Senden
Bana Yar Olmaz!
Türk insanı
oldum olası kaderine boyun eğmiş; “Allah ne
verdiyse” diyerek mevcutla yetinmesini bilmiş, sabır,
metanet ve şartlat ne olursa olsun, yaşama
mukavemeti göstermiştir. İktidarlar değişmiş,
ihtilaller olmuş, ağalar gelip paşalar gitmiş,
akıl vereni, yol göstereni çok olmuş ama o yine de
bildiği yoldan şaşmadan Anadolu’nun çetin
hayat şartlarının üstesinden gelmesini bilmiştir.
Maceraya ve macerapereste itibar etmeyen Türk insanı, bu
topraklar üzerindeki bin yıllık hayat tecrübesinin
şekillendirdiği yaşantı biçiminin dışına
çıkmazken, gözü dışarıda olan
mekteplisiyle hep ters düşmüştür. Hiçbir
sosyal-siyasî akımın aşırısına
meyil etmemiş, hatta millîliğe ve dinîliğe
bile orta yol ölçüsünü oturtmuştur.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Batı’dan ilhamını
alan devlet milliyetçiliğinden tutun da komünizmden
liberal kapitalizme kadar bütün bu akımların ülkemizde
savunucuları, temsilcileri olagelmiştir. İster
siyasî yelpazenin sağında ister solunda olsun, Batı’daki
fikrî akımlardan etkilenmeyen Türk aydını
bulmak çok zordur. 20.yüzyıl ideolojilerinin ilgi görmediği
günümüzde sistem ithalinden vazgeçerek, ülkeyi biryerlere
adapte etmeğe çalışıyoruz. Devletçiliğin
yerini serbest girişimciler almaya başlamış,
zaten dünyayı etkisi altına almış
kapitalizmin dışında ciddiye alınır
bir başka seçenek ortaya koyamıyoruz.
Çağdaş devletler seviyesini yakalayabilmek için
Avrupa Birliği’ne girmekten başka yol düşünemediğimiz
bugünlerde, AB’nin içinde bulunduğu durumu iyi tahlil
etmek mecburiyetindeyiz. Fransa ve Hollanda’dan sonra İngitere’nin
tutumu, İspanya ve Almanya gibi Türkiye’ye destek
veren ülkelerdeki tavır değişikliği
belirtileri, gözümüzü açmalıdır. Can-ı gönülden
Türkiye’nin AB’ne girmesini isteyen numunelik tek bir ülkenin
dahi olmadığını bilerek, bir taraftan,
sanki hiçbir şey olmamışcasına taahütlerimizi
yerine getirirken, onların da sözlerinde durmaları
istikametinde işin sıkı takipçisi olunmalıdır.
Bu yolda verilen mücadelede netice itibariyle zararlı çıkmayacak,
zaman kaybına uğramayacağız. Bu vesileyle
insanımızın yararına olan ve yapılması
gereken reformları hem gerçekleştirmiş olacağız,
hem de Batı’nın ve batıcıların
bahanelerini ortadan kaldırmış olacağız.
Türkiye coğrafik konumu ve tarihi misyonu itibariyle
zaten Şark ile Garp’ın ortasında, köprü
vazifesini görmektedir. Batı dünyasıyla siyasî,
ticarî ve kültürel münasbetlerini en üst seviyede devam
ettirilebilen bir Türkiye’nin, milli kimliğine gölge
düşürmemek kaydıyla,
kendi içinde ve bölgesindeki itibarı artar, sözü
dinlenir. Türkiye-AB münasebetleri neticesinde Türk
elitiyle birlikte halkımız da Avrupalıyı
daha yakından tanıma imkânını yakalamıştır.
Körükörüne hayranlığımız, yerini
objektif bir değerlendirmeğe bırakmak üzeredir.
Belki bu yakınlaşmanın neticesinde, millet
olarak kendi gerçeklerimize yönelmeye, onları
sahiplenmeğe ve kendi ayaklarımız üzerinde
durmaya başlayacağız. Avrupalılar gibi biz
de tarihi ve kültürel bağlarımız olan bölgemiz
ülkeleri ve halklarıyla nihayet ticarî, siyasî ve kültürel
münasbetlerimizi dostane bir zeminde pekiştirerek, barut
fıçısına dönen coğrafyamızda barışı
kalıcı kılacağız.
Batı düşünce sisteminde, hayat tarzında,
bizdeki “vefa” ve “sadakat” kavramlarına yer
olmadığını, dostlukların tamamıyla
menfaate dayandığını böylece öğrenmiş
olacağız. Bu kavramların, sadece aynı kültür
değerlerini paylaştığımız bölge
halkları için geçerli olduğunu, o tarafa dönünce
göreceğiz.
Gözü ve gönlü hep dışarıda olmuş aydınımız,
kendisi için bu acı tecrübeleri yaşadıktan
sonra, kimin “yar” , kimin “ağyar” (başkaları)
olduğunu bir halk türkümüze kulak asarak halkımızı
daha iyi anlayacaktır: “Senden bana yar olmaz/ Olsa
vefakâr olmaz”
Yazarın
diğer
yazıları:
Senden
Bana Yar Olmaz!
Cemil
Meriç’le Doğu’dan Batı’ya
Bizim
Diyalogcularımız
Dünyaya
Çekidüzenden
Önce...
Oyuna
Gelmemek
Cavanlık
Bir Uçar Kuştur
Kocalık Bir Naçar İştir
Varılmaz
menzile bu gidişle
Bomba
yağar başıma
Gurbet
düğünleri
ALSAK
MI, ALMASAK MI?
Terörizmle
kolonizm arasında
SAYFA
BASI
|