bilgi toplama dönemini hazırlar, yapar, geliştirir, bunun ardındanda gerçekleştirme, eserini oluşturma dönemi ile sonuca ulaşır. Yüzyıllar boyunca insan topraktan gökyüzüne doğru yükselmeyi düşlemiştir. Bu konu üzerinde yazılmış ve çizilmiştir. Her sanatkar, tasavvur ettiği tasvirlerini kendi eserleriyle ortaya koymuştur. Türkistan’da İmam Cevheri’den, Hezarfen Ahmet Çelebi’ye, oradanda Jül Verne’ye uzanan bu hayal ve hayali gerçekleştirme çizgisi 1969’da Aya, insanoğlunun ayak basması ile gerçekleşmiş ve daha ilerileri hayal etme duygusuna, çalışmalarına ön ayak olmuştur.

SAYFA BAŞI


Yazarın diğer yazıları:

Hayal Etme Duygusu
Dış Görünüş
Sanatcının Elindeki Taş
Ölmeden önce ölmek
Olgun İnsan
İnsan, güzellik ve yokluk

   
SAYFA BASI

| Ana Sayfa | Haberler| Gazeteler | Ekonomi | Firmalar | Spor | Yazarlar 

Copyright © Mima Datentechnik / Jülicherstr.20 / 52070 Aachen / Deutschland
Tel:
+49 (241) 900 57 50 (pbx)  Fax: +49 (241) 99 777 57  
e-posta:
info@Turkpartner.de
Bu site Mima Datentechnik Internet Servisi tarafýndan hazýrlanmaktadýr

Halil Gülel
Hayal Etme Duygusu
Nuran Yelkenci
2005 Dünya Kadın Yürüyüşünde, Müslüman Türk Kadınının Yeri
M. Ali Aladağ
Bizim  Diyalogcularımız
Mahmut Aşkar
Gül  Medeniyetine  
Selâm  Olsun!
Hasan Kayıhan
Türkçe üzerine
Mustafa Can
Çağımızın Dervişe Açık Kapıları Var mı…
Ayten Kılıçarslan
Erkekler farklı mı ölür?
Sebahattin Çelebi
İstanbul, hiçbir şeyim...
Hidayet Kayaalp
Övgülerle sövgüler arasında
Fikret Ekin
Komplo Teorisi Yok-1
Orhan Aras
Ali ile Nino hala yaşıyor
Yılmaz Kuzucu
Estetik, armoni ve renklerin dili
Şensel Aşkın
Küresel ruh krizi
Serdar Çelebi
Birlik yolunda ilk çabalar..
Betül Parlar
Sigara Bağımlılığı
Muhsin Ceylan
Berlin’e hayali bir soru
Ozan Yusuf Polatoğlu
Bir taraf ‘şan’ (!) alıyor
Bir taraf ‘perişan’ oluyor
Üzeyir Lokman Çaycı
Hanga Hunga
Yakup Tufan
Uyum nedir?
Şefik Kantar
Bizi bekleyen Avrupa
Dr. Nebil Bozdoğan
Tırnak batması ile ilgili bilmemiz gerekenler
Sizden Biri
Sen neymişsin be abi?
Alperen Çelik
Yeni Vietnam IRAK
İsmail Altıntaş
İslâm Dininin Engellilere Sağladığı Kolaylıklar
Latif Çelik
Ayný acýyý duyanlar en samimi olanlardýr
Ali Kılıçarslan
Doðru yazalým, doðru konuþalým!
İsmail Tüysüz
Yılbaşı ve noel kutlamaları hakkında neler biliyoruz
Fazlı Arabacı
Yaralı bir bilinç