
Güzel
bir yazı
Güzel bir söz, güzel bir ortam
beyindeki huzur hormonlarını
harakete geçirerek,
kalp atışınızdan
düşünce ufkunuza maddi
ve manevi tüm benliğinize
etki eder.
Her okuduğumda gözlerimi
yaşartan (zira beden
suyla yıkanırsa,
ruh da dua ve gözyaşıyla)
Bayern’den bir annenin oğluna
mektubuyla beraber ağlayalım.
Belki yanan evlere bir kova su olur gözyaşlarımız.
Ağlayamayanlarsa nabzını
kontrol etsin ve derhal bir gönül doktoruna koşsun,
vesselam.
„Hayat
yıldızlara
tırmanan
bir merdiven. Bir ucunda madde; aciz, hantal. Bir ucunda
Allah. Seni bu basamaklardan zirvelere, sırtımda
ben taşıyacağım
oğlum. Nerelerden geçeceğiz
kimbilir? Çöllerden geçeceğiz
belki vahalardan yoksun. Sonra ateş
böceklerine tahammülü olmayan gecelerin içinden geçeceğiz...
Sen kucağımda
masum uyurken, dudaklarının
bir tomurcuk gibi açılısını
seyredip, güç alacağım
tebessümünden. Bu savaş
o tebessümünü dudaklarında
dondurmak için, bu savaş
senin için verilecek oğlum..
Gurbet eldeki izimiz,
yükümüz, gücümüz...
Dağları betondan olan ücra kayalıklardan
yoksun diyarlarda bir kardelen gibi büyüyeceksin. Toprak
yolları yok ki minik
parmaklarınla açabileceğin kuyulara bilyalarını
yuvarlayabilesin. Çelik çomak oynayabileceğin mahalle
arkadaşların da
olmayacak... İki ayrı dünyada yaşayacaksın biliyorum.
Biliyorum ve birgün sorularına cevap olabilmek için,
iki ayrı dünyada iki ayrı insan olarak yaşatmamak
için seni, çırpınıyorum.
Sana Hayyam`la
kadeh tokuşturmadan
konuşabilmeyi
öğretmeliyim.
Dede Korkut hikayeleri Robin Hood’un maceralarından
daha sevimli gelmeli. Göthe`de
neden seytanın
galip geldiğini
anlatabilmeliyim. Seytanı
öğretmek zor ama, ondan kaçmanı
kolaylaştıracak
ışığı kafana doldurabilmeliyim. Yılbaşı
gecelerinin çılgın
kahkahaları
arasında hezimet duyabilmeyi ve herşeye
rağmen
insanları
sevebilmeyi öğretmeliyim. Sana uygun bir dünya kurabilmeliyim oğlum.
Zirveleri etrafında korkuluklar olmayan bir dünya. Hür ama dengeli, zengin
ama gösterişsiz, garpta ama şarklı.
Anneannenin çiçekli namaz entarisi gibi, Ayşe kızın
çeyizindeki kaneviçe gibi, sonbaharda yedi göller,
ilkbaharda akdeniz gibi, gökkuşağı
gibi, senin boyadığın
resimler gibi cıvıl
cıvıl,
rengarenk bir dünya kurabilmeliyim sana.
Bir balık suyun dışındaki
dünyayı
ne kadar tasavvur edebilirse sende kopuk bir parçası
olduğun bu degerleri ancak o kadar kavrayabileceksin biliyorum.
Daha iyi anlayabilmen için gerekirse kilisede bir mescit inşa
edebilirim ama, korkuyorum!
Bütün bunların
sana az gelmesinden korkuyorum. Sana yetmemekten korkuyorum,
sana çok gelmekten korkuyorum. Atacağın
her yanlış
adım dünyamın
bir sütununu devirecektir. Dünyamın, yani senin dünyanın. Seninle konuşurken
dilimin sürçmesinden korkuyorum, hafızanda çatık
kaşlı
biri olarak yaşamaktan korkuyorum! Madrabazlar senin için pusuya yattılar,
kobra yılanları
en müsait anını
kolluyorlar. Buralar yad eller, buralar yabancı!
Bu
ellerde kaybolmandan korkuyorum. Değer
levhasının
hergün yazılıp
bozulduğu
bu dünyada kafanı
karıştırmaktan
korkuyorum. Seni korumakta aciz kalmaktan korkuyorum...
Benimkisi bir meçhul karşısında
duyulan ürperti. Oysa benimsin! Kendim kadar benim, ruhum
kadar benim, aldığım nefes kadar benim. Seninle yeniden geldim dünyaya
ama, rollerimizi daha yeni başladık
oynamaya.
Bir
sürünün içinde getirdim seni dünyaya oğlum. Ummandaki dalgalar gibi sayısız,
yürüyen, tepinen, esneyen ve öğrendiği
sesleri tekrarlayan milyonlarca kafa var bu sürüde. Onlara
benzemediğimiz
için, onlardan olmadığımız
için en arkalara atıldığımız bir sürü bu... Bu sarhoş karnaval alayının
arkasından koşmandan korkuyorum!
Kara gözlüm... Unutma, asla unutma ki bu eller, bir
gayrimüslimin kirlettiği
tuvaleti temizlerken; sana tarhana içirirken, saçlarını
okşayıp,
gözyaşlarını
silerken olduğundan
daha az asil değildi. Unutma ki annenin seni dünyaya getirirken çektiği
sancı hala dinmedi. Seni uzun boylu kristal bardaklara hapsedip,
tütün kokulu kokteyl salonlarında
günahkar dudaklara peşkeş
çekebilirler. Benliğini
aşmalısın,
taşmalısın
oğlum. Kan,
irin, küf, leş, kir kokan, karanlığını
göğsünde
barındırdığı zift renkli barbarların
günahlarından
alan dar labirentlerde yarasalarla kan içmeye çağırabilirler.
Kaçmamalısın,
kaçamazsın! Savaşmalısın
oğlum. Kalabalığı
sevmelisin ama, onda
erimemelisin. Onu
aydınlatmalısın
. Yürüyen bir heykel gibi olmalısın; dinç ve dik. Karşına çıkan
her türlü engeli ezip geçmelisin oğlum. Açmalısın
gözlerini! Yıldızlaşmak
kolay değil. Çalışmalısın,
yorulmalısın,
ter akıtmalısın.
Kutuplarda vaha olmanı
bekliyorum, çölde bir şelale.. Yasatmak için yaşamanı
istiyorum, aydinlatmak için yanmanı bekliyorum. Çok mu şey
istiyorum yavrum? Ama ne istiyorsam senin için istiyorum,
senin için oğlum.
Annen
SAYFA
BASI
Yazarın
diğer
yazıları:
Güzel
bir yazı
Bireyselleşmenin
sessiz depremleri
Herseye
rağmen
Batıdan
bir iç muhasebe
Huzur
yazıları
Sağlıklı
değişim
Her
ayrılık
Kimse
sizin yerinize düşünmez
Sözlerin
özünden
Mektup
SAYFA
BASI
|