Hayatın içinden Y
ı l m a z K u z u c u
|
|
yilmazkuzucu@web.de
|

Vurdumduymazlığa
çare ne?
“Sözünü bilen kişinın, yüzünü
ağ ede bir söz.
Sözü pişirip diyenin, işini sağ ede bir söz.
Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı
Söz ola zehirli aşı, bal ile yağ ede bir söz”
diyor Yunus Emre.
“Churchill kelimeleri seferber etti, savaş meydanına
yolladı ve savaşı kazandı” diyor John
Kennedy.
“Sözle, yazıyla kazanılmayacak savaş
yok... Kalem sahiplerine düşen
ilk vazife: halkı
okumaya, düşünmeye, sevmeye alıştırmalı. Bir kılıcın
kazandığı
zaferleri başka
bir kılıç yok edebilir.
Kalemle yapılan
fetihler, tarihe mal olur, tarihe, yani ebediyete...”
-Siz de gıptayla
anlatır durursunuz; almanların durakta, otobüste, trende bile mütemadiyen
okuduklarını. Hatta geçen yürürken kıtap okuyan birini görünce; “yolda giderken okuyan evde ne yapıyordur”dedim içimden. Burda her köyde,
her semtte donanımlı kütüphaneler var. Kitap, cd, kaset bulunmazsa ücretsiz size
temin ediyorlar. Hatta bazı
mahallelere mobil-kütüphane otobüsleri gelir düzenli,
bilirsiniz.
Yeni okul çocuklarına oyunla matematiği sevdirmek için çok güzel cd´ler
var oralarda. Tam yorulmadı için erken
uyuyamayan çocuğunuzun yanına uzanıp,
yarım saat okunacak güzel
hikayeler var. Lakin onları siz seçmelisiniz,
bizim kültür ve değerlerimizi anlatan
eser bulmak kolay değil. Nólur elinden
gelenler yazsın. O tür almanca (türkce
çok var elhamdulillah) kitapları
bekliyor çocuklarımız, acilen ihtiyac var, mesela bir “Ali liebt Fatima, Quranische
Geschichten” mutlaka okunmalı
ve benzereleri israrla talep edilmelidir.
Hayatın içinden
köşesinde tenkidden
ziyade çözüm ve tecrübeleri çalakalem
dile getirmeme rağmen
ben de bazan bunalıyor ve bazı şeyleri anlamakta zorlanıyorum mesela;
Kime sorsak “herşeyin
başı eğitim” dendiği
halde eğitim müesseselerini
desteklemede neden imtina ediliyor hala anlayamıyorum.
Diyalog çok önemli dendiği
halde, altında kendi meşrebinin mührünü /adını göremeyince
ilgisizliği- hatta karşı duruşu anlayamıyorum. Olursa benim olsun yoksa canı mı
çıksın?
Niye güzellikler alınmıyor? Karanlıklar
cazip oluyor? Söz verince
durulmuyor, destek vaadedince yapılmıyor? Onları bir söze zorlayan mı
var? Bu da zaten az olan aktif, heyecanlı ve fedakar insanımızın
sevkini kırmaz mı? Neden bu vurdumduymazlık, uyuşukluk, ne oldu bize
sahi? Üzerimize ölü toprağı
serpilmiş gibi.
Onca yıldır yazar çizersiniz, her ay bir “Mektup” gönderirsiniz
dostlara bir aleykümselam bu kadar mı
zor.
Bu hastalığa karşı anti-virus geliştirecek
bir Allahın kulu yok mu? ”Para,
para, para” yazımdada değinmiştim, yoksa herşey sahiden “o” mu?
-Dernek, cami-lokali, cemiyet ve kahve köşelerinde, dumanlar içinde mütemadiyen aynı kağıdı dağıtıp sandalyede beli ve beyni kireçlenerek ömür tüketen insanımızı nasıl
canlandıracaksınız? Okuma korkusunu
yenmelerine kim yardım
edecek? Yazar çizerimiz, düşünen
idealistlerimiz nerdeler? Yoksa o “para”
tarihciye (yazara, öğretmene,
alime) bile sucuk fabrikası
açtırıp, sonra hızını
alamayarak “sahtekar” konumuna mı
düşürüyor?
Ümitsizlik bize yakışmaz,
bu mesaj da onlara ulaşmaz, peki çözüm ne ALLAH aşkına?
Var mısınız hep beraber
yeniden yapılanma, silkinme seferberliğine. Mesela sadece ayda cola, sigara , israf ve sekerlemelere verdiğimizle, iki gazete ve iki
dergiye abone olmaya? Burada üniversite okuduğu halde bursu yetmeyince temizliğe gitmeye mecbur kalan kızlarımızı hatırlamaya....
Halbuki onlar bizim öğrencilerimizle
ne güzel de ilgilenir, o eller ne güzel de kitap yazardı...
Tekrar hatırlatıyorum, cami
cemiyetleri bu formasyonla daha fazla ayakta kalamaz ve yeni
nesillere fazla da birsey veremezler. Kendini her dem
yenilemeli hem de acilen. Hergün dünden iyi olmalıyız
ki yarınlar bizim olsun. Dışarıdan en az
ayda bir seminerci davet etmeliler. Kendi içindeki kabiliyetlilerere vazifeler vermeli
ve onurlandırmalılar. Zira “mağrifet
iltifata tabidir”. Her
alanda “Fortbildung”tekamül kursları
şart.
Binaların
maddi yükü altında
ezilirken, bir seminercinin cebine 50 € koyamamak hizmeti
eskiye mahkum ederek can damarını
kesmektir. Zaten kadınların
ve gençlerin
olmadığı
her iş
güdük kalır
bu biline.
Yine pratikten bir misal; geçen
bir aile ziyaretimiz fikir kulübüne dönüşünce
20 kişinin
çoğunluğunu
oluşturan
öğrencilerden
öyle ilginç
görüşler
geldiki. O yerinde duramayan gençler gecenin geç saatlerine kadar
dizimizin dibinden ayrılmak istemediler. Zira, insan yerine konulup, fikirlerinin dinlenmesi öyle
hoşlarına
gittiki; ev sahibi “ilk
defa TV siz bir aksam gecirdik” itirafında
bulundu. Okullarda neler konuşuluyor,
neler tartışılıyor
onları
inceledik. Öyle ilginc fikirler geldiki; kendilerinden de bir
sey olan o fikir harmanından
hepsi istifade etti.
İnsallah
uzun zaman unutamaz ve her aile sohbetini fikir kulübüne çevirmek
isterler. (Fikir kulübü: Her defasında
başka
biri konuşmayı
yönetir, fikir teatisinde ele alınacak
konular teklif edilir ve oylamaya sunulur, o akşam icin bir konu seçilir ve her kes görüş beyan eder. Saat
tutulurki herkese
adil konuşma
süresi verilsin. Küçüklere de büyük
muamelesi yapılır
ve sadece fikirler tartılır.)
bir deneyin beğeneceksiniz,
afiyet olsun.
Her gününüz dünden güzel ve keşkesız
olsun, selam size.
SAYFA
BASI
Yazarın
diğer
yazıları:
Vurdumduymazlığa
çare ne?
Estetik,
armoni ve renklerin dili
Mutluluk
(formülü) ertelenemez
Almanyadaki
yeni neslin tarih bilinci
„Çocuk
kuyuya düşmeden“
Aşk
gibi okumak
Güzel
bir yazı
Bireyselleşmenin
sessiz depremleri
Herseye
rağmen
Batıdan
bir iç muhasebe
Huzur
yazıları
Sağlıklı
değişim
Her
ayrılık
Kimse
sizin yerinize düşünmez
Sözlerin
özünden
Mektup
SAYFA
BASI
|