DÜRBÜN Prof.
Dr. Hacı Duran
|
|
duranhaci@gmail.com
|

Bürokratik Yargının Fanatikleri
Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılarının, Erzincan
Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'i derdest etmeleri ve
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun Erzurum Özel Yetkili
Cumhuriyet Savcılarının yetkilerini kaldırması Yargı Darbesi
olarak tanımlandı. Taraflardan hangisinin yasaya göre
davrandığı tartışmaları başladı. Adalet Bakanı Sadullah
Ergin, HSYK'nun kararını bağımsız yargıya müdahale olarak
değerlendirdi. Hükümet tarafı konuya bu açıdan yaklaştı.
Yüksek yargıyı oluşturan kurumların üyeleri ve yöneticileri,
HSYK'na destek gösterisi yaptı. Bu gösteri aynı zamanda
onların, tutuklanan Erzincan Cumhuriyet Başsavcısını
desteklediği anlamına gelmektedir.
Bu tutuklamalar, yetkisizlendirmeler, yargı darbesi
değerlendirmeleri ve Sayıştay hariç diğer iki yüksek yargı
organı olan Danıştay ve Yargıtay mensuplarının gösterileri,
haklı olarak basında çokça yer aldı. Konu hakkında yazılı,
sözlü ve görsel basında çok sayıda yorum yapıldı ve halen de
yapılmaktadır. Bu tartışmalar, yargı, politika ve basının
konu hakkında kendi arasında parçalandığını ve herkesin şu
ya da bu şekilde “taraftar” olduğuna da işaret etmektedir.
Taraftarların yorumlarına ve açıklamalarına bakıldığında bir
futbol müsabakası ile ilgili olarak yapılan yorumlar akla
gelmektedir. Yargı sisteminin yasaları, yani kanunlar
çeşitli şekillerde yorumlandı. Her kes haklılığına ilişkin
farklı bir yasa metnini delil olarak gösterdi.
Ben bu makalede “Taraftarlar” arasındaki tartışmanın ve
çekişmenin yasalar yani kanun metinleri ile alakalı
olmadığını, “Grupsal çatışma” ile ilgili olduğunu göstermeye
çalışacağım. Daha önce modern yargı sistemlerinin tabiatı
hakkında üç tane yazı yazdım. Bu yazılarda, modern yargı
sisteminde bireyin olmadığını, toplumsal disiplinin esas
olduğunu, yargının bağımsız diye söylenen yasalara göre
işlemediğini, yasaları olduğu gibi uygulamakla görevli olan
yargı yetkililerinin bağımsız bürokratik bir iktidar alanı
inşa ettiklerini açıklamıştım.
İlginçtir çatışmanın “Taraftarları”, sorunun kapsamlı bir
yargı reformu ile aşılacağı noktasında birleşmektedirler.
“Taraftarların” bu beklentisi, sanki çatışmayı körükleyen
asıl muharrik güç, mevcut kanunlarmış gibi bir intiba
uyandırmaktadır. Yani, çatışan taraflara göre, kanunlar
böyle davranmalarına yol açmaktadır. Bu mantıkla devletin
tepesindeki çatışmaya baktığımızda, sanki kanunlar
HSYK'lunun Erzurum savcılarının yetkilerinin kaldırılmasını
mücbir kılmaktadır. Aynı şekilde Erzincan Başsavcısının
tutuklanmasını yine kanun mücbir kılmaktadır. Böyle çelişik
bir durum kanun metinleri arasında olabilir mi?
“Taraftarların” kendi aralarındaki kavganın suçunu, mevcut
kanunlara yüklemesi kendi içinde çelişik bir durumdur.
Mantıksızlıktır. Ancak futbol takımı fanatizminde
örneklerine rastladığımız bu tür davranışlar ve tutumlar,
olup bitene yasa metni çerçevesinde bakılmayacağını da
göstermektedir.
“Grupsal çatışma”, sosyolojik bir olgu olarak toplumsal
hayatın birçok alanında yaşanır. İnsanlar kişisel davalarını
ve emellerini “grup değeri” olarak yapılandırır. Böylece
amaçlarına ulaşmak için daha fazla güç toplamış olduklarını
varsayarlar. Gruplar ise, toplumu manipüle yani
yönlendirerek kendi amaçları doğrultusunda sürüleştirmeye
çalışır. Bu süreç içinde kişilerin “basireti tutulur”.
Bu durum Mekkeli müşriklerin içine düştüğü yanılsamaya yani
inkâra benzer. Yüce Allah onların ağızlarıyla
konuştuklarını, onların basiretinin tutulduğunu söyler. Grup
psikolojisi aynı zamanda karşı tarafa yanlış ve kötü
yüklemeler yapılmasını da besler. Yüce Allah bundan dolayı,
bir gruba olan düşmanlığınız sizi adil olmaktan alıkoymasın,
der.
Yargı mensupları görevleri ve vazife ahlakları gereği
grupsal çatışmalarda taraf olamazlar. Yasaların eşit bir
şekilde uygulanmasını sağlayan uzmanlar olarak bilinirler.
Her bir yargıç kendi başına bir güç olarak algılanır. Yani
kararlarında özgürdürler, her hangi bir gücün etkisi altında
kalamazlar. Yasalarda yargıçların ve savcıların görevleri bu
şekilde tanımlanmaktadır. Modern yargı sistemleri kurgusal
olarak bu mantıkla inşa edilmişlerdir. Ancak bağımsız karar
vermeyi ilkesel olarak temel alan mevcut yargı sistemi,
uygulamada hiç de beklendiği gibi gerçekleşmiyor. Yargı
sisteminin bürokratik retoriklere göre yapılanmış olması,
yargı metinlerini bağımsız birer değer olmaktan
çıkarmaktadır. Türkiye'de olup bitenler bunun tipik bir
örneğidir.
Yargı neden “grupsal güçlerin” objesi ve bir parçası
olmaktadır? Bu soruya birçok cevap verilebilir. Ayrıntıya
girmeden bu sapmanın öncelikle yargı bürokrasisi ile alakalı
olduğunu söylemek gerekir. Çünkü modern yargı sistemleri
sadece kurguda, yani prensipte bağımsızdırlar. Uygulamada
bağımsız olmaları mümkün değildir. Çünkü modern yargı
sistemi, bürokratik bir yapının ve aygıtın parçası olarak
işlemektedir. Bürokratik yapılar, kendi içinde terfi ve
statü çekişmelerini besler. Bu çekişmeler, yargı
mensuplarının kendi aralarında gruplaşmalarına ve terfi
süreçlerinde grupsal güçleri arkalarına almalarına neden
olur. Bundan dolayı yargı camiası arasında çatışma
kaçınılmazdır. Bir yargı mensubunun tek başına kendi
vicdanıyla karar vermesi gittikçe zorlaşır. Çünkü baktığı
davanın uzantıları kendi taraftarlarını etkiler. Onların
çıkarını hesaplamak zorunda kalır. Böylece bürokratik
iktidar ilişkileri ve güç mücadeleleri karar süreçlerini
etkiler.
Erzincan savcısı, Kur'an kurslarına giden çocukları, bir
suçlu grup olarak tescil etmek için, kişi hak ve
özgürlükleri ile bağdaşmayan uygulamaların tarafı olmakla,
kendi taraftarlarına karşı borcunu ödemek istemiştir. Aynı
şekilde yasaya uygun davranmayan bu savcıyı tutuklatan
Erzurum savcıları da böyle davranmıştır. HSYK ise fanatizm
ve taraftarlık konusunda örneklerine gençlik grupları
arasında bile rastlanmayan bir tarzda, hukuki metinlere
aykırı davranmıştır. Böylece bindiği dalı kesmiştir.
Yargı bürokrasisi kendi içinde terfi ve statü
çelişkilerinden dolayı parçalanırken, diğer taraftan
yasaları yorumlama, yeniden inşa etme ve esas anlamından
saptırma yetkisini de kendinde görmektedir. Bu da bürokratik
bir gücün ve iktidarın doğasından kaynaklanmaktadır. Benzer
anlayışlar sadece yargı bürokrasisinde mevcut değildir.
Devletin ve büyük şirketlerin bürokratik yapılarında da
bürokratlar, resmi uygulamaları özgün amaçlarından
saptırırlar, kendi çıkarlarına gelecek şekilde yorumlarlar.
Kayırma, ahbap çavuş ilişkileri ve rüşvet bu yorumlarla çoğu
kere olağan karşılanır. “Bal tutan parmağın yalar” atasözü
bu durumu anlatmaktadır.
Yasaların özgün anlamlarından saptırılarak yeniden inşa
edilmesinin en eski örneklerinden birisini Katolik kilisesi
bürokrasisi, yani ruhbanları gerçekleştirmiştir.
Hıristiyanlığın en önemli inançlarından birisi, bilindiği
gibi kilise bürokrasisinin tanrı adına yetkili olduğuna iman
etmektir. Kilise de bu yetkisini, Hıristiyanlığın inanç
ilkelerini tanrı adına yenilemek?! yetkisi adına
kullanmaktadır. Ancak çoğu kere kendi bürokratik gücünü ve
iktidarını sağlamlaştırmaya çalışır. Bilindiği gibi,
kiliseye karşı Avrupa’da çıkan isyanlar da hep bu sebepten
dolayı çıkmıştır. Bu isyanlar aynı zamanda kilisenin kendi
arasında parçalanmasına da neden olmuştur. Çünkü bürokratik
olarak düzenlenmiş kapalı cemaat ilişkileri doğaları gereği
çatışmayı, bölünmeyi ve esas metinlerden sapmayı sürekli
olarak besler.
Günümüzde Türkiye'nin yargı bürokrasisi arasında ortaya
çıkan çatışmalar, birçok bakımdan kilisenin yaşadığı bu
serüvene benzemektedir. Yargı bürokratları cübbeleri ile
nümayişler yaparken kilisenin ruhbanlarının düştüğü duruma
düşmektedirler. Onlar da kilise ruhbanları gibi, kurucu
ilkelere, metaforlara ve ideolojik değerlere
sarılmaktadırlar.
Son olarak şunu ifade edeyim. Bu çatışmada kişisel olarak
kaybedenler ve kazananlar belki olacaktır. Ancak halk
nezdinde yargı bürokrasisinin gücü ciddi manada sarsılmış
olacaktır. Halk zaten yargı bürokrasisinin kararlarında,
adil olduğuna, hiçbir zaman tam olarak inanmadı. Sadece
ondan korktu. Birçok problemini uzun süre yargıya götürmedi.
Hukuki sorunlarını, geleneksel yöntemlerle, kaba kuvvetle
veya barış elçileriyle/kanaat önderleriyle çözümlemeye
çalıştı. Son yıllarda ise mafya ve medya yargıçları devreye
girdi. Yargı bürokrasisi, yasalara göre davranmadıkça, kendi
içinde çatıştıkça, mevki ve makam hırslarını bürokratik
tırmanışın temel yolu olarak kabul ettikçe, daha çok güç
kaybedecektir. Ve iktidarını medyatik gösterime malzeme
yapacaktır.
SAYFA
BAŞI
Yazarın diğer yazıları:
Bürokratik
Yargının Fanatikleri
ABD
Saldırılarının Doğası
İsrail'in
Arapları, Ermenistan'ın Türkleri
Zürih
Protokolü ve Soykırım İkonası İnancı
Örümcek
Ağı ve Yargı Gücü
Soykırım
Vahşeti Anıtı Olarak İsrail’in Gazze Katliamı
MUHAYYEL
ERMENİ SOYKIRIM İKONASININ KURBANI OLARAK TÜRKLER
Dazlak
şiddet eylemleri ve Türk hoşgörüsü
SAYFA
BASI
|