DÜŞÜNCE
TURU Fikret
Ekin
|
|
fikretekin@web.de
|
Oyun İçinde Oyun mu?
“Sanma ki
mümkündür bu belanın def’i
Yersin tekmesini ahbabınsa katır.
Tadılmassa insanlığın şerefi
Arta hayvan olmanın azabı kalır.”
Şair söylerse güzel
söyler. Bir de doğruyu söylerse şair; o güzel, bir başka güzel
olur.
Öyle ya
insanlığın şerefini tadamayanlar, hem kendilerine
taddırırlar hayvan olmanın azabını, hem de kendilerini dost
tutanlara...
Son günlerde bizde,
içine girmek için kapısında yüzyıllardır beklediğimiz ve bir
kısmımızın da içinde yaşadığı, dost bildiğimiz, tuttuğumuz
ülkelerden yeni bir “katır tekmesi” yedik ki, anlayana aşk
olsun...
Olayın “oluş
şeklini ve gelişmeleri” mutlaka basından takip
ediyorsunuzdur. O yüzden biz aslında olayın “oluş sebebi”
üzerinde durmak isterdik. Fakat ne yazık ki, bu konuda
Müslüman olduklarını iddia edenlerin, Müslümanlar adına,
ortaya koydukları tepkileri görüp, duydukça “oluş şekli ve
gelişmelerin” de anlaşılamadığını üzülerek görüyoruz.
Bahsettiğimiz olay,
Danimarkalı bir gazetenin, Jyllands Poster gazetesinin, on iki
karikatürcüye sipariş vererek yaptırıp, yayınladığı; hakaret
taşıdığı kimse tarafından inkar olunmayan, sözüm ona Hz.
Muhammed (s.a.v.)’e çamur atmaya cüret eden yayını ve
arkasından gelişen olaylar...
Karikatürlerin(!)
yayınlanma tarihi 30 Eylül 2005... Yani konu 4 ayı aşkın bir
zamandır gündemde ve bu süre içerisinde bir kaç cılız,
diplomatik tepkinin dışında, hiç bir gelişme yaşanmamış.
Fakat nedense(!) son bir hafta içinde “bu çirkin tavır” kriz
haline getirilip, uluslararası bir boyuta taşınmış ve
taşınmaya, kaşınmaya devam ediliyor.
Öyleyse olayların
“oluş şeklinin” , günlük hay-huydan uzaklaşılarak, bir
değerlendirilmesi yapılmadan, “oluş sebebi”
anlaşılamayacaktır, kanaatimce...
Mesela tüm bu
olayların komunizmin yıkılışından sonra başlatılan “Yeni
düşman: İslam” zihniyetiyle bir ilgisi olabilir mi?
Bilhassa 11 Eylül
olayları ile resmen hayata geçirildiğine şahit olduğumuz
“Medeniyetler çatışması” adlı Pentagon çalışmasının,
senaryolaştırıldığını bildiğimiz biçimde sahnelenmesinin bir
perdesi midir, bu karikatür çirkinliği?
Veya geçtiğimiz
günlerde ünlü Fransız dergisi L’Wxpress’in yeni sayısında
kapağına taşıdığı “Avrupa’da İslamiyet’in Yükselişi”
endişelerinin bir sonucu olabilir mi, bu olanlar? Öyle ya, bu
dergiye göre sadece Fransa’da, tüm engellemelere rağmen,
günlük on iki kişi İslam dinine geçiyordu ve bunların arasında
oldukça çok sayıda ünlü isimler de vardı...
Bilindiği gibi pek
çok Avrupalı da aynı endişelerini(!) yıllardır, farklı
usluplarla olsa da, dile getirip duruyorlardı.
Hatta “İslam
Düşmanlığı” adlı yazımızda da yaptığımız alıntıda görüleceği
gibi Danimarka Kraliçesi II. Margrethe’de, kısa bir zaman önce
“İslam’ın mensuplarının ülkemizde giderek artması ciddiye
alınması gereken bir meydan okumadır.” dememiş miydi?
İslam’ı, onun öncüsü
ve örneği olan Hz. Muhammed’in (s.a.v.) şahsında karalamak ve
mazlum bir toplumu, kendini savunduğu için, terörist göstermek
isteyen bir zihniyetin aleni dellileri gibi görülebilinecek “Sorunun
devamının bunca zaman izin verdik; çünkü toleranslı ve çok
tembeliz. İslam’a karşıtlığımızı göstermeliyiz.” düşünce
ve ifadelerinin rolü ne kadardır, olanların olmasında?..
Karikatürist
Christofer Zieler’in kendiliğinden çizip, gönderdiği; Hz.
İsa’nın dönüşüyle ilgili, bir karikatürü 2003 yılında,
sakıncalı bulan ve “Hıristiyanları rencide etmeye hakkınız
yok” diyen Jyllands Poster yöneticileri, nasıl olmuş ve niçin
olmuşta özel sipariş vererek, hem de 12 ayrı
karikatüriste ayrı ayrı özel sipariş vererek, kendilerinde
Müslamaları rencide(!) etme hakkını(!) görebilmişlerdir?
Daha önceki, “Yahudi
asıllı” olduğunu basından öğrendiğimiz, Jyllands Posten
gazetesi genel yayın müdürünün dahi tasvip etmediği ve
kınadığını açıkladığı “karikatürlerin” (!) yayınlanmasına ve
siparişine sebeb olan şimdiki genel yayın müdürü “Medeniyetler
çatışmasından” medet uman, malum bir gurubun adamı olablir mi?
Veya Danimarka
Kraliçei II. Margeritha’nın “Danimarka’da İslam’ın
yayılışından duyduğu” endişesini paylaşan bir zihniyetin mi
temsilcisidir?
Keza bir başta
Danimarka gazetesi olan Ekstra Bladet’in “ifade ve fikir
özgürlüğünü savunduğu”na inandığı yazar ve gazetelere
verdiği geleneksel “Viktor ödülü”nü, veriliş zamanı gelmeden,
apar-topar Jyllands Posten gazetesine, bu olaydan dolayı
vermesi, samimi bir “ifade ve fikir özgürlüğü savunuculuğu”
mudur?
Öyleyse neden
Almanya’nın ortasında, bir gece baskını ile bir gazete,
mahkemesiz, sorgusuz-sualsiz kapatılırken ses
çıkarmamışlardır?
Aynı soru, Danimarka
gazetesini “fikir ve basın özgürlüğü savunuculuğu”
gerekçesiyle destekleyip, aynı çirkin sipariş karikatürleri
basan Fransız, Alman, Avusturya vs.li gazetelere de sorsak,
acaba ne cevap verirlerdi?
Mesela Almanya’da Camii’de İmamların okuduğu hutbe ve
vaazlara dahi karışılıp, ortaya “kin vaazcısı” diye bir
kavramı atarak, insanları sorgulayan ve yargılayan ve bu
hukuk dışı tavrı AB Parlementosuna taşıyanların tutum ve
davranışlarını “ifade ve fikir özgürlüğüne” bir saldırı
olarak görmemişler(!) o yüzden de Danimarka gazetesine
verdikleri desteği vermemişlerse, “din ve vicdan hürriyetine
bir saldırı olarak da mı görmemişlerdir?”
Yoksa
mesele “fikir ve basın özgürlüğü” , “ifade ve fikir
özgürlüğü”, vs. gibi meselelerden ziyade; kuzuyu yemeye
karar veren kurdun, “suyumu bulandırdın” bahanesi mi?
Bir Alman
olmasına rağmen,
Şarkiyatçı Udo Steinbach’ın, Danimarka’da bir süredir Müslüman
göçmenlerle, Danimarkalı’lar arasında ilişkilerin
kötüleştiğini kaydederek “Aralarında bir uçurum oluştu.
Hatta ırkçılık söz konusu. Ve bir takım gazeteler provokasyona
yöneldi. “ açıklaması istikametinde, olayı Danimarka’ya
mahsus, mahalli bir hesaplaşma olarak mı almalıyız?
Kötüleş(tir)menin Almanya’da, Fransa’da, Hollanda’da,
İngiltere’de, velhasıl tüm Avrupa’da aynı şekilde
oluş(turuluş)una ne demeliyiz?
Olayın sadece “oluş biçimiyle” ilgili, yüzlerce cevapsız
sorular...
Ne dersiniz, olaylar bunca tırmanmış, adeta
“Medeniyetler çatışması” nı isteyenlerin ekmeğine yağ süren
hale gelmişken, özür dilemesi gerekenlerden biri olan
Danimarka Başbakanı Rasmussen’in “Prostetolara derhal son
verin yoksa İslam dünyası zararlı çıkar.” sözleri bile,
yapılan ve yapılması isteneni açıkça izah etmez mi?
Ayrıca 4 ay öncesinin bir olayının, tam da Münih’de ABD-AB
gerginliğini azaltmaya yönelik ve ABD’nin “İslam ülkelerini
işgal planını”, “İslami terörle mücadele” maskesi altında
yutturmaya çalıştığı “Güvenlik” görüşmelerinin yapıldığı
günlerde tırmandırılışı teseadüf olabilir mi?
Eğer tesadüf ise, ne kadar büyük bir “tesadüf” ki;
İngiltere’deki malum olaylar da benzeri bir toplantının
ortasına düşmemiş miydi?
Sahi kim kimden nefret ediyor? Müslümanlar mı Batı’dan,
yoksa Batı mı Müslümanlardan?
Veya bu kini bilirek körükleyenler ve yangına benzinle
gidenler ile, kullanıldığını dahi anlamayarak, kışkırtmalara
kapılanlar, üç gün sonra da herşeyi unutacak olduğunu, önceki
benzerlerinden bildiğimiz, saman alevi tepkilerin
sahiplerini harekete geçiren kin, kimin kinidir?
Mesele “din” meselesi mi, “kin” meselesi midir? Yoksa her
ikisi de modern emperyalizmin besin kaynağı “kan” meselesi mi?
Bu çatışmadan çıkarı olan ve olacak olanlar kimlerdir?
Müslümanlar olmadığına, olamayacağına göre?..
SAYFA
BASI
Yazarın
diğer
yazıları:
Oyun
İçinde Oyun mu?
Türkiye’nin
“Sorunu”
İslam
Düşmanlığı
Kedi
Medeniyeti
Arılardan
İnsanlara...
Komplo
Teorisi Yok-5
Komplo
Teorisi Yok-4
Komplo
Teorisi Yok-3
Komplo
Teorisi Yok-2
Komplo
Teorisi Yok-1
Kerkük,
Ne Kadar Türk?
Dededen
Toruna Türkçe(!)
İman'ı
Vurdular
Bir
Ramazan Daha Geçti!
Bir
Konuşmaya Notlar..
Güvenlik mi
hürriyet mi?
Hadi
oradan sende...
''Bu
Ne Kafa"
''Puzzle''
ın bütününü görmek (3)
''Puzzle''
ın bütününü görmek (2)
"Puzzle''
ın bütününü görmek (1)
Berlin`deki Yargıclar izinde
mi?
Ne
olur, ne olmaz
Cadı
Avı
Bizden
hatırlatması
İki
Olay ve Hasta kafa
İnsanlığa
Kurulan Tuzak
Bir
Bu Eksikti!
Bütün
“teferruatta” mı saklı?
Kaşınan
ve Kaşıyanlar
Dünden
Bugüne Değişen Bir Şey Yok
SAYFA
BASI
|