·  ANASAYFA  
·  AVRUPA HABER  
·  MEDYA  
·  EKONOMI  
·  FIRMALAR  
·  SPOR  
·  YAZARLAR  
·  BASIN ÖZETLERI  
·  COCUKLAR  
·  KADIN & YASAM  
·  BEDAVA SMS  
·  BEDAVA POST  
·  DOWNLOAD  
·  TREIBER  
·  CHAT  
·  NETMEETING  
   
   


  ŞÜNCELER

            Hidayet Kayaalp

 
h.kayaalp@web.de



ADEM’İN ŞERLİ ÇOCUKLARI      
 

Hikayeyi belki bilirsiniz:
Adamın yapmadığı namussuzluk kalmamış; ırza geçmiş, cinayet işlemiş, soygun yapmış, kalpazanlığı denemiş filan... Sonunda da pek tabii ki kodesi boylamış.

Bu adamın bir de kardeşi  varmış...
Bu kardeş, yemez yedirir, içmez içirir, karıncayı inciltmeyen, hep mazlumun yanında yer alan, kısacası  insanlığın hayrına nefes alıp veren biriymiş.

 Uç noktalarda bulunan bu biraderler bilim adamlarının dikkatini çekmişler.
“Nedir bu işin hikmeti?”sorusunun cevabı, bilim adamı için bulunması elzem bir cevap olduğundan dayanmışlar hapisanenin kapısana ve “Söyle kardeşim, seni buralara düşüren nedir?” sorusunu sormuşlar.

Katil birader derin bir “ahhh!”çektikten sonra;
“Vallahi” demiş, “geçmişte benim yaşadıklarımı yaşamış olsaydınız siz de böyle olurdunuz!”

Meğer adam çocukluğunda hep itilip kakılmış, mahalleden kovulmuş ve başka mahallelerde de aynı kötü muameleyi görmüş ve dışlanmış... Oradan oraya dolaşıp durmuş... Sonra onun  ailesini  Osman lakabıyla maruf bir amca himaysine almış ama, kendisi oradan sıvışıp arazi mafyalığına başlamış.  Orada kurduğu kaçak gecekondulardan çevre sakinlerine kurşun yağdırmış. Maksadı yörenin meskunlarını oradan uzaklaştırıp, arsalarına sahip olmakmış. Bunu kısmen başarmış da... Ancak son hamlede öldürdüğü çoçuklar, onun  vicdanlarda ebedi mahkumiyetine yol açmış.

Katil birader, özetlediğimiz bu hikayesini anlattıktan sonra biraz önceki  sözünü tekrarlamış: “Geçmişte benim yaşadıklarımı yaşamış olsaydınız, siz de böyle olurdunuz!”

Bu durum karşısında bilim adamlarından bazıları, Freud psikanalizine şüpheyle yaklaşan meslektaşlarına, “Bakınız, herşey geçmişe bağlı gelişiyor; eğer bu adamın geçmişi güzel olsaydı akıbeti böyle olmazdı!” diyerek hafifinden caga bile yapmışlar.

 Sonra öbür kardeşi bulup sormuşlar:
“Yahu, birader, nedir seni böyle güzel amelli, temiz vicdanlı kılan şey, Allahaşkına?”

O da “ahh!” çekerek  başlamış söze:

“Ben çocukluğumda hep horlandım. Başıma gelmedik kalmadı. Zorbanın en kavisini, kalleşin en cıvığını gördüm. Hiç bir mahalle beni kabul etmedi ve oradan oraya sürüldüm durdum. Ben de kimliğimi gizleyerek hayatta bir yer edinmeye çalıştm.

Bu kardeş de sözlerini aynı cümleyle bitirmiş:
“Geçmişte benim yaşadıklarımı yaşamış olsaydınız, siz de böyle olurdunuz!”

Bu kez, psikanalize temkinli yaklaşan bilim adamları diğer meslektaşlarının yüzüne bakarak Erich Fromm’un,” “Psikanaliz bunalımda”sözünü mırıldanmışlar...

X                        X                                  X                                    X

İsrail’in Gazze’de uyguladığı vahşeti, Yahudilerin geçmişte  yaşadıkları sıkıntılarının bir çeşit bilinçaltı patlaması olduğunu söylerek açıklamaya çalışan insanlar var. Bunları görüp okuyunca insanda, farklı bir patolojik durumla karşı karşıya kaldığı hissi uyanıyor. Bunlar acaba farkındalar mıdır ki, bunca yapılan vahşeti tarihe fatura ederek, devam eden bir zulmü icra edenleri zımmen de olsa masum gösterme pozusuyonuna düştüklerinin...  Bir çoğunun “haşa!!” diye itaraz edeceği kesin... Öyleyse şu “geçmiş takıntısı”nı abartma huyumuzdan vazgeçmeliyiz!

Geçmişte yaşananların birey ve toplum zihninde hiç bir yere sahip olmadığını söylemek istemiyorum; elbette yaşayan insan ve toplum, bir yönüyle de geçmişin hafızası olma görevini sürdür ama bu onların hiç bir zaman karar verme ve irade gösterme özgürlüklerini ellerinden almaz. Eğer insan etkiyle tepki arasında gidip gelen  bir yaratıksa, o zaman onu Pavlov’un köpekleriyle bir tutmuş olmaz mıyız?

Gerçekten Gazze’de olup bitenler,geçmişte Yahudilere uygulanan zulümlerin bir sonucu ise veya vahşeti uygulayan azmanlar bunu sırf  Yahudi olduklar için yapmayı kendilerin de bir hak olarak görüyorlarsa, ozaman; okuduğumuzda hüzünlü bir bahar yağmuru gibi içimize işleyen  yahudi asıll Frans Kafka’yı nereye koyalım...?

Mataryalist  pozitvizmi insanlığın beynine kazımak isteyenler karşısında,buluşlarıyla Bilgi Çağının temelini atarak, “Benim Tanrım zar atmaz” diyen Einstein’ı nereye saklıyalım..?

Tarihte atalarının çektikleri bir yana, Nazi kamplarında kendisi dört yıl cehennem hayatı yaşamasına rağmen,“Bütün bunlardan,bu dünya’da iki insan ırkı olduğunu, ama sadece iki ırk olduğunu –soylu insan ‘ırkı’ ve soysuz insan ‘ırkı- öğrenebiliriz. Her ikisi de her yerde bulunur, toplumun her kesimine sızar. Hiçbir grup sadece soylu ya da sadece soysuz insanlardan oluşmaz. Bu anlamda hiçbir grup ‘arı ırk’değildir ve bu nedenledir ki bazan kamp gardiyanları arasından da soylu birisine rastlanabiliyordu.” (İnsanın Anlam Arayışı, s. 87) diyebilecek kadar vicdan terazisini doğru kullanmasını bilen bir  Viktor Frankl’yi  unutmaya nasıl çalışalım..?

 1920’li yıllarının Filistin’inde ev toplantları yaparak siyonistleri örgütlemeye calışan Chaim Weizmann’ın “Yakında bu topraklarda Filistinliler azınlığa düşecek, buralara biz yerleşeceğiz!” sözlerine, “...... peki ya sorunun ahlaki yanı? Bu sizi hiç kaygılandırmıyor mu?” diye itiraz eden  kişinin  Leopolde Weis adlı Yahudi asıllı genç bir Avusturya’lı  gazeteci olduğunu zihnimizin neresinde gizleyelim..?(1)

Her hangi bir durum karşısında insanın çok sayıda seçeneği vardır... Bu yukarıdaki biraderler örneğinde olduğu gibi, geçmişte yaşadıklarınızı hangi niyetle yorumlamanıza bağlıdır; “Bana yapılanların on katını size yaşatmazsam......”  niyetiyle de yola çıkabilirsiniz, “Allah bu zulmü benden başka kimseye yaşatmasın.” duasıyla da...

Fakat, sayısız olumlu ve olumsuz bu seçenekler sonuçta iki ana damarda toplanır. V.Fraknl’inin “Soylu ırk-soysuz ırk” N.Fazıl’ın, “Nurlu olluk-nursuz olluk” dediği şeyler de aynı noktaya işaret ederler.

Aslında dünyada iki insan tipi vardı; İnsanı Yaşatmak İsteyenler ve İnsanı Öldürmek isteyenler... Bunların adı da Habil ve Kabil’dir. “Her ikisi de heryerde bulunur; toplumun her kesimine sızar.” 

Bizim aldandığımız husus şudur: Dünyanın birçok yerinde Kabiller iktidardadır; çünkü iktidar bir yönüyle güç demektir. Güç de zalimin hem silahı hem de oyuncağıdır. Habiller tarih boyunca işin oyuncak tarafını görüp, işe isteksiz yaklaştılar. Belki de bilmeyerek Kabillerin  iktdarının güçlenmesine yol açtılar. Halbuki büyük bir fakihin dediği gibi, “İktidar ve servet  salih insana ne güzel yakışır...”

Bugün tüm duyulan acılara rağmen bir tesellimiz varsa o da, dünyanın her köşesinden Habil Ruhlu İnsanların Gazze’de ölen mazlumlara gözyaşı dökmesidir... Biz Müslümanlar da yeniden kendimize gelerek, hangi dinden, hangi ırktan ve hangi coğrafyadan olursa olsun, mazlumun yanında yer alacağımıza yemin ederek işe başlamalıyız!

Ve bu yemine de kıyamete kadar sadık kalmalıyız ki, Adem’in Salih Çocukları olabilelim...
Yüce Peygamberin, “Mazlumun dini sorulmaz!” mealinde mübarek sözü bizim hep yolumuzu aydınlatsın.

 Yeryüzündeki tüm insanlara “ Kuduz  köpeğe bile zulmetmenin kuduzluk alameti sayılabileceği” sözünü duyurana kadar...

(1)Leopaolde Weis 1926 Yılında Berlin’e dönüşünde Müslümam olup, Muhammed Esed adını almıştır. Kur’an Mesajı adlı bir meal-tefsiri vardır. Ayrıca hayatını kaleme aldığı Mekke’ye Giden Yol adlı eseri  İslam’ı doğru anlama bakımından olduğu kadar Doğu-Batı eksenindeki tartışmaların  temel pradigmalarını belirleme ve tasnifi açısından oldukca önemli bir eserdir.

 Hidayet Kayaalp   

 12.Ocak 2009

Meseleyi anlaşılması zor kavramlarla bulandırmanın hiç bir anlamı yok!Dünya’da iki sınıf insan vardır:İnsanı Yaşatmak İsteyenler ve İnsanı Öldürrmek İsteyenler..!


SAYFA BASI


Yazarın diğer yazıları:

ADEM’İN ŞERLİ ÇOCUKLARI
Aşk yolunda bir soylu rehber: Yunus Emre 
SÖZE AYAR VERMEK
KÜRESEL  BÜYÜCÜLÜK
HÜSEYİN  ÜZMEZ’E AÇIK MEKTUP
İNİLTİ
BÖLÜNMÜŞ SEVDA
Sehpaya uygun boyacı mı aranıyor
Mumla eriyen umutlar
Düşünmek farzmıdır?
Demokrasinin çişimi geliyor
Söğüt’ün sevenleri
Kış Raporu
Kasıntı Kütürü
Asrın Belasına Çözüm...
Eşeklerin Gizemli Dünyası
İletişim Kavşağının İşaret Levhaları:İlgi Kalıpları
Ertuğrul Gazi Ve Dursun Fakıh Ve...
Kendimizle İletişim
Övgülerle sövgüler arasında
Değişimin Zihinsel Aşamaları
İletişim kanalları ve farklı davranışlar
NLP ve Biz
Kabaklı köyün ahalisi ve NLP
"Değişim mi, Gelişim mi?"


SAYFA BASI

| Ana Sayfa | Haberler| Gazeteler | Ekonomi | Firmalar | Spor | Yazarlar 

Copyright © Mima Datentechnik / Jülicherstr.20 / 52070 Aachen / Deutschland
Tel:
+49 (241) 900 57 50 (pbx)  Fax: +49 (241) 99 777 57  
e-posta:
info@Turkpartner.de
Bu site Mima Datentechnik Internet Servisi tarafýndan hazýrlanmaktadýr

Hidayet Kayaalp
ADEM’İN ŞERLİ ÇOCUKLARI
Hayrettin Çakmak
İkinci yirmiyedi, beşinci Cuma
Mahmut Aşkar
Memleket Yine Toz-Duman
Yılmaz Kuzucu
İyiye değişim ve beyinlerde haraket
Üzeyir Lokman Çaycı
Bedava
Yakup Yurt
Bugün 19 Mayıs Gençlik Ve Spor Bayramı (mı)?
Orhan Aras
Tuna nehri akmam, diyor
Nuran Yelkenci
Güçlünün Değil Haklının Sözü
Şefik Kantar
Papa radikallere koz verdi
M. Ali Aladağ
İki Zirve Arasında
Ozan Yusuf Polatoğlu
AMERİKA.. İSRAİL..
Osman Seçmez
Dalgalar kıyıya yaklaşmıştır
Sebahattin Çelebi
Sende şarkılar ölür...
Haldun Çancı
Büyük Karara Doğru
Prof. Dr. Ümit Özdağ
Siyasi ahlak ilkeleri ve yöneticilerimiz!
Haldun Çancı
Büyük Karara Doğru
Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
Siyasi ahlak ilkeleri ve yöneticilerimiz!
Hasan Kayıhan
Ben "Hicbir Şey" demiyorum!..
Ali Kılıçarslan
AB’nin hutbe rahatsızlığı
Fikret Ekin
Komplo Teorisi Yok-2
Halil Gülel
Gerçek Güzellik
Mustafa Can
Çağımızın Dervişe Açık Kapıları Var mı…
Ayten Kılıçarslan
Erkekler farklı mı ölür?
Şensel Aşkın
Küresel ruh krizi
Serdar Çelebi
ETU (Europaische Türkische Union)  ne yapıyor?
Betül Parlar
Uyuşturucu Bağımlıları
Muhsin Ceylan
Kin vaizleri /Hassprediger
Yakup Tufan
Uyum nedir?
Dr. Nebil Bozdoğan
Tırnak batması ile ilgili bilmemiz gerekenler
Alperen Çelik
Yeni Vietnam IRAK
İsmail Altıntaş
İslâm Dininin Engellilere Sağladığı Kolaylıklar
Sizden Biri
Gurbet
Latif Çelik
Aynı acıyı duyanlar en samimi olanlardır
İsmail Tüysüz
Yılbaşı ve noel kutlamaları hakkında neler biliyoruz
Fazlı Arabacı
Yaralı bir bilinç