·  ANASAYFA  
·  AVRUPA HABER  
·  MEDYA  
·  EKONOMI  
·  FIRMALAR  
·  SPOR  
·  YAZARLAR  
·  BASIN ÖZETLERI  
·  COCUKLAR  
·  KADIN & YASAM  
·  BEDAVA POST  
·  DOWNLOAD  
·  TREIBER  
   
   


  BRÜKSEL MEKTUBU

               Yakup YURT

 

yakup.yurt@skynet.be


UĞUR’suz bir günün düşündürdükleri!..

24 Ocak 1993 ! Yer Ankara…

Bir kez daha kalleşçe patlatılan bir bomba…

Ve kapı eşiğinden el sallayan eşi Güldal’ın gözleri önünde paramparça olan bir beden ve bir daha evine dönemeyecek, bir baba, bir koca, adam gibi bir adam…

UĞUR MUMCU.
Gül dalından koptu.
Uğur Güldal’ından ayrı düştü!

Peki neden ?
Neden olacak birilerini rahatsız ediyordu da ondan!
Evet rahatsız ediyordu… Sakıncalıydı…

Peki kimleri ?
Bu sorunun yanıtını burada bulunan herkesin bildiğini veya en azından hissettiğini sanıyorum. Kısaca karanlıktan beslenenleri, aydınlıktan korkanları; hurafe dostu bilim düşmanlarını…

Sözü  fazla uzatmadan, Uğur Mumcu’yu nasıl algıladığımı kısaca söyleyeyim isterseniz :
-         Her şeyden önce bir demokratik sosyalistti
-         Demokrattı, herkes için ve her yerde demokrasiyi savundu
-         Sosyalistti, emeği ve çalışanın hakkını savundu ; sömürüye, soyguna, talana karşı çıktı
-         Şiddete karşıydı, demokratik çözümleri savundu, barıştan yana oldu
-         Din tüccarlarına karşı çıktı, laikliği savundu
-         Işık düşmanlarına karşı aydınlığı savundu.

Bu nedenle mücadelesini verdiği değerler ve ilkeler unutulmadı, unutulmayacak. Çünkü onu yaşarken ve katledildikten sonra haklı çıkaran sebeplere her gün bir yenisi ekleniyor. Barış, laiklik, özgürlükler, insan hakları, demokrasi her yerde, ve Türkiye’mizde her yerden daha çok, tehdit altında. Acımasız  vahşi neo- kapitalizm her yerde herkese saldırıyor. Uluslararası hukuk kuralları ihlâl ediliyor. Ülkeler istila ediliyor, silahlar satılıyor, ilkeler çiğneniyor, göz yaşları oluk oluk akıyor. Büyük sermayenin çok büyük bir bölümü işbirlikçiliği seçmiş menfaatleri icabı. Atatürk devrimleri bir bir yok ediliyor. Atatürkçü, laik, kuvayı milliyeci, ulusalcı olmak suç sayılıyor !  Günümüzün modası tarikatçılık ve ümmetçilik. Sakalını ve bıyığını veya türbanını FET-PA, NUR-PA, SÜL-PA, NAK-PA, vs… gibi modaevlerinden seçeceksin. Pazarla yavrum pazarla! Aydınlanma ve bilimi sadece laf salatası yapma niyetiyle kullanacaksın, zikrin olacak ama fikrin olmayacak. Yani ezberlerdiğin boş bilgileri içerdeki ve dışardaki efendilerini memnun etmek için kullanacaksın. Demokrasiyi de kendi çıkarlarının gerektirdiği kadar kullanacaksın : yani tramvay gibi istediğin durakta binecek, istediğin durakta da ineceksin. Geçmişte yaptıkların ve dediklerin hatırlatılınca da ; onlar eskidendi, ben değiştim diyeceksin. Hem de gelişerek. Maşallah, nazar değmez inşallah! Sizlere naçizane bir tavsiyem olacak : ZEKA ile KURNAZLIĞI birbirine karıştırmayın, tarihten ders alın ve halkın sabrını taşırmayın ! 

Sizler, yani aydınlanmayı engelleyenler, ne yaptığınızı çok iyi biliyorsunuz. Planlı-programlı çalışıyorsunuz. Egemen güçler sizi destekliyor. Siz de onları tabii ki, herşey karşılıklı. Paranız var. Satınalım gücünüz yüksek. Lüks tüketim hastalığı yaygın. Globalleşmeye ayak uydurmak gerekir diye vatan satılıyor göz göre göre. Mürekkep yalaya yalaya yalakalık yapmayı meslek edinmiş kültürlü kalemşörler ihanet medyasının gözbebekleri. Ve 1950 den bu yana başarıdan başarıya koşuyorsunuz. Helal olsun. Tebrikler. Fakat şunu iyi bilin ki hepinizi satın alacak kadar paramız olsa bile almayız sizleri…

Peki ya bizler ! Yani Atatürkçü, ilerici, demokrat, laik, cumhuriyetçi, ulusalcı geçinenler ne yapıyoruz ? Bayram kutlamaları ve anma günleri dışında ? 

Ben üzülüp ağlamaktan yana değilim ! Görevimiz onun ve onun gibi aydınların fikirlerini uygulayarak yaşatmak olmalı. Çalışarak, üreterek, paylaşarak ! Azimle ve cesaretle.

«Ölümden korkup da sonunu sayan
Ölür gider yâr koynuna giremez » 
diyor Karacaoğlan !

Bizim girmek istediğimiz yar koynu ise laik, demokratik sosyal hukuk devleti, bir ve bütün, bağımsız ve çağdaş, onurlu Türkiye değil mi ?

Susmayı, kendi kabuğunun içine çekilmeyi” çağın suçu olarak niteliyordu. “Cesur bir kere, korkak bin kere ölür” diyordu Uğur Mumcu.

Toprağa verildiği gün Ankara’da tarihin en büyük laik yürüyüşünde 250.000 kişinin hep bir ağızdan söylediği şu dörtlük belleklere kazındı :

Ankara’nın taşına bak / Gözlerimin yaşına bak/Uyan uyan Gazi Kemal /Şu feleğin işine bak”. Bu halk türküsü ölümünden sonra bir bakıma Uğur Mumcu ile özdeşleşti.

Vurulduk ay halkım unutma bizi… Uğur Mumcu’nun vasiyeti oldu. 

Benim naçiz vücudum elbet birgün toprak olacaktır.
Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” diyordu M.K.Atatürk.

Ölüm insanlar için, ama ayrılık zor.
Kısa ömürlü de olunsa, önemli olan yaşarken onurlu yaşamak : 
aş ile, iş ile, eş ile, barış ve dayanışma içinde, hep birlikte, uygarca…

B. Brecht’in ünlü « Diyalektiğe Övgü » şiiri bize çözümün kimde olduğunu söylüyor. Zulmün egemen olduğu yerde, ayaklanmanın kaçınılmazlığını vurgulayan şu dizeler çok anlamlı : « Zulüm yürürlükteyse kim suçlu : Kendimiz/Ve kimdir onu yıkmak zorunda olan : Biz ».

Boşuna kurtarıcı beklemeyi bırakıp, elimizdeki mumları değerledirmemiz daha anlamlı olmaz mı sizce?
Yine Bertolt Brecht bakın nasıl sesleniyor şu kısacık şiirinde :

GENERALİM TANKINIZ NE GÜÇLÜ
Tankınız ne güçlü, generalim,
silir süpürür bir ormanı,
yüz insanı ezer geçer.
Ama bir kusurcuğu var :
İster bir sürücü.

Bombardıman uçağınız ne güçlü, generalim,
fırtınadan tez gider, filden zorlu.
Ama bir kusurcuğu var :
Usta ister yapacak.

İnsan dediğin nice işler görür, generalim,
bilir uçmasını, öldürmesini insan dediğin.
Ama bir kusurcuğu var :
Bilir düşünmesini de.
   

Bakın şair Özdemir Asaf neler diyor « Korku » adlı İlhan İrem’in müziklendirdiği şiirinde :

KORKU

Aldanacaksan sevgilerinle,
İnsanların yalancı gururlarına…
Kalacaksan parlak sözlerin etkisinde,
Kelimelerinle onlara kapılacaksan,
Yaşama !

Oyun yapıp oynarlar seni
Geceleri aralarında.
Şarkı yapıp söylerler dostlarına,
Roman gibi okurlar boş zamanlarında.
Masal yapıp anlatırlar çocuklarına.

Aldanacaksan gecelerinde, kara gecelerinde
Aydınlık dünyaların şen insanlarına.
Yanılıp içini açacaksan,
Derdini gizlemeden durmayacaksan,
Yaşama !

Saklarlar dinlediklerini
En zayıf zamanında vururlar seni.
Uyduramazsan fikirlerine
Başıboş hareketlerini,
Tefe koyup çalarlar seni.

Efendim hepiniz akıllı ve bilinçli insanlarsınız. Ve herşey gözler önünde cereyan ediyor.

Bizim Mumcu’muz öldü, ama mumumuz yanmaya devam ediyor. Yatsı yaklaşıyor, yalancılar düşünsün !

Tercih sizin…

Umut dolu duygularla UĞUR’lu günler dilerken, hepinize sevgi ve saygılar sunarım !

Brüksel, 24 Ocak 2006

YAZARIN DİĞER YAZILARI:

UĞUR’suz bir günün düşündürdükleri!..
Kurban Bayramı Arifesinde Bazı Görüşler
Epifani Yortusu ve Kral Galetası
şünüyorum, Öyleyse Varım (Descartes)
Yılbaşı Gecesi Yaklaşırken
Ankara-Brüksel Diyaloğu...
BREL en büyük Belçikalı seçildi
Çağdaş Uygarlık Yolları Mayın Döşeli
Adile Naşit: Vazgeçilmez ve bir daha gelmez…
İntihar Komondosu Belçikalı Meryem
Dil ve Aşağılık Duygusu
ÖEK Üçlüsüne Ne Oldu?
Bayram Geldi Neyime
Ramazan Bayramınızı candan kutlarım!...
Ah Mutluluk Ah!..
Değişim, Gelişim ve İlerleme
Sınıftan Atılan "İnkarcı"...
Avrupa, Avrupa, Duy Sesimizi...
La Brabançonne ve İstiklâl Marşı
Darbelerle Dolu 55 Yıl
Tükenen Ömürler
Gurbetten Gelmişim...
Lahey'de Kısa Bir Günden İzlenimler
1950’den Mektup Var…
Nereden geldik, nereye gidiyoruz?
Tutarlılığa Davet
Köprünün altından daha çok sular akacak

   
SAYFA BASI

| Ana Sayfa | Haberler| Gazeteler | Ekonomi | Firmalar | Spor | Yazarlar 

Copyright © Mima Datentechnik / Jülicherstr.20 / 52070 Aachen / Deutschland
Tel:
+49 (241) 900 57 50 (pbx)  Fax: +49 (241) 99 777 57  
e-posta:
info@Turkpartner.de
Bu site Mima Datentechnik Internet Servisi tarafýndan hazýrlanmaktadýr

Yakup Yurt
UĞUR’suz bir günün düşündürdükleri!..
Prof. Dr. Ümit Özdağ
İRAN-ABD Çatışması
Mahmut Aşkar
Vicdansızlığınıza Muhtacız
Hasan Kayıhan
Ayrılığın Rengi Hüzün
Prof. Dr. İbrahim Ortaş
Kuş Gribi ve Bilime Verdiğimiz Önem
Veli Kalli
Sorunumuz Kuş Gribi Değil
Şefik Kantar
Ey Alman, Titre ve Kendine Dön !
Yılmaz Kuzucu
Hacda nefsi Kurban edebilmek 
İsmail Tüysüz
”Avrupa’nın Anası Anadolu” Konferansına İlgi Büyüktü
Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
Enerjimizi Ulusal Sorunlarımızın Çözümüne Harcayalım
Ayten Kılıçarslan
Türkler şiddet kurbanı
Erhan Türbedar
Kosova’ya İki Yeni Bakanlık Devrediliyor (?)
Hidayet Kayaalp
İletişim Kavşağının İşaret Levhaları: İlgi Kalıpları
M. Ali Aladağ
Moderniteye Direnen Değerlerimiz
Ali Kılıçarslan
İlk kadın başbakan
Mustafa Can
Ben Uyumdan Yanayım, Ya siz..........
Serdar Çelebi
Fransa olayları ve Avrupa’da ‘Yeni Irkçılık’
Orhan Aras
İnsanlık öldü mü?
Üzeyir Lokman  Çaycı
Sana " Bir Gecede Kal" Demem
Nuran Yelkenci
Hayal Gücü Sınırlarının Ötesinde...
Sebahattin Çelebi
kadıköy
Betül Parlar
Hey du...
Fikret Ekin
Türkiye’nin “Sorunu”
Şensel Aşkın
Bilginin/Doğruların Etkinliği
Halil Gülel
Gerçek Güzellik
Muhsin Ceylan
Berlin’e hayali bir soru
Ozan Yusuf Polatoğlu
Bir taraf ‘şan’ (!) alıyor
Bir taraf ‘perişan’ oluyor
Dr. Nebil Bozdoğan
Botox zehir mi ilaç mı?
Yakup Tufan
Uyum nedir?
Sizden Biri
Sen neymişsin be abi?
Alperen Çelik
Yeni Vietnam IRAK
İsmail Altıntaş
İslâm Dininin Engellilere Sağladığı Kolaylıklar
Latif Çelik
Ayný acýyý duyanlar en samimi olanlardýr
Fazlı Arabacı
Yaralı bir bilinç