VIZYON
Yard. Doç. Dr.
Haldun Çancı
|
|
haldun.canci@emu.edu.tr |
Gizlenen
Gerçek Atatürkçülük ve Savunucularına Ödettirilen Bedeller
Atatürkçülük adına, bugün, ortada büyük bir sorun
vardır: Gerçek Atatürk, yıllardır Türk toplumundan
gizlenmiştir.
Bu tutumun ortaya çıkmasında, ülkenin gidişatına yön
veren iç ve dış çıkar odaklarının etkisi büyük olmuştur.
Çeşitli çevreler, gücü karşısında kendilerini ezik
hissettikleri Atatürk’ü, kendi yanlarında göstermeye
çalışmışlardır. Bu yüzden de, Atatürk’te, kendi tavırlarını
destekleyici yanlar bulmaya çalışmışlardır. Bazıları ise,
kendi dar çevrelerinde, Atatürk’ü kasıtlı olarak yanlış
tanıtmışlardır. Tüm bunlar yapılırken de, gerçek Atatürk’ün
üzeri örtülmüştür.
Bu yazıda, Atatürkçü düşüncenin, bazı kesimlerce,
kasıtlı bir biçimde gizlenen kimi boyutlarına maddeler
halinde değinilecektir. Daha sonra da, bu boyutlardan bir
tanesi kısaca irdelenecektir.
1-
Gerçek Atatürk, Anti-emperyalist Atatürk’tür. Gerçek
Atatürk, Batıcı ya da Batıya rağmen Batılılaşmacı değil,
çağdaşlaşmacı, aydınlaşmacı ve modernleşmeci Atatürk’tür.
(Dolayısıyla, Batıcıların, Atatürk’le ilgili iddiaları doğru
değildir.)
2-
Gerçek Atatürk, mason ya da din düşmanı değildir.
Bilakis, ulusun zararına işlediğini ve kökünün dışarıda
olduğunu düşündüğü mason localarını kapatan Atatürk’tür.
Dini, emperyalizmin oyuncağı olmuş, yobaz din tacirlerinin
sermayesi olmaktan kurtaran da Atatürk’tür. O, böylelikle,
yüce İslam dininin, birilerinin tekelinde kalarak, bir
istismar aracı olmasını engellemiştir. Atatürk, kul ile
yaratıcısı arasındaki ilişkiye aracılık etmeye kalkışanları
bertaraf etmiştir. Zaten, İslam dininde ruhban sınıfı
yoktur. İslam, böyle bir aracılığı şiddetle reddetmiştir.
Atatürk, ayrıca, dinin, yanlış ellerde, yanlış yorumlanarak,
iptidailiğin temel kaynaklarından bir tanesi olmasını
önlemiştir. (Dolayısıyla, din simsarlarının, Atatürk’le
ilgili iddiaları doğru değildir.)
3-
Gerçek Atatürk, diktatör, ırkçı ya da faşist değil1,
ulusalcı, yani ulus devlet milliyetçisidir. Atatürk
döneminde, nerede ise dünyanın tamamı faşist ya da komünist
diktatörlükler altında yaşamıştır. Yeni kurulmuş Türkiye
Cumhuriyeti, içte ve dışta türlü tehdit ve tehlikelere maruz
kalmaktayken bile, Atatürk, diktatörlüğe ve despotluğa
yönelmemiştir. Kendi çağının özgün koşulları açısından
oldukça yumuşak sayılabilecek otoriter bir yönetimle
yetinebilmiştir. Bu otoriter tutum, yeni kurulan ülkenin ve
yapının pekişmesi açısından gerekli olmuştur. Böylelikle,
Atatürk, ulusal birliği kurabilmiş ve koruyabilmiştir. Aynı
Atatürk, kendi sağlığında, hiçbir iç ya da dış talep ve
dayatma olmaksızın, iki kez çok partili hayata geçiş
denemesi gerçekleştirmiştir. Ancak, bu denemeler, Cumhuriyet
karşıtlarının istismarları yüzünden başarısızlıkla
sonuçlanmıştır. (Dolayısıyla, İkinci Cumhuriyetçilerin ve
dış fon destekli liberallerin, Atatürk’le ilgili iddiaları
doğru değildir.)
4-
Gerçek Atatürk, sosyalist ya da komünist değil, ancak
eşitlikçi, halkçı ve sosyal devletçidir. Sovyetlerle iyi
ilişkiler kurmuş ve milli mücadelede onlardan yardım almış
olmasına rağmen, Sovyet resmi ideolojisini benimsememiştir.
Aynı şekilde, İngiliz himayesini ve Amerikan mandasını da
reddetmiştir. (Dolayısıyla, tam bağımsızlık karşıtı,
Amerikancı, İngilizci ve eski Sovyetçi çevrelerin,
Atatürk’le ilgili iddiaları doğru değildir.)
5-
Atatürk içine kapanmacı değildir. Bilakis, dünyanın
gidişatına ve bölge ülkelerindeki sorunlara karşı
duyarlıdır. Bu özelliğini, bölge ülkeleri ile
gerçekleştirdiği işbirliği anlaşmaları ile kanıtlamıştır.
Atatürk döneminin, ithal ikameci iktisat modeli, yeni
kurulmuş ulus-devlet yapısının ve o dönemin gerekliliğidir.
Ancak, Atatürk, bütünüyle (vahşi) kapitalist bir modelden
yana da değildir2.
Atatürk’ün iktisat modeli, gerekli görülen alanlarda devlet
yatırımlarının da yapıldığı, esnek yapılı bir karma ekonomik
modeldir. (Dolayısıyla, vahşi kapitalizm yanlılarının ve
kendi karları dışında hiçbir konuda en ufak bir kaygı
taşımayan sermaye çevrelerinin, Atatürk’le ilgili iddiaları
doğru değildir.)
Anti-emperyalist Atatürk: Batılılaşma mı,
Modernleşme mi?
Bu gerçekliklere, bu şekilde kısaca değindikten sonra,
birinci maddede yer alan konuyu biraz daha irdelememiz
gerekirse şunları söylemek mümkündür:
Evet, gerçek Atatürk, Anti-emperyalist Atatürk’tür.
Gerçek Atatürk, Batıcı ya da Batıya rağmen Batılılaşmacı
değil, çağdaşlaşmacı, aydınlaşmacı ve modernleşmeci3
Atatürk’tür. Çünkü, Atatürk, liderliğini yaptığı Ulusal
Kurtuluş Mücadelesini, Emperyalist Batılılara karşı
vermiştir. Türk toplumuna hedef olarak gösterdiği, “çağdaş
uygarlık düzeyi” değil, o düzeyin de üzeridir. Atatürk,
Batılı olmayı değil, Batılılar kadar güçlü olmayı
hedeflemiştir. Bugün, bazılarının, Atatürk’ün Batıcılığının
birer göstergesi olarak sıraladıkları kimi uygulama ve
tarzlar, tam da bu hedefi yakalamaya yönelik çabanın
sonucunda ortaya çıkmışlardır. Atatürk, bunu neden yapmıştır?
Çünkü, Atatürk, tehlikenin hep Batıdan geldiğini görmüştür.
Gösterdiği bu hedef de, söz konusu bu tehlikeye karşı
korunma amacı taşımaktadır. Atatürk, Batıdan gelebilecek
tehditlerle daha kolay baş edebilmek için, en az onlar kadar
güçlü olmak gerektiğini görmüştür.
Gerçek Atatürk, tam bağımsızlıktan yanadır. Bugün,
bazıları, “dünyada tam bağımsız hiçbir ülke kalmamıştır”
dese de, bu doğru değildir. Bugünün, bağımsız olan ülkeleri,
Batının emperyalist ülkeleridir. Örneğin, ABD, bugün,
bağımsız bir ülkedir. Batılı diğer emperyalist ülkeler de,
en azından, dünyanın geri kalanından daha bağımsız bir
şekilde kendi siyasetlerini belirlemekte ve
uygulamaktadırlar. Bağımlılık sorunu, bizim de içerisinde
olduğumuz, dünyanın geri kalan kısmı için söz konusudur.
Burada kastedilen ve gerçek Atatürkçülerin yakındığı
bağımlılık, uluslararası emek bölüşümü yüzünden ortaya çıkan,
karşılıklı bağımlılık değildir. Sorun olarak görülen, zihni,
ekonomik, siyasal, toplumsal, askeri ve kültürel
bağımlılıktır. Bu tür bir bağımlılığı da, sanırız hiç kimse
savunamaz ve varlığını inkar edemez.
Batılılaşma ve modernleşme birbirlerinden farklı
olgulardır. Batılılaşmanın adresi bellidir. Batılılaşma,
iyisiyle ve kötüsüyle Batıyı taklit etme, Batılılar gibi
olmaya çalışma bayağılıdır. Sonucunda da, kaçınılmaz olarak
bağımlılık ve sömürü getirir. Bir toplumun, Atatürk’ün
anladığı anlamda kalkınması ve ilerlemesi, asla, Batıcılık
ile gerçekleşemez. Batıcı toplumlar, ancak, Batılıları
arkadan takip ederler. Onların önüne geçme şansları yoktur.
Batıcılık, bir müstemleke (sömürge) zihniyetinin
yansımasıdır, iddiasız ve beklentisiz birey ve toplumların
işidir.
Modernliğin ise tek bir adresi yoktur. Modernlik,
insanlığın ortak malıdır ve evrenseldir. Ona kimler,
buluşlarıyla, bilimiyle, tekniği ile katkı yaparsa,
modernliğin adresi onlardır. Çinliler pusulayı ve kağıdı
icat ederek, Müslümanlar yine pusulayı ve geometriyi
geliştirerek, Japonlar elektronik bilimini ilerleterek,
moderniteye katkı yapmışlardır. Moderniteye katkı yapma
konusundaki öncülük, Doğu ile Batı arasında sürekli el
değiştirmektedir. Çağdaşlığa, ilerlemeye, yeniliğe, iyiye,
güzele, temize açık olmak modernliktir. Modernlik, aynı
zamanda kalkınmacılıktır. Aydınlanma felsefesinin, laikliğin,
demokrasinin, bilimselliğin savunuculuğudur. Bu değerlerin
tamamı, insanlığın ortak değerleridir. Dahası, içerisinde
bulunduğumuz ve tüm olumsuzluklarını yaşadığımız, sözde
küreselleşme çağında, bu değerlere karşı en büyük saldırı,
bu değerleri emperyalizm yolunda istismar eden Batıdan
gelmektedir. Dolayısıyla, bu değerlere ulaşma adına
Batıcılık yapma, art niyetli değilse, cahilce bir tutumdur.
Hatta, sözü edilen bu değerlere karşı saygısızlık ve
duyarsızlık anlamı taşımaktadır.
Modernizm de kendi içinde, kendine has sorunlar taşısa
da, post-modern bir dünya, modern dünyadan çok daha fazla
sorunlu olacağa benzemektedir. Dolayısıyla, modernliğe bir
alternatif oluşturmamaktadır.
Atatürk,
ulusal egemenlikten ve ulusun tam bağımsızlığından yanadır.
Dolayısıyla, Atatürk’ün bize gösterdiği hedef, bağımsızlığın
ortadan kalktığı ve ulusal egemenliğin devredildiği, uluslar
üstü bir yapıda (AB gibi) yer almak asla olamaz. Hele hele,
gerçekleşmesi olası görünmeyen bir üyelik uğrunda, çözülme
ve çökertilmeye maruz kalmak, Atatürk’ün, kesinlikle
kabullenemeyeceği bir şeydir.
Bu düşüncenin tam tersini iddia edenler, bu ulusun kendi
başına bir şeyleri başarabileceği konusunda inançsız
olanlardır. Kendi ulusunun yetenekleri ve gücü konusunda
ümitsizlik taşıyanların, o ulus adına, herhangi bir hedef
göstermeye hakları yoktur. Halkınızın gücüne ve
kabiliyetlerine güvenmiyorsanız, onun adına söz söyleme
konusundaki meşruiyetinizi de yitirirsiniz. “AB kriterlerini,
Ankara kriterleri yaparak yolumuza devam etmek” elbette
olasıdır. Bundan daha iyisi, o kriterlerin de üzerine
ilaveler yapmak, daha üst düzeyde, kendi model ve
standartlarımızı oluşturmak ve uygulamaktır. Bunu, Türk
ulusunun başaramayacağını düşünmek, bu halka iftira etmek,
bindiği dalı kesmek demektir.
Buna rağmen, gerçek Atatürk’te,
kuru bir Batı düşmanlığı da yoktur.
Atatürkçülükte, kuru bir Batı
karşıtlığı ile anti-emperyalist olma,
birbirinden sağlıklı bir biçimde ayrılmıştır. Atatürk
düşüncesinde somutlaşan ve yukarıda sergilenen tüm bu
görüşler, Batı ile, özgür, eşit ve egemen unsurlar olarak
yanyana ve barış içerisinde yaşayabilme talebinden
kaynaklanmaktadır. Burada arzulanan, Batı tarafından
sömürülmeden, aşağılanmadan, karşılıklı çıkarların korunup
gözetildiği, sağlıklı ve onurlu ilişkiler kurabilmektir.
Türkiye’nin bugün maruz kaldığı sözde AB üyelik süreci,
bu tür bir sağlıklı ve onurlu ilişki temeline asla
oturmamaktadır. Her ne kadar, bazıları, Atatürk’ü de
istismar ederek, sanki onun gösterdiği hedefin, bu çözücü ve
tahrip edici süreç olduğunu iddia etse de, durum, görüldüğü
gibi, bunun tam tersini kanıtlamaktadır. Mevcut sürece,
gerçek Atatürkçülerin itirazları da bu yüzden ortaya
çıkmaktadır.
Bu bağlamda, Atatürkçü düşünce, ne Batıya, ne de Doğuya
kapalıdır. Bilakis, tüm dünyaya açıktır, çünkü, özgüveni
vardır.
Gerçek Atatürkçülerin
Ödedikleri Bedeller
İşin gizlenen boyutlarını bu biçimde ortaya koyduktan
sonra, yukarıda sunulan bu fikirleri, kısmen ya da tamamen
savunan aydınların başlarına gelenlere de kısaca değinmek
gerekmektedir.
Ülkemizde, uzunca bir süredir, Atatürk’ü ve
Atatürkçülüğü gerçek boyutları ile savunabilmek, büyük
cesaret gerektiren bir iş halini almıştır. Gerçek
Atatürkçülük, adeta, ateşten gömlek haline gelmiştir. Birçok
aydın, bu uğurda faili meçhul cinayetlere kurban
gitmişlerdir. Geri kalanlar, çeşitli yıldırma ve yıpratma
kampanyalarına maruz kalmışlardır. İş ortamlarında itilip
kakılmışlar ve dışlanmışlardır. Kimileri, işlerinden
atılmışlardır. Türlü iftiralarla karalanmaya
çalışılmışlardır.
Gerçek Atatürkçülerin maruz kaldıkları bütün bu
yaptırımlar, uluslararası bir merkezce yönlendirilen,
sistemli bir saldırı karşında oldukları izlenimini
uyandırmaktadır.
Tüm bu sistemli saldırılar, gerçek Atatürkçülüğün,
aslında, karanlıkları aydınlatmada ne kadar güçlü ve etkili
bir ışık olduğunu göstermektedir. Gerçek Atatürk, yalnızca
Türk ulusunun değil, tüm mazlum milletlerin, özgürlük ve
bağımsızlık ateşidir. Gerçek Atatürk, mazlum dünyayı
ışıttığında, dünya, bugünkünden çok farklı olacaktır. Bu
nedenle, karanlıkların aydınlanması bazılarının işine
gelmemektedir. O zaman, tüm dünyada işleri zorlaşacaktır.
Atatürkçülerin maruz kaldığı, söz konusu baskıların nedeni
budur.
Ancak, gerçek Atatürk’e ve gerçek Atatürkçülere yapılan
bu baskı ve saldırılar bu haliyle devam edemez. Bu durumda
olacak olan bellidir. Ulusun gücü olan Kuvayi Milliye, bir
kez daha, vatanın ve tüm dünya mazlumlarının namusunu
kurtarmak üzere harekete geçecektir.
haldun.canci@emu.edu.tr
NOTLAR:
1
Bu konuda yapılmış yetkin bir
analiz için bkz.: Maurice Duverger, Siyasi
Partiler, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1974, ss.
359-361.
2
23 Nisan 1920’de kurulan T.B.M.M.’nce kabul edilen
ve tutanaklarda yer alan “Halkçılık Bildirisi”,
bu konudaki görüşleri ortaya koyucu niteliktedir.
3
Sosyolojik anlamda, modernleşme kavramı,
endüstrileşme olgusu ise birebir alakalıdır.
Modernleşmenin sözlük anlamında ise, “çağdaş”,
“yeni” ve “ileri” kavramlarına atıf yapılmaktadır.
haldun.canci@emu.edu.tr
SAYFA
BAŞI
Yazarın
diğer
yazıları:
Gizlenen
Gerçek Atatürkçülük ve Savunucularına Ödettirilen Bedeller
Kırk
Katır Mı, Yoksa, Satırları Paket Mi İstersiniz?
Kuvayi
Milliyecilere Karşı Saldırılar Artıyor
Bir
iktidarın sonu
Büyük
Karara Doğru
Ermeni
Meselesinde İş Çığırından Çıkıyor
İran,
Türkiye'nin düşmanı mı?
Bölgesel
İşbirliği Seçeneği
İsyanın
Garip Gerçekleri
AB
Kimin Projesi?
Jakoben
AB’ci: “Baskın, Basanındır”
DP’nin
Son Tavrı ve Düşündürdükleri
Türkiye’nin
AB Yolculuğu
‘Etnik-merkezciliğe’
Karşı ‘Kültürel Görecelilik’
AB
sürecini sürdürebilir miyiz?
Ulusal
mutabakat yönetimi
Medeniyetler
Çatışması: Küreselleşmenin Sonu
Küresel
vatandaşlar
Türkiye'nin
Batı
Sorunu
Bir Filmin Düşündürdükleri
SAYFA
BASI
|