Hayatın içinden Y
ı l m a z K u z u c u
|
|
yilmazkuzucu@web.de
|
Bireyselleşmenin
sessiz depremleri
İri
yarı, güçlü kuvvetli biri oturdu cami-lokalinde yanıma,
selam kelamdan sonra çaylar içildi ve namaza çıktık.
O iri adamın şiddetli öksürüğü musallilerin
ciğerini parçalıyordu adeta. Aşağı
indik, o halde bir sigara daha yaktı ve mahcubiyetle:“
işsizimYilmaz bey, bildiğiniz bir yerde iş varmı?
“ dedi. İnanın
bazan evde sinirden çocukları dövüyorum“ diyince, içim
bir daha parçalandı. Benim yaşlarımdaydı,
Umschulung’u anlattım uzun uzun birkaç adres ve
tavsiyeden sonra ayrıldık. Bir
süre de daha görüşemedik. Sonra duydumki, kanserden
ufacık kalan o iri ve genç adamın cenazesine davet
ediliyoruz. Günlerce unutamadım şiddetli öksürüğünü,
iri adamı yiyen küçük sigarayı stress,
depresyonla ve sinirinden çocuklarını dövdüğü
itirafını, velhasıl o çaresizlik, acziyet ve tükenişi.
Evet, son sıra Euro’ya geçişle herkes eskisi gibi
madden rahat değil. Çoğu da birikimlerini musalli
yalancılara kaptırdığından, paradan
ziyade merhametleri ve şevkleri çalındı
insanların.
Sıkıntı sade maddi değil, manevi zayıflıkla
birleşip, endüstrileşmeyle artan bireyselleşme
esas ülkü ve heyecanı
söndürdü, asıl manen ve zihnen fukaralaşıyor
ve egoistleşiyoruz.
Babalarımızın da buraya gelirken çok paraları
yoktu. Yamalıklı giyiyor, arabaya binemiyorlardı
hatta çoğu borçluydu, lakin durup dururken bizi de dövmüyorlardı.
O zaman da mal için kardeşler dövüşebiliyordu ama
yine de bugünki kadar ilgisiz ve soğuk değillerdi,
uzun sürmez çabuk unuturlardı. O zaman da vardı meşhur
gelin-kaynana çatışması, görümce kıskançlığı
lakin bir haddi, bir sınırı vardı ve daimi
kin derecesine gelmez, yıllarca sürmez, tez unutulur ve
tekrar kucaklaşılırdı. Zira herkes
o zaman birbirine muhtaçtı ve ailelerde bir otorite vardı.
Bireyşelleşme ve ekonomik bagımsızlık
bugünkü boyutta deyildi. Bugün konto elinde olan gelin,
kaynanaya da gerekirse kocaya da eyvallah denmeyeceğini
sanıyor.
Akrabaları kocasını soyuyor, irtibatı
keserse zengin olur sanıyor. Böylece
kadının fendi, gece operasyonlarıyla
nice arslan erkekleri kuzu yapıyor. Sağlıklı
bir aile için despot erkek kadar, sinsi ve cin fikirli kadın
da sağlıklı değildir. Keskin sirke küpüne
zarar.
Kadın bağımsız,
yani muhtaç değil, yani onlarsızda olabilir! Velhasıl
hayatı garantili: pasaportu ayrı, arabası ayrı,
tapusu ayrı, çocukları da kafaya almak kolay oh ne
güzel! Anne babasız da yaşarım, amca dayısız
da, komşusuzda, cemaatsizde, akrabasızda
olunabilir hüsnü
kuruntusuyla gerçekten mutluluk mümkün mü? Aceba
cirolar, sigortalar, dostun-akrabanın, gardasın-karındaşın,
babanın-ananın, abinin-ablanın yerini
doldurabilir mi?
Dünya malı, çocukları sevgi ve bu güzel bağlardan
mahrum bırakmaya değer mi?
Bu mu akıllılık, bu mu okumak?
Bazı ham ruhlar övgüyü, fazla sevgi ve takdiri
hazmedemez. O yüzden zirvede kalmak da oraya çıkmak
kadar zor bir iş. Onun
için illa aile, illa aile, illa asalet.
Bir
sürü sigortamız var; yangın sigortası, işsizlik
sigortası, kaza sigortası, hastalık sigortası,
hatta hayat sigortası, velhasıl hayatımız
garantili!
Çok
sigorta var ama ruhumuzun sigortası yok, ahlak
sigortası yok, stress, depresyon, sevgi, gönül,
namus, sigortası hiç yok. Işte o sigorta, tutkun
akraba dairesi, geniş ve kaliteli dostlardır.
O yüzden küçük şeyleri mesele yaparak, kin güderek
”ben adamı silerim” deme ve dedirtme lüksumuz
hiç yok.
Hastanede
bile ziyaretçin, duacın olmazsa sırf modern
cihazlar, doktorlar yetmiyor insana, makina değiliz.
Bunun ölümü-kalımı var, bayramı-düğünü
var, dostsuz akrabasız, kardeşsiz, ailesiz hayat çekilir
mi? Hayır öğütlü dostların ve anaların
kucagı bir ömür lazım insana.
Okçular
tepesini tekrar derinlemesine düşünelimde ve bir daha
ders çıkaralım tarihten.Viyana önlerinde bize yüz
yıllık ezikliğe, yüzbin şehit ve esire
malolan yenilginin sebebi, ihanete götüren bir gurur değilmiydi?
Kendisine teslim edilen köprüden düşman orduları
geçerken –Kırım-Giray Han´ın
;„Bırak lala, geçsinler, oğuzun burnu sürtsün
de Tatarın kıymetini bir bilsin„ gibi
nefsimizde bize /elimi çekeyimde bir görsünler/ dedirtmeye
sakın.
Velhasıl bizi ne düşman, ne yapılan gizli
planlar, ne özel hazırlanan asimilasyon programları,
ne de yoksulluk yıkabilir lakin kuru gurur, birbirimizi
çekememezlik, uzlaşmasızlık, çekişme,
hasitlik ve giybet zayıflatır, mahveder.Giray Han
misali, küçük hesaplarla basiret gösteremeyenler kendi
kuyusunu kazarken, birlikte yüzdüğümüz gemiyi de
deliyorlar. Öylelerine yüz vermeyin ve su serpin yüzlerine.„
Birbirinizle çekişmeyin, sonra gücünüz zayıflar
da...“ ilahi öğüdüne kulak verelim.
Kin akla dayanır mı? Kin Hakka dayanır mı?
Ta ki helak olmayalım, son kalemiz „ Güçlü ve
tutkun aile“ yi de dıştan habis ruhlar zaten çepeçevre
kusatmışken, içten de biz veya içimizdeki
beyinsizlere yıktırmayalım.
Herşey para degil, birbirimize paradan, hatta
ekmekten daha muhacız. Küçük hataları unutalım
ama, bir fincan kahvenin bile hatırını asla.
Selam size ve dua edin o eski(mez) dostlarınıza. Hayırlı
yokculuklar ve güzel izinler.
SAYFA
BASI
Yazarın
diğer
yazıları:
Bireyselleşmenin
sessiz depremleri
Herseye
rağmen
Batıdan
bir iç muhasebe
Huzur
yazıları
Sağlıklı
değişim
Her
ayrılık
Kimse
sizin yerinize düşünmez
Sözlerin
özünden
Mektup
SAYFA
BASI
|